Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Vefa abidesi Aleviler Gurur kaynağımız Atatürk
#1

Tarikatlar, milli mücadelenin anlatılması, halkın tüm gücünün ve maddi kaynakların seferber edilmesi, Ankara ve İstanbul hükümetleri arasında aracılık yapmak gibi pek çok görev üstlenmişlerdir. Camiler ve tekkeler ise, milli mücadele çağrılarının halka ulaştırıldığı en güzide yerlerdir. Peki milli mücadele yıllarında Bektaşi ve Alevilerin tutumu ne olmuştur? Ne Atatürk'ün Bektaşilere verdiği değer ve kıymet, ne de Bektaşilerin ulu öndere olan bağlılığı ve sevgisi azımsanacak derecede değildir. Bugün hangi Alevi-Bektaşi ailenin evine girseniz o sıcacık ortamda sizi iki resim karşılar. Biri Şah-ı Merdan İmam Ali'nin (k.v.), diğeri ulu önderin resmidir.

Osmanlı hükümeti milli mücadele ateşini tutuşturmaya çalışan M. Kemal için 'vatan haini' olduğu gerekçesiyle hakkında idam fermanı çıkartırken, Bektaşi dervişler onu kutsal bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir. Aleviler açısından M. Kemal sadece bir Osmanlı paşası değil, Alevi inancının Ehl-i Beyt'i esas aldığını, Türk kültüründen geldiğini, Ahmed Yesevi'lerden, Hacı Bektaş'lardan geldiğini bilen bir önderdir. Bu sebepledir ki Aleviler Cumhuriyet'in kurulmasına apaçık destek vermişler, bütün güçlerini seferber etmişlerdir. Hacı Bektaş Cem Töreni'nde 'Türk ulusunu düşmandan koruyarak M. Kemal'i ulu Tanrı'nın ulusumuza bağışlamasını ve Cumhuriyet'i kurmasını nasip etmesini niyaz ederiz' diye Atatürk'e dua edilmesi ve cem'e katılanların hep bir ağızdan 'Allah Allah' demeleri bu desteğin apaçık göstergesidir.

Hatta dergahta ne kadar battaniye, yatak, şilte ve ambarlarda ne kadar zahire varsa arabalara yüklenmiş, ulu öndere sunulmuştur. Öte yandan Atatürk'ün en yakın dostu ve özel doktoru bir Bektaşi halife babası olan Hasan Ragıp Erensel'dir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde Deniz Ali Baba Dergahı postnişini Haydar Cemil Baba ile Çamlıca Bektaşi Dergahı şeyhi Ali Nutki Dede'yi konuk edip gece de köşkte yatırması bilinenler arasındadır. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan İstiklal Mahkemesi'nde 'hain' yaftasıyla hakim karşısına çıkarılan Şahkulu Dergahı'nın postnişini Topal Tevfik Baba, Atatürk'ün kurduğu istihbarat teşkilatı olan 'Müdafa-i Milliye Teşkilatı'ndan gelen yazıyla serbest bırakılmıştır. M. Kemal'in soyuna baktığımızda ise bazı kendini bilmezlerin O'nu dinsizlikle, soysuzlukla itham etmelerine acıyıp, bilakis gurur kaynağı bilgilere rastlıyoruz. M. Kemal aslen Yörük Türkmen kökenlidir.

Mensup olduğu soya Kızılcalı Türkleri denir. M. Kemal'in sülalesi olan Kızılcaoğulları Rumeli Aleviliğinin Anadolu koludur. Bu kolun anayurdu Tokat-Almus Tozanlı vadisidir. Ki bugün burada yaşayanların tümü de Alevidir. Bu bölgeye yerleştirilen Yörük Türkmen boyları 1410 yıllarında Tokat, Çorum, Sivas dolaylarında 'Kızıl Ahmetliler Beyliği'ni kurmuşlardır. Osmanlı hükümdarlarından II. Murat'ın Amasya Valisi Yörgüç Paşa'nın bu beyliğe düzenlediği seferle beylik ortadan kaldırılmıştır. Halkın bir kısmı zindanlara atılıp dumandan boğdurularak öldürülmüş, bir kısmı da Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılmışlardır. Atatürk'ün baba soyu bu olay nedeniyle Konya'ya yerleşmiştir. Bundan sonraki tarihsel süreç içerisinde Fatih döneminde Rumeli'nin Türkleştirilmesi kararı alınınca aile Konya'dan Kocacık'a, oradan da Selanik'e (muhtemelen 1830'larda) göç etmiştir. Atatürk'ün dedesine 'Kızıl Hafız' denmesi ve babasının isminin 'Ali Rıza' olması da manidardır. Çünkü 'kızıl' sözcüğü Alevi-Bektaşilere has bir sözcük, 'Ali Rıza' ismi de kutlu Ehl-i Beyt imamlarından sekizinci imamın adıdır.

M. Kemal Nutuk'ta, Selanik'ten arkadaşı olan Abdülkerim Paşa ile telgraflaşmalarını anlatırken Paşa'nın kendisine 'Kutbu'l-Aktab' yani 'Kutuplar Kutbu' diye hitap ettiğini anlatır. Bu terim, Bektaşiliğin en üst derecesi için kullanılan bir terimdir. M. Kemal'in Harbiye yıllarında tatillerde Selanik'e geldiğinde Bektaşi şeyhi Rıfat Efendi'nin tekkesine gidip dervişler halkası içinde ayinlere katıldığını günümüzün bilge insanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey sıkça ifade eder. Emevilerin İslam'a verdikleri zararı da yine kendilerinin Ehl-i Beyt külliyatından öğrenmiştik.

Şimdi son olarak da Atatürk'ün Muaviye ve Emevi İslamı hakkındaki görüşlerini inceleyip yazımıza son verelim. "Beyler! Gerçek ulema ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır.

Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin olayında Muaviye'nin askerleri Kur'an'ı mızraklarına diktiler ve Hz. Ali'nin ordusunda böylece kararsızlık ve zayıflık oluşturdular. İşte o zaman dine bozgunculuk ve Müslümanlar arasına nefret girdi. O zaman Hak olan Kur'an haksızlığı kabule araç yapıldı. En zorba hükümdarlardan olan Muaviye'nin nasıl bir hile ile hilafet sıfatını takındığını biliyorsunuz. Ondan sonra bütün istibdatçı hükümdarlar hep dini alet edindiler. İstibdat ve ihtiraslarını desteklemek için hep ulema sınıfına başvurdular. Gerçek ulema, dini bütün alimler hiçbir zaman bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler.

Onların emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar. Emeviler ve sonrasında, din sürekli siyaset aracı, çıkar aracı, istibdat aracı yapıldı. Bu durum Osmanlı tarihinde de böyleydi. Abbasiler zamanında da böyleydi. Böyle adi ve sefil hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız alimler tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir!''

(Atatürk'ün 20.03.1923 tarihinde İzmit'te yaptığı konuşma. Konuşmanın asıl metni için bkz; Atatürk Söylev ve Demeçleri, C.II s.63-64. Sadeleştirilmiş metni için ise; R. Boyacıoğlu, a.g.m., s. 120-121).


Safa Aktaş / yenimesaj.com.tr

Alevi forum,alevi köyleri,alevi türküleri,alevi ünlüler,alevi sözleri,alevilik nedir,alevi nedir
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: Admin
06-24-2014, 04:52 PM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi