Alevi Forum

Tam Versiyon: Barak Baba Risalesi
Şu anda arşiv modunu görüntülemektesiniz. Tam versiyonu görüntülemek için buraya tıklayınız.

Dede-baba

Barak Baba (1257, Tokat - 1307), ünlü bir Babai dervişidir...

Prof. Köprülü’ye göre Barak Baba,İlk dönemlerinde Baba İlyas’ın halifelerinden Aybek Baba’ın en iyi müritlerindendir. Sonraları, özellikle olgunluk döneminde Hacı Bektaş’ın halifelerinden Sarı Saltuk’un müridi olur ve bu bağlılığını sürdürür. Onun Sarı Saltuk’a bağlanması Kırım’a yerleştikten sonradır..


Vilayetname” Barak Baba’yı Hacı Bektaş’ın halifeleri arasından gösterir. Hacı Bektaş’ın;

“.....Bir halifem de Barak Baba’dır. O gerçek bir erdir. Ona söyleyin, Karesiye varsın, Balıkesri’ye gidip orasını yurt edinsin...” dediği belirtilir.

Bu durum Barak Baba’nın Bektaşilik geleneği içerisinde yer aldığının, Bektaşilik Tarikatı’nın bir üyesi olduğunun kanıtıdır...

Barak baba ile ilgili farklı bilgilerde mevcuttur..

Münecimbaşı, Yazıcıoğlu, el- Birzali ve İbni Aybek es- Safedi gibi eski yazarlar Barak Baba’nın Selçuklu prensi olduğunu yazarlar.

B. Noyan ile C. Öztelli de bu kaynakların görüşünü benimseyerek onu bir Selçuklu prensi olarak görürler. Bu Teze göre,

Barak Baba Bizans’a sığınan Selçuklu sultanı II. İzzettin Keykavus’un iki oğlundan biridir. Çocuklar orada Hıristiyanlaşmışlardır. İkinci oğulu, Patrik oğul edinmiştir.

Sarı Saltuk’un Patrik’le ilişkisi iyidir. Çocuğu Patrikten alarak Müsliman olarak yetiştirir ve kendine mürit edinir. Adını “Barak” kor. Sarı Saltuk’un ölümünden sonra Barak Anadolu’ya geçer...".

Ancak Birçok tarihçi bu teze katılmaz çünkü,

Barak Baba’nın II. İ. Keykavus’un oğlu olduğu kuşkuludur. Kaynaklar söylenceden öteye gitmiyorlar. Eğer Bu tez doğruysa Barak Baba, Türkmenler’in “Barak” aşiretinden olmaması gerekir. Çünkü Selçuklu hanedan üyeleri Oğuzlar’ın Kınık boyundadırlar. O zaman Barak Baba ile Urfa, Gaziantep dolaylarında yaşayan Barak aşireti arasından bir bağ olmaması gerekirdi...


İbni Hacer ise,

O'nun Tokatlı bir katibin çocuğu olduğunu yazar. Bu bilgiyi Prof. Z. V. Togan da mantıksal bulur.Zaten Tokat doğumlu olması da onun İ. Keykavus’un oğlu olmadığını kanıtlar. Keykavus’un oğlu olsaydı Konya doğumlu olması gerekirdi. Ayrıca Urfa ve Antep Barakları’nın dedeleri Tokat’tan gelmektedirler ve bu Baraklar’dan oldukça saygı görmektedirler.

Baraklar’ın bir bölümünü Selçuklular Tokat ve Yozgat dolaylarına yerleştirmişlerdir. Barak Baba, buralara yerleştirilen Baraklar’dan olmalıdır. Heriki yöredeki Baraklar arasındaki ilişki dedeler yoluyla kurulmuştur. Bilindiği gibi Alevi- Türrkmenliğin tüm özelliklerini taşıyan Baraklar Kanuni dönemine ait eski kayıtlarda Bayat boyunun bir oymağı olarak gözükür. Kimi araştırmalara göreyse Baraklar, XV. y. yılda Yeni- İl’in Dulkadirli koluna bağlı Barak adlı bir Cerid obasıdır.

Barak Baba, Kırım’da Moğol Hanlığı’nın hizmetine girmiştir. Gazan Han(1295- 1304) ve oğlu Olcaytu Hudabende(1304- 1317)’nin saygısını görmüştür. Saray ve Tatar halkı tarafından sevilip sayılmaktadır.

Halkın, Alevi İslamı benimsemesini sağlamıştır. Onun saray ve halk tarafından benimsenmesinde, Moğol şamanlığına benzer bir inanç görünümü sergilemesinin rolü olmuştur.

Oniki İmamcı Şiiliğin Moğol yönetimince benimsenmesi, resmi mezhep olarak alınması ve ülkede hutbelerin Oniki İmam adına okutulması Barak Baba sayesinde olmuştur.

Halk arasında da “Moğollar’ın şeyhi”, “Tatar şeyhi” ve “Barak Suvar” olarak adlandırılmaktadır.


Barak Baba, sarayda oldukça saygındır. Elçi kurullarında o da görevlendirilmektedir. 1306 yılında Memlüklü sultanıyla görüşmek için bir dervişler topluluğuyla Şam’a gönderilmiştir. Şeri İslama uymayan tutumu oldukça tepki çekmiştir.

Bir yıl sonra da Geylan emiri Kutlu Şah’a elçi olarak gönderilmiştir. Geylan emiri şeyh ve Müslüman olmasına karşın Barak Baba’nın Sünni İslam dışı tutumuna aşırı tepki göstermiş,

“Müslüman biri olarak Müslüman olamayanlara yardımcı olmaması gerektiği gerekçesiyle”

kaynar su ile dolu kazana atıp, diri diri yakarak öldürmüşlerdir.

1307 yılında öldürtmüştür.

Olcaytu Hudabende bu olay üzerine Geylanlılar’ı asker göndererek cezalandırmış ve şeyhinin ölüsünü Azerbaycan’daki Sultaniye kentine getirtmiş ve orada gömerek kendisine bir türbe yaptırmıştır. Dervişlerine vakıflar ayırmış ve zaviyeler yaptırmıştır.

Barak Baba’nın on sayfalık şathiye biçiminde “Kelimat- ı Barak Baba” adını taşıyan Çağatayca bir risalesi vardır. Kitap, masal edebiyatına kaynak olacak bir gereçler yığınıdır. Farsça bir açıklaması vardır.

Kitap, 1449’da İlyas adlı birince Türkçe’ye çevrilerek yazılmıştır. Kitabın bilinen bu en eski nüshası Amasya Kütüphanesi’ndedir.


Kaynakça

1- http://tr.wikipedia.org/wiki/Barak_Baba

2- http://www.alevibektasi.org/tbaki.htm


Barak baba ve Felsefesi


Barak baba, gerek görünüşü ve gerek yaşam biçimi bakımından, oldukça tepki çeken ve islam dışı olduğu söylenen bir batınî derviştir.


Saçı, sakalı tıraşlı, uzun bıyıklı, belden yukarısı çıplak, el ve ayak bilekleri demirden halkalı, başında boynuzlu bir maskeyle dolaşmakta, çalgı çalmaktadır.

Neden Böyle olduğu sorulduğunda,

Bu durumuyla “zavalıları eğlendirmek istediğini” belirtmektedir.

Onun bu tavırları, Sünni inanç ilkelerine pek uymamaktadır. Eski Yunan’ın Kinik filozoflarını andıran bir yaşam felsefesi ve davranışı vardır. “Haydari Kalenderi’lerinden”dir.

Amasya’da halkı “Al- i aba sevgisi” Ehl-i beyt/ 12 İmam sevgisine halkı çağırmıştır. Öte dünyaya inanmamakta, ruhgöçüne inanmaktadır.

Tanrı’nın Hz. Ali’nin kişiliğinden ortaya çıktığına ve sonradan Sultan Hudabende’yle birleştiğine inanmaktadır. Farzların özünün “Ali sevgisi” olduğunu savunmaktadır. Güzelleri Tanrı olarak görüp, secde etmektedir. Mala- mülke değer vermez, kendisine verilen paraları herkesle paylaşmaktadır.

Tarihler çoğukez genel adlandırmalardan bulunarak Barak Baba’yı “Şii” olarak nitelendirirler.

Oysa ruhgöçü, Ali ruhunun başkalarından ortaya çıkması gibi inançlara Şiilik ve Caferilik oldukça karşıdır. Kaldı ki, Sarı Saltuk’un müritlerinden olması da onu Şii olmaktan alı kor.

Oysa o, bu düşünceleriyle daha sonraki yıllarda Azerbaycan’da ortaya çıkacak olan Fazlullah’ın Hurufiliğinin ve Ali İlahiliğin temellerini atacaktır..



Kelimat- ı Barak Baba




Barak Baba’nın on sayfalık şathiye biçiminde “Kelimat- ı Barak Baba” adını taşıyan Çağatayca bir risalesi vardır. Farsça bir açıklaması vardır. Kitap, 1449’da İlyas adlı birince Türkçe’ye çevrilerek yazılmıştır. Kitabın bilinen bu en eski nüshası Amasya Kütüphanesi’ndedir.



bismillah dem her dem
dem be dem; dem, dem bu dem
yefallahu mayeşa’
ve yuhkemi mayürid
uiuğ tengridin ferman
fermandın tengiz tiller,
süt göller bal ırmaklar,
ilanlar, vezirler, bekler,
kadılar, dünişmendler,
meşayihler, ahiler,
uluğlar, azizler;
yeti tengiz, yeti tengiz ortasında bir aydın gevher
ol aydın gevherninğ yöresinde yetmiş bin tağ.
ol tağda arslanlar, kaplanlar, imerler, kiyikler, böriler, ayular, çakallar.
heyhate heyhat; saltuk ata, miskin barak!
erenler ayur: biz yürirken taş körüriz,
tüşümüzni niye yorarız? hayrga yorarız.
kaba, kaba, arafeler,
uluğ uluğ bayramlar
uiam ulaın lonbay lonb!
bismillah
bazar bazar o bazar
bazar bazar din bazar
dünya bazarını üzer
danişmenler ni yazar
hayır yazar yum yazar
yum var, yolga tüzer,
yum var, yolundan azar
tünkü bazar ni bazar
bismillah aydın baca, altun eşik, künıüş kapu.
zerde pirinç kurkuşuk dane dülbend.
yeti kat yer töşk, yeti kat kök börek.
tengizler büde, küh-ı kaf tekye.
çün ol büdeden içdük
mest olduk hayran olduk.
çün mest şödi, hayran şodi, bidar şodi, sabah şode est.
salınıp keldinğ; siğirtding; bostanga kirding.
bostan oyoğunga selam vermeding.
pes bilirmising, sağrı etünge tiken batar olur.
teli kardaş, siğirt, bostanga kir, bostan oyoğunga selam
vir, otur, toyunca yi, iç!
çaluyu odga yak, koltukla, al, tışarıga çık!
bismillah avurdum
avurdumdın savurdum
muddeiyi devirdim
kızıb keldim bulmadım
yutdum öğüdüm öğdüm
ispahiyken bek oldum.
künde bir bir kaz yedim,
sultanga hiyanetlük eylemedim.
dinge kuvvet urayasuğız ev eşegin üvet; istanbullan
tırabzonun irisingi kara tengize tök, uşağıngı çeriye ket! muhammedge salavat!
karşu karşu çardaklar,
karsa karsa oyunlar.
tokuz öküz bir sokum,
yerden köke bir ekser!
mutumuz yeti ekser,
zehi mut, zehie ekser!
her ki bu sabaknı sagladı, ungladı in ma’ni başed
her ki anglamadı, tangladı.. çün tangladı, kavııl savul oldu
çin kavul savul oldı, avurt tavul oldı, çün avurt tavul oldı,
nişter kerek oldı.
vallahi a’lem bissavab ve ileyhilmerciu ve’l-meab,..*


"bismillâhi dem her dem bedem dem dem dem bu dem
yaf'al-allah mâ yeşâ'va yahkumu mâ yürîd
ulu tanğırdın fermandın furmandın
tinğiz* tiller süt göller, bal ırmaklar
hânlar vezirler bikler* kadılar dânişmendler* meşâyihler ahîler ulular azizler
yiti* tinğiz yiti tinğiz ortasında bir aydın gevher
ol aydın gevhernünğ yöresinde yitmişbinğ dağ
ol dağda arslanlar kaplanlar imalar* kiyikler* börüler* ayular çakallar
heyhâte heyhût saltuk ata miskin barak
irenler aydur: biz yürüriken tüş görerüz, tüşümizni neye yoraruz?
yoma yoraruz hayra yoraruz.
kaba kaba arafeler ulu ulu bayramlar lonpay lonp.`:mühmelâttan?`
bismillâh bazar bazar din bazar
dânişmedler ni yazar?
yom yazar hayır yazar.
yom var yola düzer yom var yoldın azar.
tünki bazar ni bazar bazan bu künki bazar
bu sabaknı okıgan yolındın nite yazar?
her ki yolından azar kudret çevgânı bilin üzer*, tanğrı iren andan bizer*.
bismillâh aydın baca
altın işik* kümiş kapu
birinç
ve zerde kur kuşak ve dâne birinç dülbend
yiti kat yir töşek, yiti kat kök börük.
tinğizler bâde, kûh-ı kaf tekye.
çün ol bâdedin içdük, mest olduk, hayrân olduk.
çün mest şodî, hayran şodî, bîdâr şodî, sebâh şodest.
salınıp keldünğ, bostanğa kirdünğ, bostan oyuğunğa selâm virmedünğ.
pes bilme misün, sağrı edüne tiken bata.
delü kardaş, siğirü* bostanğa kir, bostan oyuğunğa selâm vir, otur, toyınca yi;
çaluyı oda yak, koltukla al, taşra çık.
bismillâhi, avurdum*.
avurdumdın savurdum, müddeîyi devürdüm.
kızıp keldüm, yortdum, anğdum anğdum*.
ne olup anğdum ispâhî iken bik oldum, künde bir kaz yidüm, sultâna hıyânetlık eylemedüm.
dînünğe kuvvet, iv işikin uvat*.
istanbul ilen tırabzonunğ irisini kır, tinğize atunğ, uşakını çeriye kat, muhammed'e salâvât.
karşu karşu çardaklar karsa karsa* oyunlar.
tokuz öküz bir sokum*.
yirdin kökke bir ekser, mutumuz* yiti ekser, zihî muz, zihî ekser.
her ki bu sabaknı anğladı*, unğladı*.
her ki anğlamadı tanğladı*.
çün tanğladı kavul savul oldı*.
her ki kavul savul oldı, avurt davul oldı.
her ki avurt davul oldı, nîşter gerek oldu..."



Barak baba ile aynı batınî gelenek içerisinde yer alan Yunus Emre de bir şiirinde ondan söz eder

Piri Taptuk Emre’nin yakını olduğunu belirtir. Yunus’un dizelerinde bu bağıntı şöyle kurulur:

Yunus’a Tapduk’dan oldı hem Barak’tan Saltık’a
Bu nasip çün cuş kıldı ben nice pinhan olam


“Vilayetname” de ise Barak Baba Hacı Bektaş’ın halifeleri arasında gösterilir.

Hacı Bektaş’ın;

“...Bir halifem de Barak Baba’dır. O gerçek bir erdir. Ona söyleyin, Karesiye varsın, Balıkesri’ye gidip orasını yurt edinsin...”

dediği belirtilir

BARAK BABA'NIN SÖZLERİNİN ŞERHİ



"Bismillahi dem her dem, bedem dem dem dem bu dem;
Yaf-al-Allah ma yeşa va yahkumu ma yürid"


Başarılması dilenen hangi iş olursa olsun, besmelesiz başlanırsa sonu gelmez o işin. Bu yüzden o da Tanrı adıyla söze başladı ve

"Bismillah" buyurdu...


"...Dem.." Türkçe ve Farsça'da nefese denir. Nitekim Firdevs-i Tusi de "Şeh-name"de:

"Emret, atımın eğerini vursunlar, Boruları üfürsünler" der.

Aynı zamanda vakit/zaman'a da dem denir...

Türkçe de dua yerine kullanırlar,

"....dem bolsun yom bolsun..." derler.


Herat Pir'i (Abdullah-ı Ansari), buyurur:


"Her dem bedem dem dem"

Bu söz, zikrin devamlılığına işarettir. Yani bir anlık huzura razı olma her lahza, her an, onu anmaksızın nefes alma...

Son demde nefesin, sevgilinin ( Tanrı) huzuruyla çıksın, böylece de kurtulup murada erişenlerden olun."denmiştir....



"Yaf'al Allahu ma yeşau ve yahkumu ma yürid"

"....Şüphe yok ki Allah dilediğini hükmeder..."

buyurdu...


Gerçek olarak işi yapan, varlık aleminde dilediği gibi hüküm ve tasarufta bulunan ancak Tanrıdır. Ondan başka yapan tasarruf eden yoktur.

-- Tanrı hepsine esenlik versin. Peygamberler, davete memurdurlar, fakat doğru yola küfürlü içerikürmek, ulu ve kutlu Tanrıya ait bir iştir.


"....Ulu Tanğırdın fermandın furmandın...."

"...söyleneni sanırmısın ki biz söylüyoruz..."


Peygamberler ve erenler bilgiyi vasıta ile Tanrıdan alırlar. Peygamberlerin vasıtasına vahiy derler. Erenlerin vasıtasına ise ilham derler...


"....Tingiz tiller süt göller, bal ırmaklar...."


İnanlar kısım kısımdır... derviler İnsanları hak yoluna davet için, Şeriat kapısındaki insanlara, cennetten, hurilerden, köşklerden, ırmaklardan, ağaçlardan, nefislerin hoşlandığı şeylerden bahseder, oraya çağırır. Gayretleri cismani lezzetleri elde etmeye sarf edile gelen Müslümanların, bu vasıtayla nimete erme saadetinden, nimet verenin devletinden mahrum kalmamaları için onları güzel huylarla huylanmaya çağırırlar. Geçici dünya lezzetlerinden ebedi ahiret lezzetine davet ederler...


Tanrı ruhunu kutlasın, Mevlana Celal-i Rumi bu anlamda buyurur:

. -- Çocuğu cevizle, kuru üzümle kandırırlar;
. -- Yoksa biz neden cevize, meyvaya layık olalım...


Nitekim, ilk davet şeriat ehline geldi manayı anlamayan, ve dahi cennet arzusu ile Hak'a inananlar için, Şeyh de bu anlatılanlara işaret ederek

"Bal ırmaklar" buyurdu.

Bu taifeye şeriat ehli derler. oysa Huri, gılman, köşk vedahi çeşitli nimetler için Hakk'a inanların çoğu için "cennet ehlini çoğu ahmaklardır" sözü arş-ı Al'a dan geldi...


Barak baba, şeriat, Tarikat, Marifet ve dahi hakikat Davet ehlinin bütün mertebelerince davet sesini anıp tamamladıktan sonra,

şimdi insanların geri kalanlarına, ileri gelenlerine nida etmekte ve onları beşeriyet karanlıklarından, ululuğu yücelesi Tanrı'nın, Tanrı'lık havasının sonsuz alanına cağırmaktadır. Nitekim buyruyor:

"....Hanlar, vezirler, bikler, kadılar, danişmendler, meşayihler, ahiler, ulular, azizıer. Yani ey insan oğulları, ey Ahmet şeriatına uyanların seçkinleri, ey Muhammet ümmetinin ileri gelenleri, siz neden asıl maksada ulaşma ve gerçek sevgiliye kavuşma yolunu, nefis şehvetlerine, cisme ait lezzetlere uyarak kapadınız. Hepiniz hiç bir değeri olmayan nesneye kapılıp aşağılıkların aşağılı olan tabiat aleminde karar tuttunuz, yücelerin yücesi olan marifet aleminden, niçin uzak kaldınız?


1. BÖLÜMÜN DEVAMI



"....Yiti tingiz, yiti tingiz ortasında bir aydın gevher...."


Bu söz, yere, göge sığamayan, la mekan olan Nurun, gevherin sığdığı yere işarettir.."Yerime göğüme sığamadım da iman sahibi kulumun gönlüne sığdım"
yani sevgi / hakkın yeri ne göktür ne de yeryüzü, çünkü bu kabiliyeti onlara vermedim, fakat bu definenin haznedarlığına layık olarak iman ehlinin yıkık gönlünü buldum...


"...Ol aydın gevhernüng yöresinde yitmişbinğ dağ..."


Bu söz, gönlün etrafını, çevresini kaplayan perdelere işarettir. Çünkü hadiste gelmiştir ki:

"Ulu Tanrı'nın, nurdan, zulmetten, yetmişbin perdesi vardır" Tanrının dostları ile arasında yetmişbin perde vardır. Bu perdelerden bir tanesi kalsa dahi ulaşmaya imkan yoktur.

Bu perdelerden bazısı nuranidir, bazısı zulmani. Nurani perdeler, bilgiyi, riyazatları, kerametleri ve bunlara benzer şeyleri görmektir. Keramet sahiplerinin hepside perde arkasındadır, Tanrıyı göremezler denmiştir...


".....Ol dağda arslanlar, kiyikler, börüler, ayular, çakallar....

Heyhate heyhut, Saltuk Ata miskin Barak.
"


Barak baba burda,bu yolları aşmak, bu tehlikeli yerlerden geçmek, bu kötü huylardan kurtulmak için kendi şeyhinden yardım istiyor; bu ululuğu belirtiyor, perdelerin çokluğunu ve kendi aczini dile getiriyor..


"....İrenler aydur: Biz yürürken tüş görerüz, tüşümizni neye yorarız? Yoma yoraruz, hayra
yoraruz. Kaba kaba arefeler, ulu ulu bayramlar, lonpay lonp....."


Bu söz, yolcuların yol alışlarına, düşler görmelerine, isteklerin ve bu sonsuz ovada yol alanların düşlerinin te'viline işarettir.

Diyorlar ki: Bizim halvet vakitlerimizde,

"Allahla bir vaktimizolur ki oraya ne Tanrıya yakın bir melek girebilir, ne şeriatla gönderilmiş bir peygamber" Mucebince öyle olaylar meydana gelir ki biz onları hayra yorarız, güzellikle te'vil ederiz. O olayları, ululandıkça ululanası Tanrıdan bir hediye, bir armağan biliriz de her an bu yüzden bir bayram etmiş, bir arefeye ulaşmış oluruz.


Bismillah. Bazar bazar din bazar.


Bismillah demesi, kutlanmak içindir... Nitekim Ulu Tanrı, Elest pazarında, ( Eles't-ü Bezm'inde, Ervah-ı ezelde, kal-'ü bela'da) inananların canlarını, mallarını almış,karşılığında onlara cennet vermiştir. Gerektir ki şimdi de inananlar,dünya pazarında canlarını, mallarını, Tanrı yoluna feda etsinler, o alış-verişi unutmasınlar da korkulan şeylerden emin olsunlar, vadedilenlere yücelsinler.

"...Bazar din bazar..."

bu iki pazara işarettir.



"Danişmendler ne yazar? Yom yazar, hayır yazar.
-Yom var. yola düzer. Yom var yoldan azar."


bilginler iki bölüktür. bir bölüğü vadedilen şeylerle korkulan şeyleri, eşit ve denk olarak halka bildirir. Bu yolda öğüt faydalı olur. Halkın içinde cehennem korkusu ve cennet ümidi belirir. Yasaklanan şeyleri yapmazlar.

Korkutulan şeylerden kurtulmak için mücahede ederler. Emirlere koyulurlar, böylece de vaad edilen şeylere ulaşırlar. (Yom var, yola yola düzer) budur.

Bir bölüğü ise yalnız korkulacak şeyleri söyler, halkı Tanrı Rahmetinden meyus ederler. Halkta bu yüzden kıyamet işi zor bir iş, öylede, böylede sonu kötü, hiç olmazsa şu bir kaç günü hoş geçirelim der.

-- Yahutda bu çeşit bilginler, halka daima güzel vaatler söyler halkı korku makamından tamamen uzaklaştırırlar. Bu yüzden halkın gönlüne, bir cesarettir gelir, korkusuzca suçlara dalar, ziyana girer, yol azıtır. (Yom var yoldan azar) da budur.


"...Tünki bazar ni bazar, bazar bu künki bazar...."


Bu sözler hükmü geçm,ş dinlere işarettir. Yani ey Yahudiler, ey
Hıristiyanlar ve dinsizler, neden o hükmü geçmiş dinlere hükmü
kalmamış kitaplara uyuyorsunuz. Muhammet dinine gelin

Kaynak:

1-YUNUS EMRE ve TASAVVUF, ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

2- Yusuf (DEMİRCAN-TEMO), NİCLİ CAN'IN,http://www.erenlerforum.org/erenler/...ead.php?t=8667



"Bu, sabaknı okıgan yolındın nite azar,
Her ki yolındın azar, kudret cevganı bilin üzer,

Tanğrı iren andan bizer..."



Tanrı elçisi Muhammed'in gerçekliğini bilen ve inanan, bu devlet sahibinin dinine sarılan,

"Şüphe yok ki, onlardır, Tanrının doğru yola sevk ettiği kişilerin ta kendileri

..ve onlardır akılları başlarında bulunanların ta kendileri"

Risaledeki

"Bu sabaknıokıgan yolındın nite azar",

Tümecesine verilen anlam budur...



Barak baba Risalesinde geçen..

"Kudret cevganı bilin üzer, Tangrı iren andın bizer"


Her kim Alemlerin Rabbine ve Peygamber'ine tabi olmaz. kulluk küpesini can kulağına takmazsa, kötülük karanlıkları bağıyla bağlanır kalır, taktir elinin kahır cevganı önünde top gibi yuvarlanıp cehennem çukuruna yuvarlanır...


Şüphe yoktur ki, Allah ve Resulü, şirk koşanlardan beridir...Kimden Allah ve Peygamberi bezerse, temiz kişilerin ( Eren, Evliya, Seyid ve Pir) ruhlarıda onlardan bezer.


"...Bismillah aydın baca.Altın işik, gümüş kapu...."

"Bismillah" Esas Anlamıyla sevgi anlamına gelir Bismillah kelimesi teolojik anlamda ise, seven ve sevici, esirgeyici Tanrı-Allah anlamlamlarına gelir..

"baca" kelimesi ise, Pencere anlamına gelmektedir...

Söz Bu açıklamlar ışığında Tanrı evi Gönülle işaret eder...

gerçek yolcusunun gönlüne, açılan kapılardan (cennet köşklerinin), bazısı altından, bazısı gümüştendir.. Tabiki buradaki kapı kelimesi zahiri alem değil, Gönüle varan yolllar, anlamındadır. ( Hakk'a küfürlü içeriküren/Ulaştıran)



"...Birnç, Ve zerde kur kuşak ve dane birinç dülbend...."


İman iki türlüdür, kimi İnan cennet ümidi ve cehennem korkusuyla Hakk'a iman eder, Gerçek iman, mülk ve meleküt alemini, yani cenneti, cehennemi, hurileri, köşkleri, çiçekleri, meyvaları, ağaçları, ırmakları bırakır... Yanlızca tanrıya ulaşma çabası içindedir....

Nitekim Bu tür Bir İman peygamber ve erenler yani gerçek İmandır.. Gerçek İman sahibi, Muhammed gibi,

"Gözü ne kaydı, ne haddini aştı" (186) Ayet-i kerimesinde Nişanı verildiği gibi, hepsini terkeder. Şeyh'in erenliğinin kuvvetindeki bereket bütün bu süse püse, göz ucuyla bile baktırmaz da der ki:

Şehvet ehli gibi hevesimde yok, meylimde

- - - - Azıcık bir rüşvetle baş eğeyim, teslim olayım; mümkün değil
- - - - Aşkın canımla karılıp birleşeli
- - - - Ne cehennem bilirim ben, ne cennet.



"....Yiti kat yir töşek, yiti kat börük. Tingizler bade, Küh-ı Kaf yekye. Çün ol badedin içdük, mest olduk, hayran olduk. Çün mest şodi, hayran şodi, bidar şodi, sebah şodest..."


gerçek yolcunun gönül gözüne açılan ruhaniyet tecellisinin ululu ğuna işarettir... Nitekim, Bu halde kendisini, öylesine bir büyük görür ki yeti kat yer, ona sanki birdöşektir, döşemedir, yedi kat gök, sanki bir külahtır.,

Bu makama "Bu makama iltibas makamı" denir...Bu çukurdan, bu cehennemden binde bir yolcu, esenlikle kurtulabilir. Mürşd'i olgun ve olgunlaştırabilir bir er değilse, kendi kendisini, bu makama sahip bilirse şu yanılmada baş aşağı düşer, mahvolur ....

Allah Eyvallah


Kaynak:

1-YUNUS EMRE ve TASAVVUF, ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

2- Yusuf (DEMİRCAN-TEMO), NİCLİ CAN'IN,http://www.erenlerforum.org/erenler/...ead.php?t=8667




Barak Baba Risalesi-3-



"....Salınıp keldüng bostanğa kirdüng, bostang oyuğunğa selam vimedüng. Pes bilme misün, sağrı edüne tiken bata. Delü kardaş, siğirü bostanğa kir, bostan oyuğunğa selam vir, otur, toyunca yi; çalıyu oda yak, koltukla al, taşra çık...."


Hakikat kapısına varan yolcunun gönlüne, gayb hatibinden gelen bir hitaptır. Bu sözler, Bu Hitap şeriat sahibinin emirlerine uymadaki kusura, iltibas makamında meydana gelen ihmale ( benlik ve kibir deryasına ) ait bir uyarışın sesidir..




Der ki:

----A derviş. Burda, bu yolda başı dönenlere, bu tapıda ( kapıda) şaşırıp kalanlara denen söz şudur:

"De ki:

----Allah'ı seviyorsanız bana uyunda, Allah da sizi sevsin".

Şu halde istek bostanına ayak basmak isteyen kişinin, önce Mustafa kapısından girmesi...

Lakin, bid'at duvarından atlayıp girmemesi gerektir ki, onu hırsız diye tutup rezillikler çarşısında kınama darağacına çekip öldürmesinler... çünkü çok kişi bu kapıda benliğe düştü kibir çamuruna battıda yok oldu..


Bostanın beyine, sahibine, yani Tanrı elçisi Muhammed'e selam verir, onun tertemiz ruhundan medet ve inayet diler de bu yüzden istek ayağına azgınlık dikeni batmaz, kendiside yoldan kalmaz.

Mustafa'nın dos-doğru ana-caddesine istek ayağını basar, sarsılmazsa tarikat edepleriyle şeriat şartlarını korursa şüphe yokki bu bostanın marifet güllerinden demetler toplar, ağaçlardan, dallardan sevgi meyvaları devşirir.

Himmet eteğini bunlarla doldurur, hatta öylesine doldurur ki iki dünyada bu eteğin içinde kaybolur gider.

Sonra onlarla gıdalanır, yollardaki perdeleri, engelleri, istek ateşiyle öyle bir yakar yandırır ki, ona uyup izini izleyeni, başkalarının küfürlü içerikürmesine imkan olmayan makamlara küfürlü içerikürür....


"....Bismillahi, avurdum. Avurdumdın savurdum, müddeiyi devürdüm. Salınıp keldüng, siğirtdüng, bostana kirdüng sonunadek..."



Şimdi bu kusrun özürünü dileyerek diyor ki: Gönül yüzünü İbrahim gibi sevgilinin tarafına, maksadımın cihetine cevirdim.


"Hiç şüphem olmaksızın mabudumu tek tanıyarak yüzümü, gökleri ve yer yüzünü yaratana döndüm ve ben, şirk koşanlardan değilim"(191)

"Bismillahi avurdum" bu manadadır.

Çeşitli zamanlarda benden sadır olan ve iyi işler defterine kaydettiğim bütün iyiliklerimi sildim.

- - - - Vuslata ehil olmayanların
- - - - Bütün ihsanı, keremi çirkindir.

-- Hepsinden istiğfar ettim:

"Avurdum savurdum"


ve rahmetten sürülmüş iblis denen kötüler başı, iyilerin, çekinenlerin yolların vuran "müddei"yi, bu tövbe istiğfarın bereketiyle yüz üstü yere vurdum.


nitekim, Peygamber Efendimiz buyurdu ki;

"Bedeninde bulunan nefsin, senin en büyük düşmanındır"

Yine Peygamberimiz Muhammed Mustafa

Mekke'nin Fethinden, dönerken de nefisle savaşmaya işaret ederek..


"Küçük savaştan büyük savaşa dönüyoruz" demiştir ..

Allah Eyvallah...