03-30-2016, 10:58 PM
TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf, varlığı bir bütünlük içinde görmektir. Tasavvufta Vahdet-i Vücud, varlıkların birliğini, yani her şeyin (bütünün, çokluğun) bir olandan, tek’ten geldiğini ve her şeyin o tek’e döneceğini söyler. Vahdet-i Vücud anlayışna; yani varlıkların birliğine göre çokluk bir yanılgıdır, bir görüntüdür. Asıl olan özdür ve öz de bir’dir. Bu bir’de Tanrı’dır. Her şey Tanrı’nın açığa çıkmasıyla oluşmuştur. Tanrı’dan başka gerçek yoktur. Örneğin insan bedeni birçok organın bir araya gelmesiyle oluşmuştur. İnsan bu organların uyumlu olarak çalışmaları sonucunda insan olma özelliğini kazanmıştır. Ama bu organların çokluğu tek bir insanı oluşturur. O zaman çokluk, biri var ediyor, bir ise çokluktan oluşuyor. Buna göre, görünen ve algılanan her şey Tanrı’nın görüntüsünden başka bir şey değildir. Tanrı birliği, varlık çokluğu yansıtır. Çokluk birin ürünüdür. Bir ise çokluğun bütünselliğidir. Bu görüş de bizi Vahdet-i Mevcut anlayışına küfürlü içerikürür.
VAHDET-İ MEVCUT NEDİR?
Tasavvufta Vahdet-i Mevcut, var olanların toplamının Tanrı olduğunu savunur. Varlığın dışında bir Tanrı olmaz der. Bu anlayış Alevi-Bektaşi tasavvufunun özünü oluşturur... Aslında her iki anlayış (Vahdet-i Vücut ve Vahdet-i Mevcut) Alevi-Bektaşilik öğretisinde geçerli olmakla birlikte, felsefi olarak Vahdet-i Mevcut anlayışı Alevi-Bektaşi öğretisinin temelidir.
BATINİLİK NEDİR?
Bâtınilik ise; varlığı görüntüsüyle, biçimiyle değil, özüyle kavramak gerektiğini söyler. Bâtınilik, görüntü ve biçim her zaman yanıltıcıdır, onun için oluş ve olgulardaki nedenselliği, itici ve geliştirici olanı kavramak esas olandır der. Bâtınilik, nesnel olanla, gizil olan arasındaki bağıntıyı kurmayı amaçlar. Nesnel olan, insan bilinci tarafından beş duyu organıyla kavranan tüm maddesel gerçekliktir. Gizil olan ise beş duyu organı tarafından kavranamayan ama potansiyel olarak bulunan maddelerde ki hareket ettirici ve devindirici enerjidir. Görünmeyen ama var edici veya hareket ettirici güç “gizil nesnel”lik veya potansiyelliktir... Gizil nesnellik, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, duyularla kavranılamayan ve ancak varlıklarda oluşan sonuçla ortaya konulan veya düşüncede açığa çıkan, sezgisel ve imgesel bir tasarımla bilince çıkarılan, imgede kurgulanan nesnelliktir.
DEVRİYE NEDİR?
Varlığın Tanrı’dan açığa çıkarak birçok dönüşümlerden ve farklı aşamalardan ve değişikliklerden geçtikten sonra tekrar Tanrı’ya dönmesine “devriye” denir. Devriye, varlığın, varolşun çevrimi veya döngüsüdür. Buna göre, her şey her şeyden geçerek sonunda geldiği ana kaynağa döner. Varolan şey Tanrı’dan uzaklaştıkça (kavs-i nüzul) Tanrı’ya yabancılaşır yani daha az tanrısal özelliği gösterir. Tanrı’ya yaklaştıkça daha çok tanrısal özellik kazanır. Tanrı’ya en uzak olan maddeler madenlerdir. Tanrı’ya en yakın olanlar ise “Kâmil İnsanlardır”. Başlanğıçta her şey Tanrı’dan “sudur”la açığa çıkmıştır. Açığa çıkan ilk madde maden, “yani “toprak, ateş, su, hava” olmuştur. Zamanla bunların da evrilmesi ve dönüşmesi sonucunda sürekli değişimler oluşmuş; maddeler basitten karmaşaya doğru gelişim göstermiştir... Söz konusu gelişim en altta bulunan basit maddenin yükselmeye başlaması (Kavs-î Urûc) ve süreç içinde kendi karşıtına dönüşmesi şeklindedir. Bir madde kendisinden daha üst aşamada bulunan maddelere dönüşerek, zincirleme ve art arda gelişme göstermiş ve gelişme belirli aşamalar şeklinde olmuştur. Bu gelişme sonunda sırasıyla bitkiyi, hayvanı, insanı var edecek aşamaya ulaşmıştır. Süreç içinde de “Kâmil İnsan” konumuna gelinmiştir. Bu değişim ve dönüşüm sonsuzca devam etmektedir ve edecektir de. Sonsuz olaylar sonsuz olguları var kılarken; sonsuz olgular sonsuz olayların ortaya çıkmasını sağlar.
Hiçbir şey olduğu gibi değildir. Alevi Tasavvufuna göre varoluş, Tanrı’nın kendisiyle yabancılaşması, kendi karşıtına dönüşmesi ve hareket kazanmasıyla gerçekleşmiştir. Tanrı, önce kendi güzelliğini farketmiş ve bu güzelliği açığa çıkarmak istemiştir? Bunun içinde önce Aklı Evveli (İlk Aklı) var etmiştir. Yani devinime geçmiştir. Demek ki ilk şey harekettir. İkinci olarak “ilk akıldan evrilen Aklı” var etmiştir. Akıl’dan şekiller oluşmuştur. Sonra gökler oluşmuştur. Bunlar dokuz göktür. Her gökle birlikte dokuz akıl oluşmuştur. Bunlardan dört ilke (sıcak-soğuk; kuru-yaş) oluşmuş ve bunlardan da dört eleman (toptak-su-hava ve ateş) var olmuş ve bunlardan da madenler, madenlerden bitkiler, bitkilerden hayvanlar, hayvanlardan insanlar ve insanlardan da “Kâmil İnsan” var olmuştur... Kâmil İnsan kendi varlığı içinde Tanrı’ya ulaşacak ve kendisini Tanrı’da yok eden edecek bilince ulaşan insandır... Alevilikte ki devriye kuramı, evrenin sonsuzluğunu içeren bir kuramdır. Çünkü bu gidiş ve gelişler sonsuzca sürer. Biri gider biri gelir. Her hiç olan hep olur. Hep olan hiçe yönelir. Hiçliğe ulaşan bir başka hepliğe dönüşürken, hepliğe dönüşen aslında bir başka hiçe dönüşeni var kılar. Ve bu durum sonsuzca devam eder..
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...lamak.html
Tasavvuf, varlığı bir bütünlük içinde görmektir. Tasavvufta Vahdet-i Vücud, varlıkların birliğini, yani her şeyin (bütünün, çokluğun) bir olandan, tek’ten geldiğini ve her şeyin o tek’e döneceğini söyler. Vahdet-i Vücud anlayışna; yani varlıkların birliğine göre çokluk bir yanılgıdır, bir görüntüdür. Asıl olan özdür ve öz de bir’dir. Bu bir’de Tanrı’dır. Her şey Tanrı’nın açığa çıkmasıyla oluşmuştur. Tanrı’dan başka gerçek yoktur. Örneğin insan bedeni birçok organın bir araya gelmesiyle oluşmuştur. İnsan bu organların uyumlu olarak çalışmaları sonucunda insan olma özelliğini kazanmıştır. Ama bu organların çokluğu tek bir insanı oluşturur. O zaman çokluk, biri var ediyor, bir ise çokluktan oluşuyor. Buna göre, görünen ve algılanan her şey Tanrı’nın görüntüsünden başka bir şey değildir. Tanrı birliği, varlık çokluğu yansıtır. Çokluk birin ürünüdür. Bir ise çokluğun bütünselliğidir. Bu görüş de bizi Vahdet-i Mevcut anlayışına küfürlü içerikürür.
VAHDET-İ MEVCUT NEDİR?
Tasavvufta Vahdet-i Mevcut, var olanların toplamının Tanrı olduğunu savunur. Varlığın dışında bir Tanrı olmaz der. Bu anlayış Alevi-Bektaşi tasavvufunun özünü oluşturur... Aslında her iki anlayış (Vahdet-i Vücut ve Vahdet-i Mevcut) Alevi-Bektaşilik öğretisinde geçerli olmakla birlikte, felsefi olarak Vahdet-i Mevcut anlayışı Alevi-Bektaşi öğretisinin temelidir.
BATINİLİK NEDİR?
Bâtınilik ise; varlığı görüntüsüyle, biçimiyle değil, özüyle kavramak gerektiğini söyler. Bâtınilik, görüntü ve biçim her zaman yanıltıcıdır, onun için oluş ve olgulardaki nedenselliği, itici ve geliştirici olanı kavramak esas olandır der. Bâtınilik, nesnel olanla, gizil olan arasındaki bağıntıyı kurmayı amaçlar. Nesnel olan, insan bilinci tarafından beş duyu organıyla kavranan tüm maddesel gerçekliktir. Gizil olan ise beş duyu organı tarafından kavranamayan ama potansiyel olarak bulunan maddelerde ki hareket ettirici ve devindirici enerjidir. Görünmeyen ama var edici veya hareket ettirici güç “gizil nesnel”lik veya potansiyelliktir... Gizil nesnellik, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, duyularla kavranılamayan ve ancak varlıklarda oluşan sonuçla ortaya konulan veya düşüncede açığa çıkan, sezgisel ve imgesel bir tasarımla bilince çıkarılan, imgede kurgulanan nesnelliktir.
DEVRİYE NEDİR?
Varlığın Tanrı’dan açığa çıkarak birçok dönüşümlerden ve farklı aşamalardan ve değişikliklerden geçtikten sonra tekrar Tanrı’ya dönmesine “devriye” denir. Devriye, varlığın, varolşun çevrimi veya döngüsüdür. Buna göre, her şey her şeyden geçerek sonunda geldiği ana kaynağa döner. Varolan şey Tanrı’dan uzaklaştıkça (kavs-i nüzul) Tanrı’ya yabancılaşır yani daha az tanrısal özelliği gösterir. Tanrı’ya yaklaştıkça daha çok tanrısal özellik kazanır. Tanrı’ya en uzak olan maddeler madenlerdir. Tanrı’ya en yakın olanlar ise “Kâmil İnsanlardır”. Başlanğıçta her şey Tanrı’dan “sudur”la açığa çıkmıştır. Açığa çıkan ilk madde maden, “yani “toprak, ateş, su, hava” olmuştur. Zamanla bunların da evrilmesi ve dönüşmesi sonucunda sürekli değişimler oluşmuş; maddeler basitten karmaşaya doğru gelişim göstermiştir... Söz konusu gelişim en altta bulunan basit maddenin yükselmeye başlaması (Kavs-î Urûc) ve süreç içinde kendi karşıtına dönüşmesi şeklindedir. Bir madde kendisinden daha üst aşamada bulunan maddelere dönüşerek, zincirleme ve art arda gelişme göstermiş ve gelişme belirli aşamalar şeklinde olmuştur. Bu gelişme sonunda sırasıyla bitkiyi, hayvanı, insanı var edecek aşamaya ulaşmıştır. Süreç içinde de “Kâmil İnsan” konumuna gelinmiştir. Bu değişim ve dönüşüm sonsuzca devam etmektedir ve edecektir de. Sonsuz olaylar sonsuz olguları var kılarken; sonsuz olgular sonsuz olayların ortaya çıkmasını sağlar.
Hiçbir şey olduğu gibi değildir. Alevi Tasavvufuna göre varoluş, Tanrı’nın kendisiyle yabancılaşması, kendi karşıtına dönüşmesi ve hareket kazanmasıyla gerçekleşmiştir. Tanrı, önce kendi güzelliğini farketmiş ve bu güzelliği açığa çıkarmak istemiştir? Bunun içinde önce Aklı Evveli (İlk Aklı) var etmiştir. Yani devinime geçmiştir. Demek ki ilk şey harekettir. İkinci olarak “ilk akıldan evrilen Aklı” var etmiştir. Akıl’dan şekiller oluşmuştur. Sonra gökler oluşmuştur. Bunlar dokuz göktür. Her gökle birlikte dokuz akıl oluşmuştur. Bunlardan dört ilke (sıcak-soğuk; kuru-yaş) oluşmuş ve bunlardan da dört eleman (toptak-su-hava ve ateş) var olmuş ve bunlardan da madenler, madenlerden bitkiler, bitkilerden hayvanlar, hayvanlardan insanlar ve insanlardan da “Kâmil İnsan” var olmuştur... Kâmil İnsan kendi varlığı içinde Tanrı’ya ulaşacak ve kendisini Tanrı’da yok eden edecek bilince ulaşan insandır... Alevilikte ki devriye kuramı, evrenin sonsuzluğunu içeren bir kuramdır. Çünkü bu gidiş ve gelişler sonsuzca sürer. Biri gider biri gelir. Her hiç olan hep olur. Hep olan hiçe yönelir. Hiçliğe ulaşan bir başka hepliğe dönüşürken, hepliğe dönüşen aslında bir başka hiçe dönüşeni var kılar. Ve bu durum sonsuzca devam eder..
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...lamak.html