çerağ
06-08-2017, 02:15 AM
Dâr, Farsça ve Kürtçe’de ağaç anlamındadır. Terim olarak Hallâc-ı Mansûr’un idam edildiği veya asıldığı ağaç direk anlamında dârağacını temsilen kullanılır. Alevilik’te Muhib yada Talip veya Can’ın can feda etmek üzere meydanda ikrar verdiği yerin adıdır. Meydanın tam orta yerine dâr denir. Dâr’a kalkınca meydanın orta yerine gelinir. Pîr’in, Mürşidin veya Dede’nin karşısında başlar açık, beller kemerbestli ve ayaklar bulunulan meydan çok soğuk değilse çıplaktır ve ayak mühürlenir(sağ ayak,sol ayağın üstüne atılmasına ayak mühürleme denir).Başın açık olması demek Can’ların huzuruna, meydana gelen kişinin saklısı gizlisi olmadan meydanda Hakkın huzurunda olduğunu göstermesi manasındadır.Alevilikte başın kapalı olmasıyla kişinin kendini edepli göstermek yoktur.Cem eğer iyi takip edilirse meydandaki gözcünün Canlar; edep-erkan dediğinde, zaten tüm Canlar artık,- tek Can, tek nefestir- orda herkes Can’dır. Kimsenin kimseden çekinip,utanıp sıkılmasına gerek yoktur.Cemde birisi insanları utandıracak birini biliyor, tanıyor ve bunu söylemiyorsa; O kişide aynı zamanda suç işlemiş olur ve bunu yapan Yol’un ne olduğunu bilmekten uzak ya cahil bir kişidir yada artniyetli kötü biridir.
Alevi toplumunun her türlü hukuksal sorunları; şikâyet, sorgulama, yargılama ve cezalandırma, aklama, ikrar verme veya yola girme, musahip tutma, kurban yada adaklarını yerine getirme, yıllık görgü ve sorgulardan geçme vb. hep Dâr olayı içindedir.
Yapılan Cem’lerdeki ikrar verme, görgü-sorgu yapma, musahip tutma, mahkeme olma, kurban veya adaklar sunma ve dardan indirme hep Dâr’a kalkılarak yapılır.Çok çeşitli hizmetler için Dâr’lar kurulabilir. Alevilikte kanlı kurban yoktur. Canlı kurban vardır. Bu kurban ikrar veren talibin yani Can’nın kendisini özüyle sözüyle ve verdiği ikrarla Yol’a yani Hakikat kapısına kurban etme manasındadır.Kurban tığlanarak kesilen hayvanlara bile, ona bir can olduğu için saygı duyulduğundan, meydana getirilerek Cem erkanı kurularak deyişler ve dua okunur. Temsili olarak ondan bir Rızalık alınırmış gibidir bu erkan. Çünkü; Alevilikte Can incitmek olmaz. Bu kesilecek olan bir hayvan dahi olsa. İkrar verilirken Dede yada Pir Talibe “Gelme gelme,dönme dönme, gelenin malı, dönenin Can’ı, ateşten gömlek giyebilirsen, demirden leblebi yiyebilirsen gel beri” der. En büyük suçlardan ilk ikisi; İkrarından dönmek ve Can’a kıymaktır. İkrar veren kendini zahirde öldürür ama batında yeniden doğurur. İkrar bir Alevi için yeniden doğuştur. İkrarını bozan bir Alevi, hem zahirde ölmüştür, hemde batında. Her iki alemde de ölenin, yani kendini yok edenin, artık tekrar İnsan olma şansı kalmamıştır. İnsan-ı Kamil olmak için ikrarında durmak çok önemlidir.
Büyüklerimiz; Cemlerde konuşurlardı duyardık. Derlerdi; 5 tane Dâr vardır. Bunları en büyüğünden, en küçüğüne doğru şöyle sıralarlardı:
1· Hüseyin Dâr’ı
2· Fatıma Dâr’ı
3· Mansur Dâr’ı
4· Nesimi Dâr’ı
5· Fazlı(Fazlullah) Dâr’ı
Bu Dâr’lardaki duruş biçimleride ayrı ayrıdır. Hüseyin Dâr’ı ve Fatıma Dâr-ı’nın duruşları aynıdır. Yani sağ ayak baş parmağı, sol ayak baş parmağı üstüne konulur. Ellerde sağ el, sol el üstüne kapatılır ve göbek üstünde tutulur. Bu genel bir duruştur.Bu Dâr’ın nasıl olduğu ile şu hikaye anlatılır: Birgün Peygamber, kızı Fatıma ve damadı Ali ve torunlarıyla otururlar iken, Peygamber kızı Fatıma’dan içmek için su ister. Bu sırada çok çevik olan Hüseyin hızlı davranır su getirmeye gider, ama yolda ayağı bir yere çarpar ve sol ayak parmağı kanar. Suyu getirdiğinde, Peygamberin önünde elpençe divan durur. Ama parmağının kanını veya yarasını göstermemek için diğer ayağını onun üstünü kapatmak için koyar. Bu duruşun da ordan kaldığı üzerine rivayet edilir. Hüseyin belki anasının vereceği suyu, kendisi getirdiği için, annesi gibi Peygamberin huzurunda durmuş olmasına izafeten bu duruşuna Fatıma Dâr’ı veya duruşu denilebilir.
Yüzüstü yere kapanma duruşuyla temsil edilen Fazlullahi Hurûfî gibi yol uğruna başı boyundan kestirmeyi göze alma Fazlî (Fazlullah) Dâr-ı olarak ifade edilir.
Nesîmî gibi yol uğruna gerekirse derisinin yüzülmesini göze almadır. Bu anlayış diz üstü duruşuyla oturarak yapılır.
Hallâc-ı Mansûr gibi yol uğruna ölümü göze alma, asılmaya hazır olma demektir. Mansur Dâr’ı duruşu; sağ ayak baş parmağı, sol ayak baş parmağı üstüne konulur. Ellerde sağ el, sol el üstüne çapraz olarak göğüs üstünde tutulur. Baş asılı gibi yana yatırılır.
Bu duruşlarla ilgili farklı uygulamalar olabilir. Bunun nedeni Aleviliğin bir inanç olmasından kaynaklanan ve her olaya kendine özgü bir mana vermesindendir. Zaten Alevilik, bu evreni iki alemde görür. Birincisi Zahiri alem, ikincisi Batîni alemdir. Kendisi bu alemde Ahmet, Zeynep, Leyla, Mehmet gibi adları olan erkek veya dişi birer insandır. Ama Batîni alemde ise O bir Tanrıdır. Bu evreni var edendir. Yani Can’dır, artık cinsi yoktur. İkisiyle özdeştir. Onun Hz.Muhammed’e ve Hz. Ali’ye bakışıda böyledir. Zahiren onlar İslam’a ait olan değerlerdir. Hz.Muhammed İslamın peygamberi, Hz.Ali’de İslamın dördüncü halifesidir. Ama Batîni alemde hepsi birdir. Ona göre Hak(Tanrı yada Allah), Muhammed(yada kızı Fatıma) ve Ali, Oniki İmamlar ve Hacı Bektaş Veli ve bu yola İnsan-ı Kamil olmak için İkrar verenler, aşıklar, ozanlar, insanlık için faydalı şeyler ortaya çıkaran ve hizmet eden, bilim ve düşünce adamları birdir. Bunu en iyi Peygamberin Mihraç’tan dönerken Kırklar meclisine rastlayıp Peygamberin bu meclise girmesi hikayesinde yaşanılan ve Kırkların onu içeriye alırken her türlü makam ve mevkiden arındırmasında daha iyi görürüz. Bu hikayeyi kendine İslam diyenler kabul edemez bu dinde küfrdür, günahtır.Bunlar tümüyle Alevilik yolunun bütünlüğüne ait olan kendi yaratımı ve tasarımı olan değerleridir. Kırklar Cemi; Aleviler için bir toplumsal birlikteliktir. Yaşamına aittir. İnsan olmanın erdemleriyle orada kendini sürekli yeniler, kötülüklerden arındırır ve İnsan-ı Kamil olmaya çalışır. Toplumsal yaşamın kural ve kaidelerine uyar. İnsan haklarına saygılı, paylaşımcı ve adaletli olur. Savaşa karşıdır. Önce kendisiyle sonra da tüm canlılarla barışıktır. Bu yola ikrar verenler; bunları Cem’lerde durduğu Dâr’da iyice kavrar.
Bu kainat ve evren hem Zahir alemiyle hemde Batîn alemiyle bir bütün olarak Hak’kın kendisidir. Bizlerde, onun sonsuza kadar, ondan ayrılamayacak olan parçalarıyız. İnsan bütün bunların farkına varan tek canlıdır. İşte bu inanışa ve anlayışa Alevilik denir.
“Gerçek olan bir nefese inana
Canımız veririz kurban canana
Lanet olsun ikrarından dönene
Muhabbetten geçen Hak'tan da geçer.”
Denilirki, her can Hüseyin Dâr’ına duramaz. Çünkü; onun Kerbela’da yaşadığı ve çektiği acıyı hiçbir canlı üzerine alamamış. Sadece O buna razı olmuş. Ondan dolayı onun makamına Aşıklar ve Ozanlar “Hüseyin’in makamı Kırklardan ulu” demişlerdir. Onun Dâr’ı bir defa Kerbela’da kuruldu.Tüm mazlumlar ve ezilenler, zalimlerin her zulmünde bu Dâr’ı yaşayacaklar. Kerbela’lar her zaman var olacaktır. Onu sevenler yani hakiki Aleviler bunu sonsuza kadar unutmayacaklar. Asla! zalimlerin ve insanlıktan çıkmış olanların değil, haklının, mazlumun ve de insan olanların yanında olacaklar. Onun Kerbela’da yaşadıklarına rağmen zalimYezit’in önündeki dik ve onurlu duruşu çok önemlidir. Bizlerin Hüseyin’nin Dâr’ına durmamızdaki samimiyetimiz o zaman belli olur. Aksi takdirde; Pir Sultan’ın köpekleri kadar onurlu olmayan sözde Alevilerin! zalimlerle birlikte duruşları ve onların sofralarında olmaları onların samimiyetsiz, ikiyüzlü, çıkarcı ve zalimlerin dostu olduğunu gösterir. Alevilerin katilleriyle yanyana olanlar, Ehli-Beyt soyundan gelenleri katleden Emevilerin şekillendirdiği İslamın bugün aynısını yaşayanların, ve onların önderleriyle samimi olanların Alevilik kelimesini ağızlarına bile almamaları gerekir. Zaten Alevilik ancak yaşanılır. İsterseniz ciltler dolusu kitap yazın, yada hergün ikrarsızlarla ve ikrarından dönenlerle(bazende eli Alevilerin kanına bulaşmış olanlarla) beş vakit Cem yapın, ben şöyle Aleviyim, böyle Aleviyim deyin. Ancak; siz eğer mazlumların ve haklıların yanında değilseniz. Yaptıklarınız asla Alevilik değildir.
Bakınız Dertli Baba gibi aşıklarımız İslama nasıl bakıyor:
“Bilmezmisiniz Yezid'in bağrının taş olduğun
Zahiren İslamlığın, batında kallaş olduğun
Ta'n kılmayınız, derdimden çeşmimin yaş olduğun
Ayıp görmeyin siz Dertli' nin Kızılbaş olduğun”
Mansur Dâr’ı ise Alevilerin ikrarda, görgüde ve diğer Cem’lerde meydana gelip durdukları ve Hüseyin gibi yaşamaya söz verdikleri Dâr’dır. Mansur Dâr’ında Can yada Talip pir huzurunda İkrar verir, görgü-sorgusu yapılır, mahkeme olur, kusur ve hatalarından arınır ve hakikat ile yüzyüze gelir ve sadece hakikati konuşur. Mansur Dâr’ında, genel olarak Hüseyin ve Fatıma duruşu ile durulur. İkrar verildiğinde Mansur duruşunda durulur. Yüz, yerde olduğunda Fazlı(Fazlullah) duruşunda olunur. Oturduğumuz zaman da Nesimi duruşuna geçmiş oluruz. Bu duruşlar Bir Cem içinde Dâr’a kalkanlar tarafından yapılır. Bu duruşlar Cem’de birbirini takip eden her ritüelde mutlaka uygulanır. Dâr ile ilgili daha çok şey yazabiliriz. Ama kısaca Dâra kalkmış ve Dâr’a durmuş insanın, Dâr’da verdiği ikrardan ve sözden kesinlikle dönmemesi lazım. Aksine Dâr’ını bozanın yani verdiği sözden ve ikrarından dönenin İnsan-ı Kâmil olma yolunda menzile ulaşmasında zaman kaybı ve emek kaybı olacaktır. Bu Aleviliğe zarar vermek demektir. Bunu yapmamak lazımdır.
SEVGİLİ VE DEĞERLİ CANLAR AŞKI NİYAZLARIMI İLETİYOR SEVGİLER SUNUYORUM
ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...nedir.html
Alevi toplumunun her türlü hukuksal sorunları; şikâyet, sorgulama, yargılama ve cezalandırma, aklama, ikrar verme veya yola girme, musahip tutma, kurban yada adaklarını yerine getirme, yıllık görgü ve sorgulardan geçme vb. hep Dâr olayı içindedir.
Yapılan Cem’lerdeki ikrar verme, görgü-sorgu yapma, musahip tutma, mahkeme olma, kurban veya adaklar sunma ve dardan indirme hep Dâr’a kalkılarak yapılır.Çok çeşitli hizmetler için Dâr’lar kurulabilir. Alevilikte kanlı kurban yoktur. Canlı kurban vardır. Bu kurban ikrar veren talibin yani Can’nın kendisini özüyle sözüyle ve verdiği ikrarla Yol’a yani Hakikat kapısına kurban etme manasındadır.Kurban tığlanarak kesilen hayvanlara bile, ona bir can olduğu için saygı duyulduğundan, meydana getirilerek Cem erkanı kurularak deyişler ve dua okunur. Temsili olarak ondan bir Rızalık alınırmış gibidir bu erkan. Çünkü; Alevilikte Can incitmek olmaz. Bu kesilecek olan bir hayvan dahi olsa. İkrar verilirken Dede yada Pir Talibe “Gelme gelme,dönme dönme, gelenin malı, dönenin Can’ı, ateşten gömlek giyebilirsen, demirden leblebi yiyebilirsen gel beri” der. En büyük suçlardan ilk ikisi; İkrarından dönmek ve Can’a kıymaktır. İkrar veren kendini zahirde öldürür ama batında yeniden doğurur. İkrar bir Alevi için yeniden doğuştur. İkrarını bozan bir Alevi, hem zahirde ölmüştür, hemde batında. Her iki alemde de ölenin, yani kendini yok edenin, artık tekrar İnsan olma şansı kalmamıştır. İnsan-ı Kamil olmak için ikrarında durmak çok önemlidir.
Büyüklerimiz; Cemlerde konuşurlardı duyardık. Derlerdi; 5 tane Dâr vardır. Bunları en büyüğünden, en küçüğüne doğru şöyle sıralarlardı:
1· Hüseyin Dâr’ı
2· Fatıma Dâr’ı
3· Mansur Dâr’ı
4· Nesimi Dâr’ı
5· Fazlı(Fazlullah) Dâr’ı
Bu Dâr’lardaki duruş biçimleride ayrı ayrıdır. Hüseyin Dâr’ı ve Fatıma Dâr-ı’nın duruşları aynıdır. Yani sağ ayak baş parmağı, sol ayak baş parmağı üstüne konulur. Ellerde sağ el, sol el üstüne kapatılır ve göbek üstünde tutulur. Bu genel bir duruştur.Bu Dâr’ın nasıl olduğu ile şu hikaye anlatılır: Birgün Peygamber, kızı Fatıma ve damadı Ali ve torunlarıyla otururlar iken, Peygamber kızı Fatıma’dan içmek için su ister. Bu sırada çok çevik olan Hüseyin hızlı davranır su getirmeye gider, ama yolda ayağı bir yere çarpar ve sol ayak parmağı kanar. Suyu getirdiğinde, Peygamberin önünde elpençe divan durur. Ama parmağının kanını veya yarasını göstermemek için diğer ayağını onun üstünü kapatmak için koyar. Bu duruşun da ordan kaldığı üzerine rivayet edilir. Hüseyin belki anasının vereceği suyu, kendisi getirdiği için, annesi gibi Peygamberin huzurunda durmuş olmasına izafeten bu duruşuna Fatıma Dâr’ı veya duruşu denilebilir.
Yüzüstü yere kapanma duruşuyla temsil edilen Fazlullahi Hurûfî gibi yol uğruna başı boyundan kestirmeyi göze alma Fazlî (Fazlullah) Dâr-ı olarak ifade edilir.
Nesîmî gibi yol uğruna gerekirse derisinin yüzülmesini göze almadır. Bu anlayış diz üstü duruşuyla oturarak yapılır.
Hallâc-ı Mansûr gibi yol uğruna ölümü göze alma, asılmaya hazır olma demektir. Mansur Dâr’ı duruşu; sağ ayak baş parmağı, sol ayak baş parmağı üstüne konulur. Ellerde sağ el, sol el üstüne çapraz olarak göğüs üstünde tutulur. Baş asılı gibi yana yatırılır.
Bu duruşlarla ilgili farklı uygulamalar olabilir. Bunun nedeni Aleviliğin bir inanç olmasından kaynaklanan ve her olaya kendine özgü bir mana vermesindendir. Zaten Alevilik, bu evreni iki alemde görür. Birincisi Zahiri alem, ikincisi Batîni alemdir. Kendisi bu alemde Ahmet, Zeynep, Leyla, Mehmet gibi adları olan erkek veya dişi birer insandır. Ama Batîni alemde ise O bir Tanrıdır. Bu evreni var edendir. Yani Can’dır, artık cinsi yoktur. İkisiyle özdeştir. Onun Hz.Muhammed’e ve Hz. Ali’ye bakışıda böyledir. Zahiren onlar İslam’a ait olan değerlerdir. Hz.Muhammed İslamın peygamberi, Hz.Ali’de İslamın dördüncü halifesidir. Ama Batîni alemde hepsi birdir. Ona göre Hak(Tanrı yada Allah), Muhammed(yada kızı Fatıma) ve Ali, Oniki İmamlar ve Hacı Bektaş Veli ve bu yola İnsan-ı Kamil olmak için İkrar verenler, aşıklar, ozanlar, insanlık için faydalı şeyler ortaya çıkaran ve hizmet eden, bilim ve düşünce adamları birdir. Bunu en iyi Peygamberin Mihraç’tan dönerken Kırklar meclisine rastlayıp Peygamberin bu meclise girmesi hikayesinde yaşanılan ve Kırkların onu içeriye alırken her türlü makam ve mevkiden arındırmasında daha iyi görürüz. Bu hikayeyi kendine İslam diyenler kabul edemez bu dinde küfrdür, günahtır.Bunlar tümüyle Alevilik yolunun bütünlüğüne ait olan kendi yaratımı ve tasarımı olan değerleridir. Kırklar Cemi; Aleviler için bir toplumsal birlikteliktir. Yaşamına aittir. İnsan olmanın erdemleriyle orada kendini sürekli yeniler, kötülüklerden arındırır ve İnsan-ı Kamil olmaya çalışır. Toplumsal yaşamın kural ve kaidelerine uyar. İnsan haklarına saygılı, paylaşımcı ve adaletli olur. Savaşa karşıdır. Önce kendisiyle sonra da tüm canlılarla barışıktır. Bu yola ikrar verenler; bunları Cem’lerde durduğu Dâr’da iyice kavrar.
Bu kainat ve evren hem Zahir alemiyle hemde Batîn alemiyle bir bütün olarak Hak’kın kendisidir. Bizlerde, onun sonsuza kadar, ondan ayrılamayacak olan parçalarıyız. İnsan bütün bunların farkına varan tek canlıdır. İşte bu inanışa ve anlayışa Alevilik denir.
“Gerçek olan bir nefese inana
Canımız veririz kurban canana
Lanet olsun ikrarından dönene
Muhabbetten geçen Hak'tan da geçer.”
Denilirki, her can Hüseyin Dâr’ına duramaz. Çünkü; onun Kerbela’da yaşadığı ve çektiği acıyı hiçbir canlı üzerine alamamış. Sadece O buna razı olmuş. Ondan dolayı onun makamına Aşıklar ve Ozanlar “Hüseyin’in makamı Kırklardan ulu” demişlerdir. Onun Dâr’ı bir defa Kerbela’da kuruldu.Tüm mazlumlar ve ezilenler, zalimlerin her zulmünde bu Dâr’ı yaşayacaklar. Kerbela’lar her zaman var olacaktır. Onu sevenler yani hakiki Aleviler bunu sonsuza kadar unutmayacaklar. Asla! zalimlerin ve insanlıktan çıkmış olanların değil, haklının, mazlumun ve de insan olanların yanında olacaklar. Onun Kerbela’da yaşadıklarına rağmen zalimYezit’in önündeki dik ve onurlu duruşu çok önemlidir. Bizlerin Hüseyin’nin Dâr’ına durmamızdaki samimiyetimiz o zaman belli olur. Aksi takdirde; Pir Sultan’ın köpekleri kadar onurlu olmayan sözde Alevilerin! zalimlerle birlikte duruşları ve onların sofralarında olmaları onların samimiyetsiz, ikiyüzlü, çıkarcı ve zalimlerin dostu olduğunu gösterir. Alevilerin katilleriyle yanyana olanlar, Ehli-Beyt soyundan gelenleri katleden Emevilerin şekillendirdiği İslamın bugün aynısını yaşayanların, ve onların önderleriyle samimi olanların Alevilik kelimesini ağızlarına bile almamaları gerekir. Zaten Alevilik ancak yaşanılır. İsterseniz ciltler dolusu kitap yazın, yada hergün ikrarsızlarla ve ikrarından dönenlerle(bazende eli Alevilerin kanına bulaşmış olanlarla) beş vakit Cem yapın, ben şöyle Aleviyim, böyle Aleviyim deyin. Ancak; siz eğer mazlumların ve haklıların yanında değilseniz. Yaptıklarınız asla Alevilik değildir.
Bakınız Dertli Baba gibi aşıklarımız İslama nasıl bakıyor:
“Bilmezmisiniz Yezid'in bağrının taş olduğun
Zahiren İslamlığın, batında kallaş olduğun
Ta'n kılmayınız, derdimden çeşmimin yaş olduğun
Ayıp görmeyin siz Dertli' nin Kızılbaş olduğun”
Mansur Dâr’ı ise Alevilerin ikrarda, görgüde ve diğer Cem’lerde meydana gelip durdukları ve Hüseyin gibi yaşamaya söz verdikleri Dâr’dır. Mansur Dâr’ında Can yada Talip pir huzurunda İkrar verir, görgü-sorgusu yapılır, mahkeme olur, kusur ve hatalarından arınır ve hakikat ile yüzyüze gelir ve sadece hakikati konuşur. Mansur Dâr’ında, genel olarak Hüseyin ve Fatıma duruşu ile durulur. İkrar verildiğinde Mansur duruşunda durulur. Yüz, yerde olduğunda Fazlı(Fazlullah) duruşunda olunur. Oturduğumuz zaman da Nesimi duruşuna geçmiş oluruz. Bu duruşlar Bir Cem içinde Dâr’a kalkanlar tarafından yapılır. Bu duruşlar Cem’de birbirini takip eden her ritüelde mutlaka uygulanır. Dâr ile ilgili daha çok şey yazabiliriz. Ama kısaca Dâra kalkmış ve Dâr’a durmuş insanın, Dâr’da verdiği ikrardan ve sözden kesinlikle dönmemesi lazım. Aksine Dâr’ını bozanın yani verdiği sözden ve ikrarından dönenin İnsan-ı Kâmil olma yolunda menzile ulaşmasında zaman kaybı ve emek kaybı olacaktır. Bu Aleviliğe zarar vermek demektir. Bunu yapmamak lazımdır.
SEVGİLİ VE DEĞERLİ CANLAR AŞKI NİYAZLARIMI İLETİYOR SEVGİLER SUNUYORUM
ADİL ZÜLFİKAR YÜCE
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...nedir.html