Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Alevilik Nasıl Doğdu?
#1

Bildiren Yaşayan Tek Ehlibeyt Evliyası Zöhre Ana

"Yolumuz, Muhammet Ali yoludur.


Hazreti Muhammed ve Hazreti Ali, bu yolu nefesleriyle, ibadetleriyle insanlığa miras olarak bırakmışlardır.Gösterdikleri yolun kurallarını yerine getiren ve Kırklar Dergâhındaki ibadetlerini bu şekilde yapan, bütün derviş, ermiş kişiler vasıtasıyla da insanlık adına Muhammed Ali’nin gösterdiği güzellikleri bizlere aktaran ve mezhep olarak Alevilik mezhebini getiren, İmam Cafer adıyla bilinen evliyadır. (Toplumda bilinen ismi İmam Caferi Sadık’tır.)

Muhammed-Ali mezhebi olarak bilinen Alevilik, ayrı bir mezhep olarak görülemez. Görülemeyeceği gibi de kimsenin, yolumuzu başka mezheplerle karşılaştırarak, kişisel sorunlarıyla dışlamaya, çamur atmaya hakkı yoktur. Yani bu yolu mezhep olarak görmek istemeyen bir takım insanlar, İslamiyet Dışı ve Müslümanlık adı altında yargılayarak kirletemez.

Alevilik mezhep olarak ilk defa Mavya katliamıyla tahriklere ve bölüntülere uğradı. 1500 yıl önce başlamış olan bu tahrikler halen devam etmektedir.

Ehlibeyt yolunu benimsetmemek için Muhammed – Ali evlatlarına, insanlığa yakışmayan akıl almaz eziyet ve zulümler yaparak Kerbela’yı tahriklere uğrattılar.

Muhammed-Ali Oniki İmam canlarını bitirmek isteyen münafık ve fesatlar, Allah yoluna düşman olanlar, birçok iftira atarak; çıkar ve amaçlarına ulaşmak için o dönemde yaşayan insanları da parçalara böldüler, inançlarını zedeleyerek toplumda mezhep ayrılığına sebep oldular. İslamiyeti din göstererek Müslümanlık adı altında yapmadıkları çirkeflik kalmadı.

Muhammed – Ali yolu, Allah’ın, bizlere ışık tutması için, Muhammed’i rehber, Ali’yi mürşit kapısı olarak bildirmesidir. İnsanlığın yolu, ilimdir. İlmin kapısı, Hacı Bektaşi Velimizin dediği gibi; “Allah ışığı”dır. Bu ışığın sahibi de, bin bir dondan baş gösteren, insanlık sancağını çeken, bir ismiyle Hazreti Ali, bir ismiyle de Şahımerdan tanınan Allah’ın aslanıdır. Yolumuzun adı Müslümanlık değil insanlığa giden yoldur. Çünkü Allah birdir, Muhammed-Ali yolunda ikilik yoktur birlik vardır. Bizim sevgimiz, aşkımız, pirimiz, ışığımız, mürşit kapımız Hazreti Ali’dir. Ve Hak sancağını çeken bu canlardır.

Bir insan nasıl doğduysa öyle olmalıdır. Sadece, büyük günahlarıyla Hakkın huzuruna vardığı zaman, mezhebinden değil kendi işlediği günahından sorulur.

Bunu da ancak Allah’tan başka hiç kimse yargılayamaz. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan bizim gözümüz ve özümüzde insanların hepsi birdir. Sadece inançları farklı farklıdır. Bu durum içinde de Alevilik ne İslam dışı ne de bir felsefe olarak görülmelidir. Bilhassa Müslümanlıkla değil de iman ve Kuran aşkıyla ibadet ederek bağlanıp o yola yürüyebilmek için bir kul olarak layık olunabilinirse ne mutlu. Alevilik de bu kapsamda Muhammed – Ali yoludur. Bu yolu kimse kendine yakıştırarak kullanamaz. Çünkü Allah Muhammed Ali, Oniki İmam, Ehlibeyt inancıyla; Kırklar adıyla, mürşitlik yapan, Allah’ın ulu nazar ettiği canlardır. En büyük Allah mirası bunlara lütfedilmiştir.
Muhammed’e Kuran, Hazreti Ali’ye Zülfikar gönderilmiştir.

Aynı sözümüz olarak, kıskançlık yaparak, dünya saltanatına erişmek isteyenler, zalim zulümlük altında işkenceler yapıp, acılar çektirerek Muhammed – Ali soyunu ve onlara biat eden insanları, katliamlar sonucunda bitirmek ve yok etmek istemişlerdir ve tarihe de ne için yapıldığını bildirmemek için hiçbir şeyi açıklamadan, İslam ve Müslümanlığı ortaya sürerek amaçlarına ulaşmak için çabalamışlardır. Sonra da bu insanlar arasında bin bir türlü felaketler ortaya çıkarılarak mezhepler kullanılmıştır. İmam Cafer mezhebi Muhammed – Ali ışığı altında bu günlere kadar gelmiştir. Bu mezhep ismine ise, asırlardan beri İslam tarihinde yer vermemişlerdir. Ve her şehit düşen evliyanın, Muhammed torunlarının, Hazreti Ali’nin şehitlik tarihlerini değiştirmişlerdir. Bunlardan sonra gelen ve Hak tarafından yetişip yetiştirilen keramet sahiplerine (Hak âşıklarına ve maşuklarına) eziyetler yaparak, aynı acıları çektirerek gerçekleri yansıtmamış ve onları susturmaya çalışmışlardır.

Fakat bu Gerçekler, isimleri dillerde, mucizetleri, kerametleri ve nefesleriyle her zaman bilindiler.

Her birini kesip, asıp, yüzüp şehit ederek veya sürgüne yollayarak varlıklarını yok etmeye çalıştılar.
Onların ışığını hiç bir zaman kimse söndüremez, sadece göç eden bedenleridir. Asla ruh ölmez, don (beden) değişir. Don değişenler, evliyalık mertebesinde insanlık adına ışık tutan yol gösteren, kerametleri ve ibadetleriyle öncülük yaparak gelen evliyalardır. Allah’ın insanlığa gönderdiği lütuflardır. Gerçekler, memleketin dört bir yanından yetişerek gelirler ve gayba gittikten sonra da, bunların soyundan gelenler ocakzade olarak bilinirler..."

Hak şarabı içmiş olan evliyalar, ille de bir ocaktan gelmezler. Bir ocaktan da ikinci bir evliya gelmez. Ermişe yaş sorulmaz, baş sorulur. Erkek, kadın diye bir ayrım yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Çünkü veren, ilahi gücü büyük, Allah’tan okuyandır. Allah, evliyanın dilindedir. Onun ilim deryası, imanı, kuranı, Allah’tandır. Allah ilmi, evliyanın derya ummanıdır, Hak nefesini dilinden dökmesidir Hak’tan gelen Hak’tır ve derya ummandır.

Türbe başı beklemekle, namazla, abdestle, oruçla, şekilciliklerle ve zahirdeki okumayla, kendi kendine şiir yazmakla, rüya gibi hayal âleminde yaşamakla, dedelik-babalık, şeyhlik – şıhlık yapmakla, tarikatlarda derviş olmaya çalışmakla, hiçbir inançla ve ibadetle kişi evliyalık mertebesine ulaşamaz. Evliyalarda şekilcilik aranmaz. Evliyanın ışığı, kerametleri ve gösterdiği mucizeleri Allah tarafından bildirilir ve gösterilir. Evliyadan, “inandım veya inanmıyorum” diyerek mucize bekleyen kişiler, geçmişte de aynı hataları yapanların durumuna düşerler. Öyle insanlar var ki ermiş canları bırakın, Allah’ı bile inkâr ediyorlar. Her insan kendinden sorumludur. Kimse kimsenin inancına karışamaz ama doğrulara da çamur atamaz.

Ve geçmiş tarihlerde de olduğu gibi, her gelen ermiş kişiye karalamalar yapılmış, susturulmaya çalışılmıştır. Kimi insan, Allah’ın varlığını yok bilir, kimi insanlar da Allah için güzellikler yapar. Hakka ve halka yakışan hizmeti veren ve inancıyla, vicdanıyla insanlığa yürüyen bu insanlara da saygı duyulmalıdır.

Muhammed – Ali yolunda evliyaları hiç bir kimse kendi şahsına kullanıp sahiplenemez. İnanan insan, Allah aşkıyla, onların yüzü-suyu hürmetine, himmetlerini isteyerek o yola yürümelidir. Muhammed-Ali, “Bize hakikatleri inkâr eden değil, yolumuza yürüyen lazım” demiştir.

“Batın yolu” dedikleri söz, Allah’ın gözle görülmeyen, sırlarına erilemeyen yoludur. Evliyalar da bu deryadan Hak şarabı içenlerdir. Onların Abu Kevser Irmağı gibi coşarak akmalarıdır.

“Hak şarabı”nın manası ise, Allah’tan gelen ilim deryasından, elif sözlerini okuyarak dökmesidir. Bunun bir ismi de Kevser Şarabı denilen Allah’ın nefesleridir. Bu şarap, dem niyetine kullanılan şarap değildir. Bazı yörelerde, bazı insanların, Muhammed-Ali ibadetlerinde (Cemevlerinde) dolu, bade, dem adı altında verdikleri alkol, Allah demi olarak kabul edilemez. Alkol, sadece insanların kendi özel hayatlarındaki alışkanlıklarıdır. Bu alışkanlıklarını Hacı Bektaş Veli adıyla, inanç yollarına layık ederek kullanamazlar. Bu kesinlikle Hak demi değildir. Dem Allah’ın evliyaya verdiği nefesidir. Bu nefesleri de çoğu kişiler Duvazı İmam, beyit ve şiir olarak bilirler. Allah’ın bin bir isminden biri de Elif’tir ve bu sözleridir.

Allah’la bütünleşmiş olan ermişlerin nefesleri bitmek tükenmek bilmez, bunların kitabı kalbi, dili kalemidir ve can gözleri açıktır, dört kapı kırk makam olarak bilinen ibadetleri, Kırklar ismini zikrederek coşup, Kırklar semahında, Allah semasına yükselerek, derya ummana dalıp, semah tutmalarıdır.

“Semah”, evliyanın Hak aşkıyla coşup, kolunu kanadını çırparak uğunmasıdır ve Kırklar katında en büyük ibadetten biridir. Çünkü Hak semasıdır. Bu kutsal ibadet, bir takım insanlar tarafından layık olmayan yerlerde, (mesela, eğlence yerlerinde, gösteri amaçlı, halk oyunlarına benzetilerek) uygulanmamalıdır. Semah, Muhammed – Ali yoluna yakışan bir ibadettir. Bu yola gönül veren insanların ibadet için toplandıkları yere de Cemevi denir.

“Ermiş makamına serilen post”; o gerçeğin makamının yüceliğini, ışığını, gittiği yolların büyüklüğünü temsil ettiği için mucize ve kerametleriyle Muhammet Ali makamının her zaman keramet sahiplerince sahiplenilmesidir. Can gözü açılan ermişlerin önünde Allah Muhammet Ali, Onikiİmam, Ehlibeyt adına verilen bir saygıdır ve Allah için secdeye inilmesidir. Bu post niyazları ise gelmiş geçmiş keramet sahiplerinin makamlarının yüceliğinin kabul edilmesidir ve hak bilerek ona verilen bir saygıdır. Yer ve ayak öpme olarak değerlendirilemez. Bu güzelliği hak eden bir canın eli de öpülür. Muhammet Ali’den, Hacı Bektaş Veli’den bu günlere kadar gelen her ermişin evliyanın da makamı, saltanat koltuğu değil, Allah’ın verdiği bir post mekânıdır. Bu post makamlarının gerçek sahipleri de ermişlerdir.

Batıl ise, hocalık, hacılık, şıhlık, şeyhlik, müritlik, el alıp-el vermeler, tekke ve türbe adı altında yürütülen bir yoldur. Ayrıca da muska, büyü, fal, medyumluk, üfürükçülük gibi boş işler de bunlarla alakalıdır. Bunların hiçbir zaman gerçek keramet gösteren ermişlerin yolunda yeri olamaz, hiçbir zaman da bunları savunanlar Hakikatten ilim alıp veremezler. Sadece inandıkları kişilerin kendi yazdıkları gibi kulaktan dolma aktarımlarla bugüne kadar gelinmiştir.

Abdest ve namaz belli bir inanca ait değildir. Kimse kendisine mal edemez. Sadece Muhammed – Ali, Hak divanına durarak insanların doğru yola yürümeleri ve bütün kötülüklerden kendilerini uzak tutabilmeleri için, Hacı Bektaş-i Veli’nin dediği gibi, “İnsanların eline, diline, beline sahip çıkarak”, Hakkın buyruğundan dışarı çıkmadan, yaşadığı müddetçe Allah’a söz vererek, divanında ibadetini yerine getirmesidir. Abdest ve namaz, Muhammed – Ali’nin, onlara gönül veren ve onların yolundan gitmek isteyen insanlara bıraktığı bir ışıktır, ibadettir. Gerçek ibadetlerden de insanlığa zarar gelmez.

Hakikat yolundan gitmeyenlerin sonu karanlıktır.

Her dönemde ve her toplumda olduğu gibi, bugünlerde de, gerçekleri ve gerçek yolları, yürümeden, kabullenemeden, gerçek yüzleri tanımadan, gerçeklerden alıntı yaparak, kendi birtakım önyargılarıyla, “çamur atalım, izi kalsın” gibi art niyetli yaklaşımlarla gerçekleri gördüğü halde, her zaman doğruları çarpıtarak, aktarmışlardır.

Gerçekler, yalnızca gerçeklerden öğrenilir.

Gerçekleri yalnızca gerçekler bildirir. O gerçekler de can gözü açık olan erenler, evliyalar, ermişlerdir.

Zöhre Ana olarak, insanlık adına her zaman güzellik, birlik beraberlikten yanayım. Hurafeye, ibadetin, dini inançların istismar edilmesine karşıyım. Allah’ın bana verdiği bir ışıktır. Sahtekârlık, yalancılık gibi amaçlarım asla olmamıştır, olamaz da… İnsanlığa ait olan her yolda insanlara el uzatıp onların yanında oldum ve olmaya devam edeceğim. Ben, hiçbir zaman din, dil, ırk ayrımı yapmadım ve yapanların da daima karşısındayım. Dedelik ya da aileden, toplumdan, herhangi bir kişiden herhangi bir din eğitimi almadım, bu yolda kimseyi tanımadım, herhangi bir dede soyundan gelmiyorum.

Rüya gibi hayal âleminde gezen insanlar gibi de gelmedim. İnsanlar beni farklı bakış açılarıyla değerlendirebilir. Bana önyargıyla yaklaşan insanlara ben önyargıyla yaklaşmam. Onlar hangi gözle görürse görsün ben önyargılı gözlerin gördüğü ve anlattıkları gibi değilim. Her zaman toplumun birlik ve beraberliğinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin, Türk Ordusunun, Laikliğin ve ona sahip çıkan insanların yanındayım. Devletimizin, milletimizin bütünlüğünü bozmaya ve onu parçalamaya çalışan insanların daima karşısındayım.

Ne mutlu ki bana Mustafa Kemal’e gönül vermişim…

Ne mutlu Mustafa Kemal’e gönül verenlere…



Bütün dünya bilir Türk Ordusunu
Egemenlik kurdum yurt ulusunu
Dillerde söylenir Allah doğrusu
Cihana getirdim barışı sulhu

Gökyüzünde uçar turna katarı
Türkiye unutma güzel Atanı
Memleket kurtaran bunca vatanı
Her gelen gerçeğe çamur atanı

Zöhre Ana, Allah’ın verdiği bitmez tükenmez bir derya ummandır, bilgilenmek ve aydınlanmak isteyen insanlara kapısı her zaman açıktır.

Zöhre Ana’nın deryasından bir damla nefesi:

İnsan isen yola gel
Bülbül isen güle gel
İkilik yoktur bizde
Kâfir isen dine gel

Şüphe etme gel imana bizlere
Batın haberini verem sizlere
Gün biter bir anda vurun dizlere
Dinle can kulakla bildirir Zöhre

Üçler beşler dükkânından alanım
Allah’ın yoluna pazar kuranım
Zöhre Ana donunda gelin olanım
Kevser Elifinden ilim alanım

Bezirgânsız kervan gitmez.
Alisiz derviş ötmez.
Gerçeksiz de ocak tütmez…

Arı her çiçekten yapıyor balı
O yeşil güneşte gördüm kırmızı alı
Bu dünya fanidir boş göçer Salı
Fatıma Zöhre Ana, sıfatı garı…

Pir Zöhre Ana


Kaynak : http://www.zohreanaforum.com/bir-sorum-v...ydi-8.html
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
Son Yorum Yazar: çerağ
05-29-2016, 03:50 PM

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi