Alevi Forum

Tam Versiyon: Türk Alevi İslamı’nın oluşumu
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.
Yazılarıma ara verdiğim bir haftalık süre içinde okuduğum çok dikkate değer bir kitap, İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Markus Dressler’in Oxford Üniversitesi tarafından bu yıl yayımlanan “Writing Religion: The Making of Turkish Alevi Islam / Din Yazımı: Türk Alevi İslamı’nın Oluşumu” başlıklı incelemesi.
Türkiye’de demokrasinin temel meselelerinden biri olan Alevi kimliğinin sadece fiilen değil resmen tanınması açısından son derece ilginç olan bu çalışmanın cevaplamaya çalıştığı esas soru, klasik Osmanlı döneminde İslam dışı görülüp, ahlak düşkünlüğüyle ve siyasi sadakatsizlikle özdeşleştirilen ve baskılara maruz kalan “Kızılbaş” topluluklarına, nasıl olup da Cumhuriyet döneminde Türk milletinin asli bir unsuru ve (heterodoks da olsa) Müslüman “Alevi” kimliğinin atfedildiği.

Dressler’e göre (Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni tehciri ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Yunanistan ile din esasına göre nüfus mübadelesinden sonra kurulan) Türkiye Cumhuriyeti’nde Kemalistlerin laik ve Müslüman bir Türk ulusu / milleti inşası projesi kapsamında karşılaştıkları güçlüklerden biri, Alevilerin nasıl entegre edilecekleri sorunu oldu. Zira (bugün de Türkiye nüfusunun yüzde 10-15’lik bir bölümünü oluşturdukları hesaplanan) Aleviler, gerek etnik, gerekse dinsel bakımından büyük farklılıklar barındırıyordu. Bugün de tahminen yüzde 20-30 dolayındaki bir bölümü Kürt olan Aleviler, dini inançlarını İslam’ın içinde ve dışında olarak hayli farklı yorumlamaktaydılar.

Dressler, Kemalistlerin bu soruna getirdikleri çözümü şöyle açıklıyor: Alevileri sapkın olarak görüp dışlayan Osmanlı söylemini reddettiler ve Aleviliği Orta Asya Türk kültürü ve inançlarının taşıyıcısı olarak yorumladılar. Aynı şekilde Batılı misyonerlerin Alevilerin kökenlerini en azından kısmen eski Anadolu uygarlıklarına ve Ermenilere dayandıran, inançlarının Hıristiyanlıktan güçlü bir şekilde etkilendiğini savunan söylemini reddettiler ve Anadolu Aleviliğini (heterodoks da olsa) İslam’ın bir parçası olarak yorumladılar.

Alevilerin 1980’lerin sonlarından itibaren Kemalist devletin kendilerine yüklediği Türk-İslam kimliğini sorgulamaya başladıklarını biliyoruz. Bugün Anadolu Aleviliğinin bir yanda (Türkçe konuşan) Türklerden ve (Kırmançi ya da Zazaca konuşan) Kürtlerden oluştuğu, kendilerinin resmen Türk-İslam kimliği içinde görülmelerine belki en katmerli tepkiyi Alevi Kürtlerin gösterdiklerini de. Türk Alevilerin bir bölümü, kendilerini İslam’ın üçüncü mezhebi olarak görüyor. Alevilerin etnik kimliklerine bakılmaksızın bir bölümü ise, inançlarını İslam dışında görmekte.

21. yüzyılda özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasi kurma arayışında olan Türkiye’de devletin topluma kimlik dayatma çabasından vazgeçmesi ve yurttaşlarını etnik ve dinsel kimliklerini kendi anladıkları gibi ifade etmelerinin ve yaşamalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması büyük bir ihtiyaç. AKP iktidarı altında Türkiye, toplumdan yükselen şiddetli itirazlar sonucunda, gerek Kürt, gerekse Alevi kimliklerinin inkarından vazgeçti; bunları resmen tanıma yolunda da bazı adımlar attı. Ancak ne yazık ki Türk-İslam sentezine dayalı kimlik politikaları topluma dayatılmaya hâlâ devam ediyor. Bunun kuşkusuz en açık göstergesi, Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla devletin dini tekelinde ve denetimi altında tutması.

Dressler’in araştırması, Alevi sorununun bütün yönleriyle anlaşılmasına olağanüstü değerli bir katkı. Türkçesi önümüzdeki yıl Bilgi Üniversitesi tarafından yayımlanacak.

Şahin Alpay