05-14-2013, 03:45 PM
Mum Söndü Olayı Nedir? Aleviler mum söndü yapar mı?
Mum söndü ifadesi Kızılbaşlara yani Alevilere Osmanlı'dan bu yana atılan bir iftiradır. Alevilerin Hacı Bektaş Veli'den öğrendikleri desturu:" Eline diline beline sahip ol" dur. Aleviler cem ibadetlerine başlamadan önce iki tane mum yakarlar. Bu mumları Hz.Muhammed Mustafa'yı ve Şahımerdan Ali'yi temsil eder. Ayrıca türbelerde yatan evliyaları ziyaret ettiğimizde orada yatan evliyanın Ehlibeyt ışığı,piri olması dolayısıyla ışığının sönmediğini anlatmak için temsilen mum yakarız ve Evliyanın yüzü suyu hürmetine hem o pirden hem de Hak Muhammed Ali'den dilek dileriz...
İbadet için yakılan mumların dışında, mum söndü gibi aşşağılık bir hakaret yoktur ve olamaz da...
Mum söndürmek gibi gayri ahlaki bir davranış varmış gibi yüzyıllardır süregelen iftiralara cevap vermek bile abest ve iştigaldir.
Aynı soruyu veya iftirayı birinin size sorduğunu düşünür müsünüz? Nasıl bir cevap verirsiniz? Yok abi ben bacımla,annemle beraber olmuyorum mu diyeceksiniz !!! Hangi akıl,hangi vicdan,hangi din böyle bir rezilliğe izin verir?
Etiketler: mum söndü nasıl yapılır,mum söndü nedir video,mum söndü nedir nasıl yapılır,kızılbaş nedir,alevilik nedir mum söndü nedir,mum söndü nedir vikipedi,mum söndü oyunu,mum söndü video
İŞTE İSİM İSİM “MUM SÖNDÜ ”HAKARETİNİ YAPANLAR
Mehmet Ali Erbil’in canlı programda 'Mum söndü mü yapıyoruz burada?' demesi birçok açıklamada “gaf” olarak nitelendirildi, hatta bazı haberler “inanılmaz gaf” olarak başlık attı.
Mehmet Ali Erbil de Alevi kamuoyunda oluşan haklı tepkiler üzerine Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programında yaptığı açıklama özrünü kabahatinden büyük hale getirdi. Erbil, “'mum söndü mü yapıyoruz burada?” ifadesini “iyiniyet” olarak niteleyerek“benim iyi niyetli de olsa ağzımdan çıkan bir söz onları incitmişse çok özür dilerim” dedi. “İyiniyetli” Erbil üstelik çok masum havalarda “ben bunu bilsem ben Mehmet Ali Erbil olarak nasıl böyle bir şey söylerim” deyiverdi. Ahmet Hakan da “Erbil'in kötü bir niyeti olmadığını anlaşılan sadece bilgisizlikten kaynaklanan bir kazanın söz konusu olduğunu” söyleyerek olayı kapattı.
Alevi toplumu biliyor ki, bu söylem ne bir “gaf”, ne bir “iş kazası” ne de “bilgisizlik”. Bu söylemlerin hepsi açıkça yalan! Mehmet Ali Erbil “Mum söndü”nün ne anlama gelmeyeceğini bilmeyecek! Kimi kandırıyor? Aleviler de, Sünniler de bunun bir hakaret olduğunu çok iyi biliyorlar.
Yüzlerce yıla yayılan bu hakaretler Sünni çoğunluğun bilinçaltına, hatta genlerine yerleşmiş. Bu hakaretler son yıllarda Alevilerin yükselen mücadelesinden dolayı azalmış olsa da, cezai bir yaptırımla karşılaşılmadığı için en son Mehmet Ali Erbil örneğinde olduğu gibi zaman zaman bilinçaltından çıkıyor ve “doğal bir refleks olarak” dışa vuruyor. Tepki oluşunca da “valla billa ben böyle demedim, yanlış anlaşıldım” deyiveriyorlar.
Bunların sayısı sanıldığı gibi az değildir. Her yerde varlardır. Üzerlerine gidince topu hep başkasına atarlar. Söylediklerine de sahip çıkamazlar. Üstelik arkasından sana akıl vermeye çalışırlar: Farklı inançlara, farklı kültürlere ne kadar saygılı olduklarını, kendi dünyalarında bu köken sahibi insanlarla ilişkilerinden dem vururlar. Eşi, dostu, askerlik arkadaşı, yurt arkadaşı, iş arkadaşı mutlaka birden bire Alevi ya da Kürt olur. Tavır koyunca, ’ötekini’ hatırlayan bu zat-ı muhteremler, her nedense ’duydukları bu aşağılık sözleri, iftiraları’ , bu iftiraları yayanların suratlarına vurmazlar. Bu iftiraları söyleyenlere bir şey demeyen bu kişiler, üstelik söylenenleri de ’ben demiyorum, başkaları söylüyor’ diye de sürekli yayarlar…
Lafı uzatmaya gerek yok, bırakın çok uzak geçmişi yakın geçmiş bile Alevilere yönelik bu hakaretlerle dolu. Daha referandumda “Alevilerin katli vaciptir” diyen Şeyhülislam Ebusuut Efendi’yi “örnek insan, büyük alim” diye gösteren bir başbakan olunca, gerisi laf-ı güzaf!
Bu hakaretlere cezai ve maddi yaptırım uygulanmadığı sürece, medyada bu iftiralar, hakaretler teşhir edilmediği sürece hakaret edenlerin yalnızca ismi değişir, hakaretler devam eder…
İşte Alevilere yönelik yapılan aşağılık hakaretlerden, iftiralardan yalnızca birkaç örnek. Üstelik “cahillerden” değil “aydınlardan, sanatçılardan, önemli şahsiyetlerden”!
Yıl 1923: (Son baskı 1999): Türk edebiyatın önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ‘Nur Baba’ adlı romanındaki bölüm başlıklarından biri şöyle: “Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner”...
Yıl 1971: Reşat Nuri Güntekin’in Aleviler’i aşağılayan “Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı eserinin 13. sayfasındaki diyalog şöyledir: ’‘Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi töbe olsun...’’ Kitap MEB tarafından basılır ve dağıtılır.
Yıl 1973: Hüseyin Rahmi Gürpınar ‘Toraman’ adlı romanında şöyle yazar: “Tanrım insanı bir kere şaşırtmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam... Kızılbaş mıdır nedir”
Yıl 1977: Prof. Nebahat Küyel için "Felsefeye Başlangıç" adlı kitabında Aleviler’e hakeret ettiğinden dolayı dava açıldı.
Yıl 1988: Zaman Gazetesi'nin bulmaca köşesinde soruyor; "Ehli sünnet dışı sapık bir mezhep?" Cevap: Aleviler.
Yıl 1989: Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun 2 Mart 1989 tarih ve 1420 sayılı yasa ile eğitim ve öğretim açısından uygun bulduğu İngilizce sözlükte Ensest sözcüğünün Türkçe karşılığı şöyle yazılmış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık"! Aynı ifade Milli Eğitim Bakanlığı FONO Açık öğretim kurumu tarafından Aydın Karaahmetoğlu ile Ali Bayram'a hazırlanan Fransızca-Türkçe sözlükte değişmeden yer almış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık."
Yıl 1994: Güner Ümit 9 Ocak tarihinde televizyon programında hamile bir kadın rolündeki arkadaşına sanki çok doğalmış gibi "sen Kızılbaşlar gibi babandan mı aldın o çocuğu" der.
Yıl 1997: Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, "Aydınlık Türkiye İçin Bir Dakika Karanlık" eylemleri için "Mum söndü oynuyorlar" dedi.
Yıl 2004: Yine Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alan Ömer Seyfettin’in “Harem” adlı yeni baskı kitabında “…Evvel zamanda, insanlar daha hayvanlara pek yakın iken, ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi surette kocası imiş. (…) Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkı imiş. Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi… Ne ise…”
Yıl 2005: Haldun Taner’in Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alan “Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu' adlı (yeni baskı) kitabında yer alan iki cümle ise şöyle: "Bırak alasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir." … “Ve iste o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik."
Yıl 2007: Yer Almanya ve ARD televizyonu: Bir dizi filmde bir Türk ailesi Alevi olarak gösteriliyor ve “mum söndü” çağrışımı işleniyor.
Yıl 2007: İnternetten Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne girip "mum söndü" diye yazdığınızda karşınıza şu cevap çıkıyor: " Cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış bir inanış."
Yıl 2009: Star TV’de bir programda kendisinden küçük bir kadınla evlendirilmek istenen kişi sunucuya sorar: “Kızım ben Kızılbaş mıyım?”
Yıl 2010: Yer yine Star TV, bu kez Mehmet Ali Erbil sorar: “Mum söndü mü yapıyoruz burada?”
Bu kadar kirlenmişlik, bu kadar örnek: Hepsi “gaf”, hepsi “iş kazası”, hepsi “tesadüf”.
Sonra da kendilerinin iyi niyetlerine inanmamızı bekliyorlar. Pes doğrusu!
Siz Alevi olsanız ne yapardınız?
Necdet Saraç
Odatv.com
Mum söndü ifadesi Kızılbaşlara yani Alevilere Osmanlı'dan bu yana atılan bir iftiradır. Alevilerin Hacı Bektaş Veli'den öğrendikleri desturu:" Eline diline beline sahip ol" dur. Aleviler cem ibadetlerine başlamadan önce iki tane mum yakarlar. Bu mumları Hz.Muhammed Mustafa'yı ve Şahımerdan Ali'yi temsil eder. Ayrıca türbelerde yatan evliyaları ziyaret ettiğimizde orada yatan evliyanın Ehlibeyt ışığı,piri olması dolayısıyla ışığının sönmediğini anlatmak için temsilen mum yakarız ve Evliyanın yüzü suyu hürmetine hem o pirden hem de Hak Muhammed Ali'den dilek dileriz...
İbadet için yakılan mumların dışında, mum söndü gibi aşşağılık bir hakaret yoktur ve olamaz da...
Mum söndürmek gibi gayri ahlaki bir davranış varmış gibi yüzyıllardır süregelen iftiralara cevap vermek bile abest ve iştigaldir.
Aynı soruyu veya iftirayı birinin size sorduğunu düşünür müsünüz? Nasıl bir cevap verirsiniz? Yok abi ben bacımla,annemle beraber olmuyorum mu diyeceksiniz !!! Hangi akıl,hangi vicdan,hangi din böyle bir rezilliğe izin verir?
Etiketler: mum söndü nasıl yapılır,mum söndü nedir video,mum söndü nedir nasıl yapılır,kızılbaş nedir,alevilik nedir mum söndü nedir,mum söndü nedir vikipedi,mum söndü oyunu,mum söndü video
İŞTE İSİM İSİM “MUM SÖNDÜ ”HAKARETİNİ YAPANLAR
Mehmet Ali Erbil’in canlı programda 'Mum söndü mü yapıyoruz burada?' demesi birçok açıklamada “gaf” olarak nitelendirildi, hatta bazı haberler “inanılmaz gaf” olarak başlık attı.
Mehmet Ali Erbil de Alevi kamuoyunda oluşan haklı tepkiler üzerine Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programında yaptığı açıklama özrünü kabahatinden büyük hale getirdi. Erbil, “'mum söndü mü yapıyoruz burada?” ifadesini “iyiniyet” olarak niteleyerek“benim iyi niyetli de olsa ağzımdan çıkan bir söz onları incitmişse çok özür dilerim” dedi. “İyiniyetli” Erbil üstelik çok masum havalarda “ben bunu bilsem ben Mehmet Ali Erbil olarak nasıl böyle bir şey söylerim” deyiverdi. Ahmet Hakan da “Erbil'in kötü bir niyeti olmadığını anlaşılan sadece bilgisizlikten kaynaklanan bir kazanın söz konusu olduğunu” söyleyerek olayı kapattı.
Alevi toplumu biliyor ki, bu söylem ne bir “gaf”, ne bir “iş kazası” ne de “bilgisizlik”. Bu söylemlerin hepsi açıkça yalan! Mehmet Ali Erbil “Mum söndü”nün ne anlama gelmeyeceğini bilmeyecek! Kimi kandırıyor? Aleviler de, Sünniler de bunun bir hakaret olduğunu çok iyi biliyorlar.
Yüzlerce yıla yayılan bu hakaretler Sünni çoğunluğun bilinçaltına, hatta genlerine yerleşmiş. Bu hakaretler son yıllarda Alevilerin yükselen mücadelesinden dolayı azalmış olsa da, cezai bir yaptırımla karşılaşılmadığı için en son Mehmet Ali Erbil örneğinde olduğu gibi zaman zaman bilinçaltından çıkıyor ve “doğal bir refleks olarak” dışa vuruyor. Tepki oluşunca da “valla billa ben böyle demedim, yanlış anlaşıldım” deyiveriyorlar.
Bunların sayısı sanıldığı gibi az değildir. Her yerde varlardır. Üzerlerine gidince topu hep başkasına atarlar. Söylediklerine de sahip çıkamazlar. Üstelik arkasından sana akıl vermeye çalışırlar: Farklı inançlara, farklı kültürlere ne kadar saygılı olduklarını, kendi dünyalarında bu köken sahibi insanlarla ilişkilerinden dem vururlar. Eşi, dostu, askerlik arkadaşı, yurt arkadaşı, iş arkadaşı mutlaka birden bire Alevi ya da Kürt olur. Tavır koyunca, ’ötekini’ hatırlayan bu zat-ı muhteremler, her nedense ’duydukları bu aşağılık sözleri, iftiraları’ , bu iftiraları yayanların suratlarına vurmazlar. Bu iftiraları söyleyenlere bir şey demeyen bu kişiler, üstelik söylenenleri de ’ben demiyorum, başkaları söylüyor’ diye de sürekli yayarlar…
Lafı uzatmaya gerek yok, bırakın çok uzak geçmişi yakın geçmiş bile Alevilere yönelik bu hakaretlerle dolu. Daha referandumda “Alevilerin katli vaciptir” diyen Şeyhülislam Ebusuut Efendi’yi “örnek insan, büyük alim” diye gösteren bir başbakan olunca, gerisi laf-ı güzaf!
Bu hakaretlere cezai ve maddi yaptırım uygulanmadığı sürece, medyada bu iftiralar, hakaretler teşhir edilmediği sürece hakaret edenlerin yalnızca ismi değişir, hakaretler devam eder…
İşte Alevilere yönelik yapılan aşağılık hakaretlerden, iftiralardan yalnızca birkaç örnek. Üstelik “cahillerden” değil “aydınlardan, sanatçılardan, önemli şahsiyetlerden”!
Yıl 1923: (Son baskı 1999): Türk edebiyatın önemli isimlerinden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ‘Nur Baba’ adlı romanındaki bölüm başlıklarından biri şöyle: “Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner”...
Yıl 1971: Reşat Nuri Güntekin’in Aleviler’i aşağılayan “Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı eserinin 13. sayfasındaki diyalog şöyledir: ’‘Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur... Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi töbe olsun...’’ Kitap MEB tarafından basılır ve dağıtılır.
Yıl 1973: Hüseyin Rahmi Gürpınar ‘Toraman’ adlı romanında şöyle yazar: “Tanrım insanı bir kere şaşırtmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı. Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam... Kızılbaş mıdır nedir”
Yıl 1977: Prof. Nebahat Küyel için "Felsefeye Başlangıç" adlı kitabında Aleviler’e hakeret ettiğinden dolayı dava açıldı.
Yıl 1988: Zaman Gazetesi'nin bulmaca köşesinde soruyor; "Ehli sünnet dışı sapık bir mezhep?" Cevap: Aleviler.
Yıl 1989: Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun 2 Mart 1989 tarih ve 1420 sayılı yasa ile eğitim ve öğretim açısından uygun bulduğu İngilizce sözlükte Ensest sözcüğünün Türkçe karşılığı şöyle yazılmış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık"! Aynı ifade Milli Eğitim Bakanlığı FONO Açık öğretim kurumu tarafından Aydın Karaahmetoğlu ile Ali Bayram'a hazırlanan Fransızca-Türkçe sözlükte değişmeden yer almış: "Akraba ile zina, Kızılbaşlık."
Yıl 1994: Güner Ümit 9 Ocak tarihinde televizyon programında hamile bir kadın rolündeki arkadaşına sanki çok doğalmış gibi "sen Kızılbaşlar gibi babandan mı aldın o çocuğu" der.
Yıl 1997: Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, "Aydınlık Türkiye İçin Bir Dakika Karanlık" eylemleri için "Mum söndü oynuyorlar" dedi.
Yıl 2004: Yine Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alan Ömer Seyfettin’in “Harem” adlı yeni baskı kitabında “…Evvel zamanda, insanlar daha hayvanlara pek yakın iken, ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi surette kocası imiş. (…) Doğan çocukların anası babası da kabilenin, bütün halkı imiş. Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi… Ne ise…”
Yıl 2005: Haldun Taner’in Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alan “Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu' adlı (yeni baskı) kitabında yer alan iki cümle ise şöyle: "Bırak alasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir." … “Ve iste o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik."
Yıl 2007: Yer Almanya ve ARD televizyonu: Bir dizi filmde bir Türk ailesi Alevi olarak gösteriliyor ve “mum söndü” çağrışımı işleniyor.
Yıl 2007: İnternetten Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne girip "mum söndü" diye yazdığınızda karşınıza şu cevap çıkıyor: " Cem ayinlerinde, aydınlatmak için kullanılan mumun tören bitiminde söndürülmesinin yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmış bir inanış."
Yıl 2009: Star TV’de bir programda kendisinden küçük bir kadınla evlendirilmek istenen kişi sunucuya sorar: “Kızım ben Kızılbaş mıyım?”
Yıl 2010: Yer yine Star TV, bu kez Mehmet Ali Erbil sorar: “Mum söndü mü yapıyoruz burada?”
Bu kadar kirlenmişlik, bu kadar örnek: Hepsi “gaf”, hepsi “iş kazası”, hepsi “tesadüf”.
Sonra da kendilerinin iyi niyetlerine inanmamızı bekliyorlar. Pes doğrusu!
Siz Alevi olsanız ne yapardınız?
Necdet Saraç
Odatv.com