Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Alevilik üzerine
#1

Aleviliğin bir mezheb mi yoksa bir inanç sistemi mi olduğu konusunda rivayetler değişiktir. Bu konuda, geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, Aleviler arasında bir uzlaşmanın söz konusu olmadığını, son cami-cemevi tartışmalarında alınan tavırlar da gösteriyor elbet…

Peki, Alevilik nedir?

Aleviliğin bir mezheb ya da bir inanç sistemi değil, Anadolu’ya has bir tür Müslümanlık olduğu; ya da, kısaca Aleviliğin Anadolu Müslümanlığı olduğu tezini savunanlar da var. Bu tez, bana göre elbet, en azından tartışmalıdır;- yine de ilginç bir yaklaşımı sergilediği için nakletmeyi uygun buldum.

Şimdi özetleyeceğim bu tezi, geniş ve eleştirel bir bağlamda, İslam’ın Zihin Tarihi adlı kitabımdaki ‘Türk Müslümanlığı’ başlıklı yazımda ele almıştım. Hemen belirteyim: Türk Müslümanlığı konusunda da farklı tavır alışlar sözkonusudur. Sadece Aleviliğin değil, mesela Türk Müslümanlığının Maturidî kelamı, Hanefî fıkhı ve Yeseviyye tasavvufu ile belirlendiğini öne sürenler de var: Bunlar elbette akademik tartışmaların konuları;- Aleviliğin Anadolu ya da Türk Müslümanlığı olup olmadığı meselesi de öyle!

Türk Müslümanlığının Alevilik olduğunu iddia eden yorumculardan, görüşlerini sözü dolaştırmadan apaçık ifade eden Burhan Oğuz olmuştur. Oğuz, ‘Folklor ve Etnografya Araştırmaları [1984] derlemesinde yer alan ‘Anadolu Aleviliğinin Kökenleri’ başlıklı yazısında, ‘Aleviliğin İran Şiiliği ve de Caferiliği ile hiçbir ilişkisi olmadan doğruca Anadolu Müslümanlığını’ temsil ettiğini belirtiyor ve Aleviliğin temelinde [Oğuz, ‘has boya’ tâbirini kullanıyor!] Anadolu’daki eski kültlerin, mysterion’ların, pagan ve tektanrıcı dinlerin kalıntılarının bulunduğunu öne sürüyor. İslamiyet, Oğuz’a göre, bu ‘has boya’nın üzerine çekilen ‘ince bir cilâ’dan ibaret!

Daha da ilginç olan, Burhan Oğuz’un S.Vryonis’in, 1971 yılında yayımlanan ‘The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamisation from the Eleventh Through the Fifteenth Century’ adlı kitabına dayanarak Hıristiyan âyinlerinin Bektaşilik’te nasıl yeniden üretildiğine ilişkin örnekler veriyor olmasıdır: Hz. İsa’nın ölümünün sembolü olarak Eucharist ile ‘Ayn-ı Cem’; Hz. Hüseyin’in şehadetinin hatırası âyininde ‘vaki [rakı] dolu’ ve ekmek kullanımı; Hıristiyan günah çıkarma ve tevbesi ile Bektaşi ‘baş okutma’; Hıristiyan aforozu ile ‘düşkünlük’ arasındaki ilişkiler gibi!

Aslında Anadolu halkının örf ve âdetlerinin kökenlerinin, bu türden indirgeyici yaklaşımların ötesinde, Şamanizmde, eski pagan [Yunan, Roma] dinlerinde, Eleusis ve Demeter kültlerinde ve Orta Asya Hıristiyanlığında aranması gerektiğine ilişkin yorumların tarihi, çok önce, geçen yüzyılın başında Felix Luschan’ın bu konuda yayımladığı makalelerle başlamış sayılabilir. Prof. Hilmi Ziya Ülken’in bildirdiğine göre [Bkz: İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Cilt XVII, Ankara, 1969], Türkiye’de de, 1916 yılında Baha Said, verdiği bir konferansta bu görüşleri dile getirmiş, Bektaşilikteki Giriş [initiation] âyinini Eleusis Mysterion’ları ile karşılaştırıp aradaki benzerliği vurgulamıştır. Prof. Fuad Köprülü’nün de Şamanizmin Bektaşilik, hatta Yesevilik üzerindeki etkilerinden söz ettiğini biliyoruz.

Görüldüğü gibi: Mesele karışık!
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: Admin
09-19-2013, 07:33 PM
Son Yorum Yazar: bektasi
07-05-2013, 10:03 PM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi