Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Caferîlik ne zaman mezhep oldu
#1

Memlekette her konuda büyük bir kavram kargaşası var ve bunun neredeyse hiçbir istisnası yok. Her konuda kavramların içi boşaltılıyor. Kişiliksiz, silik, köksüz ve sönük hale getirilen kavramlar, fikirlerin de celladı oluyor. Kavramlar ve fikirler ölünce doğru düşünemiyoruz, daha doğrusu düşünemiyoruz.
Kavramların ve fikirlerin içeriğini kavramak, sanırım, zor geliyor birçoğumuza. Bu zorluğa karşı kavramların içini boşaltıp karikatürize ediyoruz ve bu ahmaklığı marifet sayıyoruz. İşin tuhafı, bunun farkında bile değiliz. İki kitap iki yazı okuyan kendini allame sanıyor. Ahkâm kesmek de tam bizim işimiz… Ah, bir de daha kavramların kelime anlamlarını ve geçirdikleri aşamaları bilmeden kavramların mucidi gibi davranmıyor muyuz?!
Allah aklımızı korusun!

ATASINA İKİYÜZLÜ DİYEN ÇAKMA ALEVÎLER
Alevîlik konusundaki kavram kargaşasının bir niteliği operasyonel olması: yani Alevîliğin anlam ve bilgi evreninin kasıtlı ve sistematik olarak kirletilmesi. Özellikle Alevîliği İslam dışına çekmek isteyen çevrelerin yarattığı tahribat, önemli boyutlardadır. Güya Alevîlik (ve doğal olarak Alevîler); Hititlerden, Luvilerden, Sümerlerden kalan bir kültürmüş ama can korkusu ile geçmişte İslam’ı şeklen kabul etmişler ve onu bir örtü gibi üzerlerine örtmüşler. Üstelik bunu diyenlerden bir kısmı Alevî evladı. Yani kişi; atasına/dedesine korkak, pısırık, ikiyüzlü, riyakâr… diyor; ya ne dediğini bilmiyor veya atasına düşman kesilmiş.
Bu yaftayı yapıştıranlar Alevîliğin tarihine aklıselimle ve vicdanla bakmamışlar anlaşılan. Yahut akılları ve insafları kurumuş. Alevî; tarih boyunca kime diz çökmüş Allahaşkına! Ne zaman olmadığı bir donda baş göstermiş, olmadığı bir kişiliğe bürünmüş ki, bu sözlerin bir değeri olsun! Babaîlerden tutun da Celalîlere kadar neden katledildi Alevîler? Neden dağ başlarına sığındılar? Neden kuyularda diri diri yakılmayı göze aldılar? Neden?
Diğer taraftan korunmak için, korktuğu için değişen kitleler hâkim kültürü/inancı benimser. Tarihte hep böyle olmuştur. Bu kişiler akıldan eksik miydi ki, bir muhalif kimlikten çıkıp başka bir muhalif kimliği örtü olarak aldılar. Üstelik Anadolu ve çevre coğrafyada gayrimüslimler daha rahat ve daha güvenli yaşarken! Yani korunmak için bir muhalif kimliği terk ettiler ama daha sert bir muhalif kimliğe büründüler, öyle mi! Hadi oradan!

HZ. PEYGAMBER VE HZ. ALİ’Yİ HEDEF ALMIŞ DURUMDA
Alevîliğin inanç yapısına saldıranlar, başta Kur’an olmak üzere Hz. Peygamber ve Hz. Ali’yi hedef almış durumdadır. Son dönemde artan şekilde Caferî kimliğine de saldırılar artmıştır. Bunlara bir de; “İslam’da mezhep yoktur. Hz. Muhammed zamanında mezhep mi vardı? İmam Cafer mezhep mi kurdu?”diyenler eklenince… Tablo daha da karmaşık bir hâl alıyor.
Alevî teşekkülleri (Bektaşi-Kızılbaş) Caferî mezhebine bağlıdır ve bunun tartışılacak bir yanı yoktur. Alevîliğin hem yazılı ve hem de sözlü kaynakları bu konuda tartışmaya mahal bırakmıyor. Alevîler bugün de Caferî mezhebine bağlı olduğunu bilir ve söylerler. Yazılı kayıtlar da bunun gibidir. Bu konuda sayısız kayıt var; yoktur diyen yalan söyler. Sadece çıplak olarak kayıtları bir araya getirsek bile orta boy bir kitap çıkar. (Biz bu yazıda sadece Hak âşıklarının deyişleri ile Alevî dualarından bazı örnekler üzerinde duracağız.)

HAK ÂŞIKLARININ DİLİYLE CAFERÎ KİMLİĞİ
Alevîliğin çok zengin bir edebiyatı vardır. Hatta birçok halka/ulusa nasip olmamış bu zenginlik, binden fazla Hak ereninın yüreği ve emeğiyle hayat bulmuştur. İşte bu edebiyat ürünlerinde Alevîlerin On İki İmam bağlısı olduğuna ve Caferî mezhebine mensup bulunduğuna dair sayısız örnek vardır. Bu kayıtlar genellikle Alevî yazınında On İki İmam’ı anlatan ve Düvaz olarak anılan edebi türde bulunur. Kronolojiye göre birkaç (dikkatinizi çekerim; birkaç örnek) örnek verelim:

Abdal Musa (14. yüzyıl Hak ereni):
“Gözlerin kör olsun ey kanlı yezit.
Bu meydanda kim var Ali’den gayrı?
On İki İmam’ın kapısın açan
İmamlar değildir Ali’den gayrı?

Her kimin çırağın yaksa Hak yakar
Rızaya baş koyup teslimin takar
Aslımız On İki İmam’a çıkar
Babamız her kim var Ali’den gayrı?”
***
Kaygusuz Abdal (14-15 yüzyıl Hak ereni):
“Erenlerden bu bir name, ne gidersin Halep, Şam’e
Gel uy On İki İmam’e, uyamazsın demedim mi?”
***
Sâdık Abdal (15. yüzyıl Hak ereni):
“Çok hidayet eyledi Mehdi bize
Hem küşade eyledi erkânımız
Sâdık’a bu Fırka-i Nacilerin
Ol İmamlar şahımız sultanımız”
***
Hatâî (Kızılbaş Devletinin kurucusu):
“Münezzeh meşrebim men yâr-i sâdık
Mevâli mezhebim hak CaferÈ‹’yem”
***
Derdimend Hatayi (16. yüzyıl Hak ereni):
“Muhammed Ali’nin kullarındanam
Al-i Aba nesli Hayderidenem
İmam-ı Cafer’in mezhebindenem
Derdimend Hatayi dermana geldim”
***
Şah Hatayi (16. yüzyıl Hak ereni):
“Ehl-i irfandır dilimiz
Sırr-ı hakikat gülümüz
İmam Cafer mezhebimiz
Mürvet erenler mürüvvet”
***
Pir Sultan (16. yüzyıl Hak ereni):
“Didar defterine geçtim,
Münkir münafıkı seçtim
Mezhepte Cafer’e düştüm,
Firdevs-i ala içinde”
***
Şahiya (16. yüzyıl Hak ereni):
“Pirim kulağıma eyledi telkin
Şah-ı Velayet’e olmuşuz yakin
Mezhebim İmam Cafer Sâdık’eyn
Allah dost eyvallah peymana geldim”
***
Kul Hüseyin (16. yüzyıl Hak ereni):
“Mezhebimiz Cafer, Güruh-u Naci
Caferî olmayan kaldı Haricî
Haricîyi keser Mehdi kılıcı
Biz, Mehdi-i Sahip-Zaman askeri”
***
Derviş Kasımî (17. yüzyıl Hak ereni):
“Nur-i Çeşm-i Murteza ser defter-i Al-i Nebi
Can be can bahş-ı lebi Hulk-ı Rıza’dır meşrebi
Şah Hüseyn-i Kerbela’dır atası ceddi Nebi
Meslek-i Zeynel’aba Bakır’la Cafer mezhebi
Al-i Taha nesli Yasin Hazret-i Seyyid Ali
Server-i kevm-i mevali sırr-ı Şah Kızıl Deli”
***
Kâtib (17. yüzyıl Hak ereni):
“Hakikat gülüdür Muhammed Ali
Hasan Hüseyin’dir bahçenin gülü
İmam Zeynal İmam Bakır’ın seli
Cafer’in mezhebin tamam bildin mi”
***
Derviş Kalbî (17-18. yüzyıl Hak ereni):
“Ca’fer-i Sâdık’tan aldık mezhebi
Yar ettik aşk ile hayâ edebi
Cihanda cümlenin budur matlebi
Biz Muhammed Ali deyenlerdeniz”
***
Mahremoğlu Haydar (17-18. yüzyıl Hak ereni):
“İmam Cafer mezhebine uyanlar.
Mürebbisin yolun izin güdenler
Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyenler
Hakka doğru gider kılın üstünde”

“İmam Cafer mezhebine uymayan
Mürebbisin yolun izin gütmeyen
Üstadın hakkını tamam etmeyen
Aşamaz da kalır belin üstünde”
***
Tahir (17-18. yüzyıl Hak ereni):
“Ehl-i iman mezhebi oldur İmam-ı Caferî
Hamdülillah dilde ikrâr din û imanım Ali
Sırr-ı nur-ı Murteza’dır Musa-i Kazım şeha
Aşıkın cisminde nuru sırr-ı sultanım Ali”
***
Sâdık (18-19. yüzyıl Hak ereni):
“Ali evlada kasdedip sen ki münkiri bildin
Hak ona hak nasip etti hefti Kur’anı mübin
Mümine kıldı hidayet Caferî mezhebidin
Yezit ölür kışa gider müminler bahara karşı”
***
Şah Sultan (19. yüzyıl Hak ereni):
“İmam Zeynal Abidin ki Basra’da
İmam Bakır zuhur etti orada
İmam Cafer mezhebi ulu divanda
Okuyan hatmetti ilmine düştük”
***
Genci (19. yüzyıl Hak ereni):
“Muhammed Bakır’a olmuşum âşık
İmamlar yolunda bir bağrı yanık
Mezhebim haktır, Cafer-i Sâdık
Dinim Muhammed’dir, imanım Ali

Evliya enbiya onlara âşık
Verdiler ikrârı oldular tanık
Hak mezhebi imam Cafer-i Sâdık
Söylersen Muhammed Ali’den söyle”
***
İhlasi (19. yüzyıl hak aşığı):
“Biz güruhu Alevî’yiz Hayderî
Himmeti bahrında bulduk gevheri
Hamdülillah Caferî’yiz Caferî
Raks-ı iman cilvegâhımı gördüm”

ALEVÎ DULARINDA CAFERÎ KİMLİĞİ
Alevî duaları çeşitlidir. Kur’an’da yer alan dualar, Hz. Muhammed’in ve On İki İmam’ın duaları dışında Alevî duaları; gülbankler, tercemanlar, özel dualar gibi birçok farklı kategoriye ayrılır. Bu dualarda da Caferî kimliğine esaslı vurgular vardır.
Birkaç örnek de bunlardan alalım.
***
Nikâh Duası’ndan...
“Rızalarınız üzerine Allah’ın emri, peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhisselamın kavli, Ehl-i Beyt mezhebi olan İmam Cafer-i Sâdık Hazretlerinin …”
***
Tarikat Telkini
“Mezhebin İmam Ca’feri mezhebi, mürşidin Muhammed, rehberin Ali’dir. Bildiğinden ayrılma, yolundan dönme. Dönen gelmez, gelen dönmez. Pirin Hacı Bektaş Veli’dir. Gerçeğe Hu...”
***
Rehber Tercemanı’ndan
“Ey erenler! Muhammed Ali yoluna, İmam Cafer-i Sâdık mezhebine, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli katarına katılmayı dileyen can kardeş, bu meydana gelmiştir.
***
Telkin Tercemanı
“Ey talip yalan söyleme. Gıybet etme. Şehvetperest olma. Kibr û kin tutma. Kimseye hacet etme. Gördüğünü ört. Görmediğini söyleme. Elinle komadığın şeye yapışma. Elin ermediği yere el uzatma. Sözün geçmediği yere söz söyleme. İbretle bak. Hilm ile söyle. Küçüğe izzet, büyüğe hizmet eyle. İkrarın saf eyle. Hakk’ı özünde mevcud bil. Her esrar-ı erenlere agâh ol. Özünü tarikatta sabitkadem eyle. Mürşidin Muhammed rehberin Ali’dir. Mezhebin İmam Cafer Sâdık. Güruhun Naci. Pirin Hünkâr Hacı Bektaş Veli’dir.”
***
İkrar Tercemam
“Bismi Şah.
Hamdülillah kim ben oldum bende-i Al-i Aba, can-ı dilden aşk ile hem çaker-i Al-i Aba. Rah-ı zulmetten çıkıp doğru yola bastım kadem. Hab-ı gafletten uyandım can gözüm kıldım küşa. Mezhebim haktır, Caferîdir…”
***
Akşam Gülbangi’nden
“Şaşırıp düşürmeye. İkrarımıza sabitkadem, kötü amellerimizi hayırlara tebdil eyleye. Mürşidimiz Ali, rehberimiz Muhammed, mezhebimiz İmam Cafer Sâdık. Üçler, beşler, yediler, kırklar…”
***
İkrar Aldıktan Sonrası Dar Gülbangi
“Bismi Şah. Hamdülillah kim men oldum bende-is has Hüda, Can-ı dilden aşk ile hem çaker-i Al-i Aba. Rah-ı zulmetten çıkıp doğru yola bastım kadem. Hab-ı gafletten uyandım can gözüm kıldım küşa. On İki İmam bendesiyem men Güruh-u Naciyem. Yetmiş iki fırkadan oldum beri, cüda. Mezhebim hak Caferîdir…”

İMAM CAFER SADIK MEZHEP KURDU MU
İmam Cafer Sâdık elbette mezhep kurmadı. Çünkü Alevî inancına göre; On İki İmam’ın tamamı Allah tarafından imamet görevine atanmıştır ve ilimlerini Allah tarafından verilmiştir. Onların iki dudağı arasından her şey haktır ve Kur’an hükmündedir. Alevîlikte işte bu nedenle Hz. Ali’ye neden “Konuşan Kur’an” denir.
Ne İmam Cafer -haşa- kendi hükümlerine mezhep dedi, ne de ona uyanlar. Bu dışarıdan verilen bir isim olarak doğdu. Önce başkaları dedi, sonra genel kabul gördü. Buna benzer örnekler tarihte pek çoktur. Mesela Türkmen adı da bunun gibi yayıldı. Türkmen; aslında küçük bir Türk boyunun adıdır. İslam’ı ilk bu boy kabul ettiği için Müslüman olan Oğuzlara da Türkmen denilmeye başlandı. Başta Türkmen adına direndiler ama zamanla (yaklaşık 300 yıl sonra) bu ismi Oğuzlar da kanıksadı.

CAFERÎLİK NE ZAMAN MEZHEP OLDU
Bir de “Alevîlikte mezhep yoktur, yol vardır” diyenler var. Bununla On İki İmam’ı ve Caferî üst kimliğini reddediyorlar akıllarınca... Bu kişiler, açıp bir ansiklopediye bakma zahmetine bile katlanmadan her şeyi biliyorlar çünkü…
Arapçada zaten mezhep; “gidilen/gidilecek yol ve yer” anlamına gelir, “z-h-b”kökünden türetilmiştir. (Arapça ve İbranicede her sözcük üç sessiz harften türetilir. Mesela; kitap, mektep, mektup vb hepsi k-t-b kökünden türetilmiştir.) Zehebe ise Arapçada “gitmek” anlamına gelir. Yani yol ile mezhep kelimeleri, temelde aynı anlama geliyor.
Bununla birlikte mezhep kavram olarak, Alevîlikteki “yol”dan farklıdır. Caferîlik, klasik anlamda bir “mezhep” değildir, İmamlar (bildiğimiz anlamda) içtihat (özel görüş, anlayış, kavrayış) yapmaz çünkü. Onların dediği her şey mutlak olarak haktır, kişisel görüş değildir. Bu nedenle İmam Cafer Sâdık mezhep kurmamıştır ve diğer imamlar gibi onun da mezhebi yoktur. Bağlılarına da bir mezhep bırakmamıştır. (Alevîlikte bazen içtihat kavramı, uygulama anlamında kullanılmıştır, bunu ayrı tutmak gerekir.) “Sorma be birader mezhebimizi/Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır” diyen Hak âşıklarından Kul Nesimi’nin itirazı da işte bunadır. On İkinci İmam’ın gaybe çekilmesi ile Caferîlik, klasik bir mezhep halini almıştır, çünkü âlimler artık içtihat yapmaya başlamıştır. Bu ikisini birbirinden ayırmak gerekir.
(Alevîler kendi inançlarına “Yol” derler. Bu “yol”, Kalubela’dan verilen ikrârla başlar ve kişi dünya hayatında tarikat kapısında bu ikrârı yineler. Alevîlikte Devriyye adı verilen yazın türü de bu sergüzeşti anlatır. Ayrıca yol, eski Türk kültüründe aynı zamanda töre anlamına gelir. Törenin eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Bunlar başka konulardır.)

NASIL BİR CAFERÎLİK
Ancak şunun da farkında olmalıyız. Alevî teşekküllerinin Caferî mezhebine mensubiyeti, bugünkü Medrese Şiîliği’nden (Onlar da kendisine Caferî der, çünkü) önemli farklılıklar gösterir. Bunun tarihi ve sosyolojik önemli nedenleri vardır. Her iki kesimin iç içe yaşadığı ve ilişkilerinin daha sıkı olduğu 16. yüzyılda da bazı farklılıklar vardı ama zaman ve coğrafya aradaki farklılıkları daha da keskinleştirdi.)
Alevîlik ile Medrese Şiîliği arasındaki ilk fark şudur: Alevîlik şeriat ibadetlerini yok saymaz, kabul ve tavsiye eder. Ancak dindarlığın ölçüsünü şeriat ibadetlerinde değil, kişinin edebinde ve ahlakında görür. Şeriat kalıplarına göre yaşamaz. Medrese Şiîliği ise şeriat ibadetlerini dindarlığın ölçüsü sayar (teoride olmasa da pratikte böyledir) ve şeriat kalıplarına göre yaşar. En önemli fark olarak bunu ifade edebiliriz.
İkinci fark şudur: Alevîliğin Hakikat kapısında şeri hükümler vardır ama silikleşir. (Dikkat edelim; basite indirgenmez, daha içsel konular gündemi işgal eder.) Çünkü Şeriat kapısında okuma yazmaya geçen kişi Hakikat kapısında artık profesör olmuştur. Bir profesör için okuma-yazma ne kadar kolay (ve ama o kadar da temel ve gerekli) ise Hakikat kapısındaki kişi için de şeriat ibadetleri öyledir.
Üçüncü fark ise şudur: Şeriat hükümlerini Medrese Şiîleri Arapça yerine getirirler, Alevîler ise Türkçe. Mesela Alevîlerde nikâh duası Türkçedir ve o duada Caferî mezhebine bağlılık vurgulanır. Oysa Medrese Şiîlerinin müçtehitleri nikâh akdinin “sahih Arapça” (bazıları bunu farz görmese de daha iyi olduğunu ifade eder) olması gerektiğini söylerler. Bu da bize şekil ile öz arasındaki farkı bir kere daha göstermektedir.

Ali Rıza Özdemir
Odatv.com
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: çerağ
01-31-2016, 12:47 AM
Son Yorum Yazar: çerağ
12-30-2015, 01:52 AM
Son Yorum Yazar: Admin
10-08-2013, 02:49 AM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi