Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Yol 1 Sürek 1001
#1

Yol 1 Sürek 1001 - NİL MUTLUER/Milliyet

Başlarken
Hani kuş konmaz, kervan geçmez dediğimiz yollar vardır ya, onlar sadece masallarda değiller. Ege veya Anadolu’nun iç kısımları, fark etmez, eğer bir Alevi köyüne giderseniz kendinizi o masallarda zannedebilirsiniz. Yolların bozukluğu, telefonların çekememesi insanı şehirli modern hayatın sınırlarının dışında bırakıveriyor bir anda. Bir yandan doğayla hoş bir yalıtılmışlık duygusu, diğer yandan “yüzyıllardır buralarda neler yaşanmış” düşüncesiÖ Tarihin sayfalarını karıştırıp hikâyeleri dinlemeye başlayınca, Alevilerin siyasi ve sosyo-ekonomik sorunlarının köklerinin ne kadar geçmişe dayandığı ve bu kuş uçmaz kervan geçmez yolların saldırılara veya asimilasyona direnebilmek için bilinçli seçilmiş olduğu anlaşılıyor. Türkmen, Kürt veya Arap Alevi köyleri farklı zamanlarda farklı hikâyeler yaşasa da asimilasyon, karşılaştıkları ortak tehdit. Elbette bugün şehirleşme, hepimizin olduğu gibi, Alevilerin de hayatlarını kolaylık ve zorluklarıyla şekillendiren en etkili ortamlardan. Lakin, Aleviliğin temel felsefesinin yüzyıllardır Alevi toplumu arasında örgütlenmesini sağlayan ocak sisteminin hem gücünü hem de bugün gördüğü hasarı kavrayabilmek için bu köyler önemli. Bu ulaşılmazlığın, asimilasyon ve baskılara karşı bir nefes alanı yarattığını buralarda fark ediyor insan.
Bu dizide...

Alevilerin yaşadığı sorunları ve taleplerini sadece büyük şehirlerde buluştuğumuz Aleviler ve uzmanlarla değil, aynı zamanda yerlerinde de görüp dinlemenin anlamlı olacağını düşündük. Bu yaz, Alevilerle ve meseleye ilgili kişilerle gündelik hayatlarını, sorunlarını konuşmak üzere Amasya, Ankara, Antakya, Çorum, Dersim, Erzincan, İstanbul, İzmir, Malatya, Sivas, Tokat ve Hacı Bektaş’a gittim. Türk ve Türkmenlerin yaşadığı illerden Kürt ve Arapların yaşadığı illere doğru yol aldıkça bazı farlılıklar olsa da, sanki il sınırı değiştirmemiş gibi ortaktı sorunlar. Karşılaşmalarımda insanların modernlikle, şehirle olan ilgisinin dillerini nasıl siyasallaştırdığına şahit oldum. Bundan kaçış çok zor. Ancak, diğer yandan yüzyıllardır yaşanan ayrımcılığı olgunlukla konuşabilen, esprili, doğayla barışık insanlarla muhabbet edebildiğim için de kendimi şanslı hissettim. Mecra olarak gazetenin yer kısıtlılığından çok istememe rağmen herkesi bu sayfalara cismen taşıyamasam da fikirlerinin burada yer almasına çalışacağım. Şimdiden muhabbetlerini benden esirgemeyen herkese teşekkür ederim...


ALEVİLER BİRBİRİNDEN FARKLI
Kültürel ve tarihsel geçmişteki farklılıklar Alevilerin belleğini şekillendirirken, Alevilerin Türkiye’deki bazı olaylara farklı anlamlar vermelerine neden olmuş. Örnek olarak Atatürk ve cumhuriyet ile ilişki tüm Aleviler için aynı anlamı ifade etmiyor.

Cemevinin ibadethane olması üzerine tartışmalar tükenmemişken, geçtiğimiz Pazar temel atma töreniyle cemevi-cami projesinin başlatılması olay yarattı. Bu beklenmedik bir şey değildi. Zira Alevilerin belleğini şekillendiren yüzyıllık referanslar bir dönemdir gündeme geliyor. Temmuz ayında bu yazı dizisinin saha çalışmasına başladığımda Gezi olayları henüz bitmişti ve olaylarda hayatlarını kaybeden gençlerin hepsi Alevi’ydi. Bir yıldan uzun süredir hükümetin Suriye meselesinde Alevileri hedef göstermesi, İstanbul’daki köprünün adının Yavuz Sultan Selim olacağının açıklanması, Başbakan’ın Hz. Ali sevgisini Alevi olmakla özdeşleştiren sözleri görüşmelerde sıkça karşıma çıktı. Gündemdeki bu olaylar tarihin bagajıyla bugünü de şekillendiriyor. Yazı dizisi boyunca hepsini tartışacağız.

İnanç da etkilenmiş
Osmanlı zamanında Vilayet-i Rum kapsamında olan Amasya, Çorum, Sivas, Tokat, Zile’yi gezerken karşılaştığım tarih anlatısı ve siyasi yaklaşım ile Dersim ve Antakya’nınki birebir örtüşmüyor. Kültür ve tarihsel geçmişteki farklılıklar, bellekleri şekillendirirken, Alevilerin Türkiye’deki siyasi bazı olaylara da farklı anlamlar vermelerine neden olmuş. Buna en belirgin örnek, Atatürk ve cumhuriyet ile olan ilişkinin tüm Aleviler için aynı anlamı ifade etmemesi. Bu farklılıklardan inanç da etkilenmiş. Özellikle dil inancın şekillenmesinde etkili unsurlardan. Örneğin, anadili Arapça olan Antakyalıların Kur’an’la ilişkisi farklı. Osmanlı’da dışlanırlarken, Cumhuriyetle anadillerinin yasaklanması inançla ilgili başka sorunları da beraberinde getirmiş haliyle. Yazı dizisi boyunca coğrafya ve tarihle şekillenen farklı ve ortak tepkileri, bunların inanca, gündelik hayata ve belleklere ne şekilde yansıdığını da ele alacağım.

ALEVİLİK NEDİR?

Bu yazı dizisinde bulamayacağınızdan başlamak istiyorum: Kategorik olarak Aleviliğin tanımı!

Böyle bir başlangıca konuyla ilgili olmayanlar çok anlam veremeyebilir. Ancak, gezdiğim yerlerdeki duyguyu başka şekilde özetleyemezdim. Yıllardır haklarında diziler yapılan Alevilerin özellikle rahatsız oldukları konu “ne olduklarının”, “ne olmadıklarının” tartışılırken Aleviliğin sürekli “dinsizlik” veya “devletçilik” gibi taraflara çekilmesi ve sorunlarına ya değinilmemesi ya da yüzeysel bir şekilde dile getirilmesi. En rahatsız olduklarıysa Alevilik tartışılırken sürekli Sünni referanslarla açıklanmaya çalışılması. Alevilerin inanç bütünlüğü sağlayamadığı, ne istediklerini bilmedikleri bu yüzden de siyasi olarak taleplerinin karşılanmasının zor olduğu da hükümet ve ana akım medya tarafından sürekli dile getirilen bir iddia. Oysa, Alevilerin siyasi talepleri oldukça net. Alevilere göre Aleviliğin zaman ve mekânla değişen uygulama ve ritüelleri olsa da inanç konusunda birlik halindeler. Kendi deyişleriyle “yol bir sürek bin bir.”

Geleneksellikten modern görüşlere
Her inançta olduğu gibi Aleviliğin gündelik hayatta yaşanmasında farklı yaklaşımlar, çoğulluk hali mevcut. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Rıza Yıldırım bu çoğulluk halini geleneksellikten modernliğe geçiş olarak algılıyor:

“Şehirli, eğitimli, kent kültürünü özümsemiş ve modernitenin tezgahından geçmiş bir Alevinin Alevilik algısı ile geleneksel dokuyla yaşamını devam ettiren Alevinin algısı farklıdır. Gerçi artık şehirleşme ve modernleşmeden etkilenmemiş Aleviler hemen hemen kalmadı. Özellikle 60 ve 70’lerden itibaren yoğun göçle önem kazanan şehirleşme, Alevilerin düşünce kalıplarını hızla dönüştürüyor. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bu dönüşümden görece az etkilenmiş “Geleneksel Aleviler” diyebileceklerimiz inançlarını şöyle açıklar: “Alevilik İslam’ın özüdür. Bizim yolumuz Hak, Muhammed, Ali yoludur. Biz Emevi İslamı’nı reddediyoruz.” Bu insanların inançsal ana referanslarını Muhammed, Ali, Ehl-i Beyt ve 12 İmamlar’a yapılan atıflar oluşturur. Kır ortamında, Sünni dünyadan yalıtılmış yaşayan Geleneksel Alevilik için bu ifadeler doğrudur ve onu kuşatan sözlü ve yazılı bilgiyle tam uyum içindedir. Öte yandan, şehirleşme ve modernleşmeye maruz kalan “Modern Alevi” diyebileceklerimiz işe öncelikle geleneksel Aleviliğin temel bilgi kaynaklarını ve ana referanslarını acımasızca eleştirerek başlamıştır. Zira modern zihin artık o bilgileri mitoloji, efsane ve hurafe kategorilerine yerleştirmektedir. Şehirlileşirken kitabileşen modern Alevi, farkında olmadan şehirli bir din olarak ortaya çıkıp gelişen Ortodoks İslam’ın kalıplarıyla düşünmeye başlar. Dolayısıyla İslam algısını belirleyen formlar da Sünni İslam formları olmaktadır. Modern Alevinin kendi gördüğü, bildiği ve tam olarak inanmasa da şöyle böyle bir parçası olduğu Alevilik, kentte öğrendiği İslam formlarına uymamaktadır. Ayrıca, bir yandan Sünni İslam müktesabatının ezici üstünlüğü, diğer yandan inanca karşı hissettiği genel soğukluk, modern Alevi’yi İslam içinde yer edinme konusunda isteksiz kılmaktadır. Sonuçta, modern ve kentli bir Alevinin gözünde İslam’a ve kurucu kahramanlarına yapılan atıflar yerini modernlik, çağdaşlık, insan sevgisi gibi değerlere terk etmektedir.”

Talepler net
Alevilerin siyasi taleplerini önceden Milliyet’te, ocak ayındaki yazı dizisinde de dillendirmiştik: Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, din derslerinin eğitimden kalkması, iş hayatında, gündelik hayatta ayrımcılığın bitmesi. Bu taleplerin temelden gerçekleşmesinin yolunun da laiklik anlayışının çoğulcu şekilde değişmesi, yeni anayasanın hazırlanması ile mümkün olacağını saptamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslam’ın Sünni mezhebi dışındakilere hizmet vermeyişi ve tarihinde ideolojik yaklaşımları barındırışıyla ayrımcı işlev ve varlığını tartışmıştık. Bu dizide, mevcut taleplere bir de Ortadoğu’daki çatışmalarla artan Alevilerin sürekli ötekileştirilmesinin durması gerektiği eklendi. Suriye sınırındaki Aleviler bu talebi bir ölüm kalım mücadelesi olarak yaşıyor. Türkiye’deki Alevilerin ortak talepleri barış.

‘Ahımız tuttu sıkıntılar bitmedi’
Çalışmanın başında ilk olarak konuştuklarımdan biri Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel’di. Alevilerin sorunlarının Ak Parti ile artmaya başladığına değinen, Özel’in sürekli altını çizdiği nokta Suriye meselesinde hükümetçe inançsal ayrımcılığa maruz kalmaları. Özel’e göre sıkıntıların bitmemesinin nedeni Alevilerin ahının tutması:

“AKP geldiğinden bu yana Alevilerin sorunları çözülmek yerine gittikçe artmaya başladı. Kamuda, emniyette, özel sektörde sürekli ayrımcılık, kuşatılmış bir toplum Alevi tolumu ve Alevilik. Bir taraftan Diyanet, diğer taraftan devletle ilişkili olan sermaye bölmeye çalışıyor. Aleviler, geçmişten bu yana asimilasyon ve cenderenin içerisinde bu inancın ve kültürün zenginliğinden ayakta kalmış. Ordusu yok, parası yok. İronik tabi ama diyorum ki, Türkiye’nin bu halde olmasının sebebi Alevilerin ahının tutması. Çünkü Ermeni katledilir, işçi olayları olur, Alevi koşar. İnsan kimliğiyle koşar. Alevilikte insana hizmet hakka hizmettir, çünkü Aleviler “benim Kâbem insandır” diyen bir anlayışa sahip.

Bize de “üslubunuz insana, hakka hizmetse hizmet edin, hizmetçi kalın, talepte bulunmayın” diyorlar. Biz de diyoruz ki, “insan hakkıyla insandır.” Temel insan haklarıyla çelişen, laik demokrat sistemle çelişen bir talebimiz varsa söylesin “Alevicilik yapıyorsunuz” densin, başımız gözümüz üstüne geri çekelim. Bir yerde insanlar öldürülüyorsa, ölenin kimliğine bakmadan isyan ederiz. İster Esad rejimi yapsın, ister Özgür Suriye Ordusu, anlayışımız Suriye için de geçerli. Burada sorun Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi konusunda mezhepçi yaklaşması. Başbakan düne kadar Esad’ın diktatör kimliğini unutup kardeş gibi beraberken bugün Esad’ın Alevi kimliğini öne çıkararak siyaset yapıyor. Kendi ülkesi dışında başka bir ülkenin iç işlerine, halkına ve hükümetine doğrudan müdahale bu. Kimyasal konusunda geçmişte Halepçe’de katliam yapıldığında da karşı çıktık. kınıyoruz. “Benim teröristim, dostum” diye çifte standartlı yaklaşmıyoruz. Suriye’deki kimyasal silahı Esad veya kim atmışsa lanetliyoruz, kınıyoruz. Bunun altını çizmemiz gerekiyor çünkü, sanki bunu Esad yaparsa makul görürmüşüz gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar, bu doğru değil. Bu yaklaşım, Türkiye’de yaşayan Aleviler’de ve Suriye’de akrabaları olanlarda büyük bir öfke ve üzüntü yarattı. Dolayısıyla, ben bir yurttaş olarak ülkemin Başbakanı’na, hükümetine güvenmiyorum. Kimyasal silah kullanımıyla ilgili Esad’ın kullandığını düşünmüyoruz. Ona karşı güçlerin kullandığı yönündeki kanaat bizde yaygın.”


YARIN: ALEVİLER ALEVİLİĞİ ANLATIYOR
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: çerağ
09-22-2016, 12:19 AM
Son Yorum Yazar: çerağ
07-17-2016, 12:13 AM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi