Dünya tarihine geçen Çanakkale Savaşının ruh halini en iyi cepheden yazılan mektuplar aktarıyor. Çanakkale cephesinden yazılan Türk ve yabancı askerlerden dört mektubu dikkatinize sunacağız. İlk mektup Çanakkale'de işgalci güçlerin saflarında savaşan Lance isimli bir askerin annesine Gelibolu'dan yazdığı mektup.
"Sevgili Anneciğim;
Bana göre, yarımadada pek çok şey yaşanmasına rağmen, bugüne kadar üç çok önemli olay oldu.
Birincisi, tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekatı. İnsanın bunun değerini, muhteşemliğini ve mucizeviliğini anlayabilmek için çıkarmanın gerçekleştirildiği noktayı mutlaka görmesi gerekir. Elbette bu harekat çok iyi düşünülmüştü.
İkincisi ise, geçtiğimiz 11 Mayıs'ta binlerce Türk'ün bizim hatlarımıza yaptığı karşı taarruzdu. Karşılaştırdığımızda bizim kayıplarımız çok azdı, tüm hat boyunca yaklaşık 500 kişi. Çıkarma harekatından bu yana üzerimize böylesine çok sayıda geldikleri ilk ve tek andı.
Üçüncüsü ise 6. Takviye kuvvetimizin planladığı ve çok ağır kayıplar verdiği Tekçam taarruzuydu. Belki de bu harekata katılmadığım için çok şanslıyım. Tekçam'da hemen hemen en şiddetli muharebe yaşandı. Tanıdığım o kadar çok dostumu kaybettim ki… (12 Kasım 1915, Gelibolu, Lance)
AVUSTRALYALI ASKERİN MEKTUBU
Genelkurmay Yayınları arasından çıkan "Çanakkale Muharebelerinin Esirleri/İfadeler ve Mektuplar" isimli eserde "B. Jamie" isimli asker, 13 Ekim 1915'te Anzak koyunda "Sevgili Eric" diye başladığı mektubunda savaşı şöyle anlatıyordu:
"Senin sık sık savaşta olmanın daha doğrusu muharebede bulunmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini düşünüyorum. Gerçeği söylemek gerekirse Avustralya'da evde olmaya hiç benzemiyor. Pat pat pat diye her yerde makineliler çalışıyor, büyük top mermileri havayı acı, ince ve korkunç bir çığlık atarak yarıyor, büyük bir gürültü ile yere iniyor, toprağı parçalayıp kocaman çukurlar açıyor.
TÜRKLER BİZE BİZ TÜRKLERE BAKIYORUZ
Siperdeki Türklerle aramızdaki mesafe bazı yerlerde 18 metre kadar. Onlar da bizimle aynı şeyleri yapıyorlar. Bütün gün biz onlara onlar da bize bakıyor. Bazı özel günlerde onlar bizim vadideki siperlerimize her çapta top mermileri atarak hatları bozmayı ve mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlıyorlar. 'Jack Johnson' adını verdiğimiz büyük toplar 8-10 inç gibi çeşitli çaplarda. Mermilerinin havada gidişlerini duyabiliyor, bir sığınağa veya bir tünele girip patladıktan ve şarapnel parçaları yarımada üzerinde uçuşup dağıldıktan ve düşmesinden sonra tekrar açığa çıkıyor ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bir de '15'lik' adını verdiğimiz küçük kardeşleri var, bunların çapı ise 75 milimetre. Bunlar hemen hemen tüfek mermileri gibi peş peşe geliyorlar, bunlar yağmaya başlar başlamaz yoldan bir an önce çekilmelisin."
TÜRK ASKERİNİN ÇANAKKALE MEKTUBU
Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı. Bugüne ulaşan osmanli-askeri-çanakkale-mektubu.jpgTürk askerlerinin mektuplarında bu hisler savaşın ilerleyen aşamalarında da yoğunluğunu koruyordu.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan "Cepheden Mektuplar" isimli kitapta, 24 Temmuz 1915'te bir bölük komutanın 4 askeriyle ilgili yazdığı mektupta bu net olarak görülüyor:
(Kaynak: Milli Savunma Bakanlığı'nın yayınladığı 'Cepheden Mektuplar' kitabı.)
"Sabah güneşin doğmasıyla birlikte yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler'i takviyeye gidiyorduk.
İlderesi, düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek biraz tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye mani olan her şeye bir alaka bakışla fırlayarak ileri atıldılar.
YANAN SANDIĞIN ÜSTÜNE ATLAYAN ASKERLER
Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış, dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine hemen dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı.
Bu dört askerin cesareti ve fedakarlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler'de bulunan silah arkadaşlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi.
'Bir senedir kullandığım silahımla hunhar düşmana bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Bari benim intikamımı siz alın' diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı."