Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Alevi ayaklanması mı?
#1

Alevilik, devletlu kesimin gözünde fantazmik bir evren oluşturur. Bu evrende Aleviliği tanımlayan sınıflandırma, 'sınıflandırılamazlık'tır.

Gezi Parkı eylemleriyle ilgili çok şey yazıldı, söylendi. Eylemler o kadar etkili oldu ki mevcut siyasal kanalları gözden geçirmek, yeniden restore etmek yönünde bir irade belirmeye başladı. İçinde bulunduğumuz yerel seçimler sürecinde, belediye başkan aday adayları kenti forumlarla yöneteceklerine dair vaatler vermeye ya da Gezi Parkı eylemlerine kendilerinin de katıldıklarını söylemeye başladılar. Gezi eylemleri ve bu eylemlerin ortaya çıkardığı forumlar üzerine akademik ve gazetecilik düzeyinde çalışmalar yapılmaya başlandı. Paris 68 eylemleriyle ilişkisi kuruldu ve yeni toplumsal hareketler bağlamında değerlendirildi. Tüm bu konuşulanlar ve yapılan çalışmalar içerisinde en çok yeri işgal eden tartışmalardan birini ise Gezi eylemlerinin bir ‘Alevi ayaklanması’ olduğuna yönelik tartışmalar oluşturdu. Eylemlerde hayatlarını yitiren gençlerin Alevi olmaları, özellikle bu kanıyı beslemekteydi. Bununla birlikte, emniyetin yaptığı yasadışı soruşturma da Gezi eylemlerinin bir ‘Alevi ayaklanması’ olduğuna yönelik yapılan yorumların desteklenmesine yol açtı.

Elbette Gezi eylemleri bir ayaklanma değildi. Ancak bu şekilde bir alegorik adlandırmayla anılmaya başladı. Bunun en önemli nedenlerinden birini, günümüz Türkiye siyasal atmosferinde alegorinin, eleştirel sosyoloji yapmanın en etkili araçlarından biri haline gelmesi oluşturmaktadır. Türkiye’de gerçeklik o kadar sıradanlaştı ve etkisizleşti ki, alegorik adlandırmalar bu sıradanlaşan gerçekliği sarsmanın ve böylece daha etkili vurgulamanın yolu oldu. Bu bakımdan bu adlandırma kısmen anlaşılabilir. Ancak bu alegorize etmenin anlaşılamayacak bir yönü de bulunuyor. Bu da Gezi eylemlerini bir ‘Alevi ayaklanması’ olarak alegorize ederken Alevilerin gerçekliğini gözden kaçırmak ve kurgusal bir Aleviliği toplumsal imgeleme yerleştirmektir. Alevilik, illa Gezi Parkı eylemlerine dayanılarak bir analize tabi tutulacaksa, o zaman onun bu eylemler vasıtasıyla siyasal katılım iradesini güçlü şekilde yansıttığına yönelik bir analiz çerçevesi geliştirilmelidir. Kaldı ki Gezi Parkı eylemleri de toplumun siyasete katılım yollarının olabildiğince daraltıldığı, insanların yaşamlarına, hayat tarzlarına müdahale eden siyasal iktidarın uygulamalarına ‘dur’ diyen, çoğunluğunu Alevilerin oluşturduğu siyasal katılım yöntemidir. Aksi takdirde, bu alegorik adlandırma, Alevi siyasallığını gizleyip kurgusal bir Aleviliği besleyecektir.

Bu kurgulamanın solcu tasavvurlarını da görmek mümkün. Hatırlanırsa eğer, Nevruz sürecinde, Gültan Kışanak, Alevi örgütlerini ziyaret ederek Alevilerin daha etkin bir şekilde siyasete müdahil olmaları yönünde tavsiyelerde bulunmuştu. Bu tavsiye açıkça, Alevilerin siyasal olmadıklarına ya da sistemle entegre oldukları için siyasal mücadeleye girişmediklerine yönelik bir çıkarımın ifadesiydi. Ancak, Gezi eylemleri sanki ona bir cevap olarak geldi.

Bu durum, bugün Türkiye’de bir Alevi siyasallığının görünmezliği ve konumlandırılamazlığı sorunu olduğunu göstermektedir. Bunun temel nedenlerinden birini, Alevilerin cumhuriyet, laiklik, insan hakları, emek gibi modern siyasal kavramlar üzerinden siyaset yapmaları oluşturmaktadır. Kendi kimliği-kültürü üzerine kapanan (closure) bir Alevi kimlik siyaseti, Alevilerin tarihinde görülmemiştir. Türkiye Birlik Partisi deneyimi de buna dahildir. TBP’nin programında bir tek Alevi kelimesi geçmemiştir. Buna karşın, demokrasi ve laiklik kavramları sıkça kullanılmıştır. Kimlik kodları üzerinden yürütülmeyen bir Alevi siyasallığı, Alevilerin bu siyasallıklarını da görünür olmaktan uzaklaştırmıştır. Gezi eylemleri, bu nedenle, Alevi siyasallığının görünür olduğu önemli bir uğrağı oluşturmuştur. Bu eylemlerle Aleviler, laiklik, cumhuriyet, insan hakları, emek gibi çevresinde siyaset yaptıkları modern siyasal kavramların yanına yenilerini eklemişlerdir. İnsanın, kendi bedeni ve yaşamı üzerinde yegâne söz sahibi olma hakkı, Alevi siyasallığına böylece resmen eklenmiştir. Ancak bu siyaset yapma tarzının yukarıda belirtildiği gibi, bir yan etkisi de bulunmaktadır. Bu yan etki de Alevilerin politize olma yönteminin, farklı siyasal oluşumlara kanalize edilebilme ihtimalini mümkün kılması ve Alevi kurgulamalarını beslemesidir. Farklı Alevi kurguları ise farklı konumlandırmalara-konumlandıramamalara yol açmaktadır. Örneğin, Başbakanlık’ın 08 Ağustos 2006 tarihli ‘BUTKK’ EK-1 (Alevilik Akımlarının Terör Örgütlerince Kullanılmasının Önlenmesine Yönelik Tedbirler) başlıklı yazısı da aslında bu konumlandıramamanın göstergesini oluşturmaktadır.

Dolayısıyla Alevilik devletlu-Sünni kesimin gözünde fantazmik bir evreni oluşturmaktadır. Bu fantazmik evrende bulunan Aleviliği tanımlayan temel sınıflandırma, ‘sınıflandırılamazlıktır’. Tam da bu sınıflandırılamazlığı nedeniyle, toplumsalı hem koşullayan hem de onun dışında tutulan bir fantazmik evrendir Alevilik. Fantazmik evren, Lacancı bir terminoloji ile söylenirse kimliğin kurucu dışarısıdır. Ama öyle bir dışarılık hali ki her şeye bürünebilen bir dışarısı. Örneğin hem ulusalcı-devletçi hem de terörist-devlet düşmanı olarak görülen bir Alevilik. Her şeye bürünebilen bir Aleviliğe karşıt olarak üretilen bir toplumsallıktır söz konusu olan. Bu bakımdan, Gezi Parkı eylemlerine verilen ‘Alevi ayaklanması’ isimlendirmesi, fantazmik evren olarak Aleviliğin aldığı konumlandırmalardan birini oluşturmaktadır. Şimdi tekrar alegori meselesine dönerek şunu soralım: Gezi Parkı eylemleri ve Alevilik ilişkisinde neden bir analoji değil de bir alegori yapıldı? Yani, neden Gezi Parkı eylemleri örneğin Alevilerin diğer eylemleri ya da Alevilerin yoğun katılımının sağlandığı eylemler ile karşılaştırılmadı da bizzat Alevilikle ilişkilendirildi? Bunun nedeni açıktır ve aynı zamanda analoji ile alegori arasındaki farkı da ortaya koymaktadır. Analoji ile alegori arasındaki fark, anlam ile algı arasındaki farktır. Alevilik; konumlandırılamazlığı-sınıflandırılamazlığı nedeniyle anlam dünyasına değil ancak algı dünyasına yerleştirilen bir ötekiliktir. Akılla kavranamayan ama duyularla algılanabilendir. Bilincin değil bilinçdışının mekânıdır.

Anlam dünyasında yerini alacak bir Alevilik olması umuduyla.

MURAT COŞKUNER / Radikal

[Resim: fft64_mf1832655.Jpeg]
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi