01-20-2016, 10:03 PM
Alevi Ünlüler | Alevi Sanatçılar
01-24-2016, 08:17 PM
Zerrin Özer "Erdoğan hayranlığını" anlattı
Zerrin Özer, Sabah gazetesinin Günaydın ekinden Ömer Karahan’a konuştu.
Zerrin Özer, Sabah gazetesinin Günaydın ekinden Ömer Karahan’a konuştu. TRT Müzik’te program yapan Özer, verdiği röportajın uzun bir bölümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dair duyduğu saygı ve sevgiden bahsetti.
İşte o röportajdan ilgili bölüm:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, dönemin Başbakanı iken yardım çağrısında bulunduğunuz ve TRT'de bu sayede program yaptığınız konuşulmuş ve bu durum çok tartışılmıştı...
Bu tartışmaları, beni ve sanatımı değersiz kılma çabaları olarak görüyorum. 40 yıldır şarkı söyleyen bir insanım. TRT'nin çıkardığı bir sanatçıyım. Ben ve benim gibi sanatçılar tabii ki bu ekranlarda program yapmalı. Cumhurbaşkanımız'a müteşekkirim, ciddi bir müzikseverdir kendisi. Kendilerinin döneminde program yapmaya başlamam, benim sanatıma gösterilen saygıyla bağlantılıdır. O güne kadar yapmamış olmam da önceki yönetimlerin ayıbıdır. Benim tek sermayem sesim. Buna kıymet veren herkes başımın tacıdır.
Her fırsatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiğinizi söylüyor, bunun için de tepki görüyorsunuz. Neler söyleyeceksiniz?
Cumhurbaşkanımız, insanları idrak eden ve o kadar iyi tanıyan biri ki... Değere değer veriyor. Ben hayatım boyunca insanlara hiçbir şekilde ne etnik kimlik, ne de herhangi bir şey olarak yaklaşmadım. Benim için sadece insan olması çok önemli ve yeterli. Keşke onlar da benim gözümden Cumhurbaşkanımızı görseler, benim tanıdığım şekilde tanısalar... Ben bu kadar vefalı, yakın, sıcak, hümanist bir insan görmedim. Ben Turgut Amca'mı (Özal) çok sevdim. Nurlar içinde yatsın. Bir de Sayın Erdoğan'ı çok seviyorum. Bu benim için nelere mal oldu biliyor musunuz? Bütün konserlerim durdu, Ege'de bütün konserlerim kalktı.
BU YAPILAN BÜYÜK HAKSIZLIK
Gerçekten mi?
Çok komik ve acizce bence. Ben yine konserlere gidiyorum, sevenlerim ile buluşuyorum. İnsanlar sever sevmez; insanların sevdikleri ya da sevmedikleri karşı tarafın istediği gibi olmak zorunda değil. Ben hayatımda hiç kimseye müdana etmedim. 'Cumhurbaşkanı iş verdi' diyorlar. Bir kere bu bana çok büyük bir haksızlık çünkü bizler başlattık TRT'yi. Ben TRT'den üç tane ödül almış bir insanım. Benim kadar orada bir yer hak edecek kimse yok. Bu arada ne kadar enteresan; şu anda Türkiye'nin büyük çoğunluğu AK Partili değil mi? Benim en çok konser veren sanatçı olmam gerekir ama benim dışımda herkes konserlere gidiyor. Benim için onları yazarken bunları neden yazmıyorlar? Zerrin olarak alçakgönüllüyüm ama Zerrin Özer olarak bu lafı ettirmem çünkü onu hiç kimse bir yere getirmedi. Cumhurbaşkanımı; ağabeyim, büyüğüm gibi görüyorum. İnsanlara karşı o kadar samimi ki; kim gitse, bir şey arzu etse onu yapacak yürekte bir insan. Çocuk değilim ki benim gözümü karartsınlar, beynimi tazelesinler... Kendisini başından beri çok sevdim ve bu ölene kadar böyle olacak.
ÖLÜM TEHDİTLERİ ALDIM
Muhalif bazı politikacılar da birçok şey söyledi sizin için...
Yok 'Bunlar zavallı', yok 'Sanatçı müsvettesi' vs... Siz kimsiniz; siz dört sene yukarıda kalırsınız, sonra giderseniz. Karşınızdaki Zerrin Özer; 37 senedir bu Türkiye'ye emek vermiş, 300 küsur şarkıya imza atmış. Siz kimsiniz de bu şekilde hitap edebilirsiniz! Asla bunlara tahammül etmiyorum ve böyle şeylerin altında asla sözsüz kalmam.
Recep Tayyip Erdoğan'ı sevdiğinizi söylemeniz, niye onları rahatsız ediyor?
Çok fazla mütevazı olduğum için. Hiçbir zaman Zerrin Özer'in hakkını vermedim. Türkiye şartlarındaki sanatçıların zihniyetinde olmadığım için garipsendim. Yaptığım işler ne kadar büyük olursa olsun, bunun cevabını almadım çünkü insan olarak çok yumuşağım. Cumhurbaşkanım beni aradı, teşekkür etti. Ben de onu sevdiğimi söyledim, her yerde de söylüyorum. Hanımefendiyi de çok seviyorum, onların ailesini, torunlarını hepsini seviyorum. Çünkü insanlar her şeyden önce... Bu fikrimi hiçbir şey değiştirmez. Örfü, adeti yerinde, iyi bir ahlak yapısına sahip ve alt yapısı olan, iyi bir ailenin evladıyım. Ben eğer bir insanı seviyorsam seviyorumdur; bu kimseyi ilgilendirmez. 'Sen o zülfikarı al at boynundan yoksa seni vuracağız' dediler. Ne ölüm tehditleri aldım... Neden? Çünkü ben insani değerlere önem veriyorum. Bir kez daha söylüyorum; Cumhurbaşkanımdan başka insani tarafları bu kadar yüce olan bir insan tanımadım. Ayrıca Cumhurbaşkanımız'ın ülkemiz için yapmış olduğu hizmetler ortada...
Sizce neden bir kesim tarafından Erdoğan nefreti oluşturulmaya çalışılıyor?
Bu tüm politikacı, yazar, sanatçı yani göz önünde olan insanlar için geçerli bir durum. Hepimizin sevenleri ve sevmeyenleri vardır. Sanatınızı beğenirler ya da beğenmezler. Yaptığınız politikalar da halkın bazı kesimleri tarafından onaylanır ama bazı kesimleri memnun kalmaz. Bu gelmiş geçmiş bütün devlet adamları için geçerli. Keşke herkesi memnun edip kendimizi sevdirebilsek. Ben sanatçı olarak bunu çok isterdim. Ama bazen insanlar bizi tanımadan sevmeyebilirler, tanışınca da 'Aa ne kadar sıcakmışsınız' derler. Bir politikacıda bu hatlar daha keskin. Herkesin farklı görüşleri, beklentileri, ideolojileri var sonuçta.”
Odatv.com
Zerrin Özer, Sabah gazetesinin Günaydın ekinden Ömer Karahan’a konuştu.
Zerrin Özer, Sabah gazetesinin Günaydın ekinden Ömer Karahan’a konuştu. TRT Müzik’te program yapan Özer, verdiği röportajın uzun bir bölümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dair duyduğu saygı ve sevgiden bahsetti.
İşte o röportajdan ilgili bölüm:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, dönemin Başbakanı iken yardım çağrısında bulunduğunuz ve TRT'de bu sayede program yaptığınız konuşulmuş ve bu durum çok tartışılmıştı...
Bu tartışmaları, beni ve sanatımı değersiz kılma çabaları olarak görüyorum. 40 yıldır şarkı söyleyen bir insanım. TRT'nin çıkardığı bir sanatçıyım. Ben ve benim gibi sanatçılar tabii ki bu ekranlarda program yapmalı. Cumhurbaşkanımız'a müteşekkirim, ciddi bir müzikseverdir kendisi. Kendilerinin döneminde program yapmaya başlamam, benim sanatıma gösterilen saygıyla bağlantılıdır. O güne kadar yapmamış olmam da önceki yönetimlerin ayıbıdır. Benim tek sermayem sesim. Buna kıymet veren herkes başımın tacıdır.
Her fırsatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiğinizi söylüyor, bunun için de tepki görüyorsunuz. Neler söyleyeceksiniz?
Cumhurbaşkanımız, insanları idrak eden ve o kadar iyi tanıyan biri ki... Değere değer veriyor. Ben hayatım boyunca insanlara hiçbir şekilde ne etnik kimlik, ne de herhangi bir şey olarak yaklaşmadım. Benim için sadece insan olması çok önemli ve yeterli. Keşke onlar da benim gözümden Cumhurbaşkanımızı görseler, benim tanıdığım şekilde tanısalar... Ben bu kadar vefalı, yakın, sıcak, hümanist bir insan görmedim. Ben Turgut Amca'mı (Özal) çok sevdim. Nurlar içinde yatsın. Bir de Sayın Erdoğan'ı çok seviyorum. Bu benim için nelere mal oldu biliyor musunuz? Bütün konserlerim durdu, Ege'de bütün konserlerim kalktı.
BU YAPILAN BÜYÜK HAKSIZLIK
Gerçekten mi?
Çok komik ve acizce bence. Ben yine konserlere gidiyorum, sevenlerim ile buluşuyorum. İnsanlar sever sevmez; insanların sevdikleri ya da sevmedikleri karşı tarafın istediği gibi olmak zorunda değil. Ben hayatımda hiç kimseye müdana etmedim. 'Cumhurbaşkanı iş verdi' diyorlar. Bir kere bu bana çok büyük bir haksızlık çünkü bizler başlattık TRT'yi. Ben TRT'den üç tane ödül almış bir insanım. Benim kadar orada bir yer hak edecek kimse yok. Bu arada ne kadar enteresan; şu anda Türkiye'nin büyük çoğunluğu AK Partili değil mi? Benim en çok konser veren sanatçı olmam gerekir ama benim dışımda herkes konserlere gidiyor. Benim için onları yazarken bunları neden yazmıyorlar? Zerrin olarak alçakgönüllüyüm ama Zerrin Özer olarak bu lafı ettirmem çünkü onu hiç kimse bir yere getirmedi. Cumhurbaşkanımı; ağabeyim, büyüğüm gibi görüyorum. İnsanlara karşı o kadar samimi ki; kim gitse, bir şey arzu etse onu yapacak yürekte bir insan. Çocuk değilim ki benim gözümü karartsınlar, beynimi tazelesinler... Kendisini başından beri çok sevdim ve bu ölene kadar böyle olacak.
ÖLÜM TEHDİTLERİ ALDIM
Muhalif bazı politikacılar da birçok şey söyledi sizin için...
Yok 'Bunlar zavallı', yok 'Sanatçı müsvettesi' vs... Siz kimsiniz; siz dört sene yukarıda kalırsınız, sonra giderseniz. Karşınızdaki Zerrin Özer; 37 senedir bu Türkiye'ye emek vermiş, 300 küsur şarkıya imza atmış. Siz kimsiniz de bu şekilde hitap edebilirsiniz! Asla bunlara tahammül etmiyorum ve böyle şeylerin altında asla sözsüz kalmam.
Recep Tayyip Erdoğan'ı sevdiğinizi söylemeniz, niye onları rahatsız ediyor?
Çok fazla mütevazı olduğum için. Hiçbir zaman Zerrin Özer'in hakkını vermedim. Türkiye şartlarındaki sanatçıların zihniyetinde olmadığım için garipsendim. Yaptığım işler ne kadar büyük olursa olsun, bunun cevabını almadım çünkü insan olarak çok yumuşağım. Cumhurbaşkanım beni aradı, teşekkür etti. Ben de onu sevdiğimi söyledim, her yerde de söylüyorum. Hanımefendiyi de çok seviyorum, onların ailesini, torunlarını hepsini seviyorum. Çünkü insanlar her şeyden önce... Bu fikrimi hiçbir şey değiştirmez. Örfü, adeti yerinde, iyi bir ahlak yapısına sahip ve alt yapısı olan, iyi bir ailenin evladıyım. Ben eğer bir insanı seviyorsam seviyorumdur; bu kimseyi ilgilendirmez. 'Sen o zülfikarı al at boynundan yoksa seni vuracağız' dediler. Ne ölüm tehditleri aldım... Neden? Çünkü ben insani değerlere önem veriyorum. Bir kez daha söylüyorum; Cumhurbaşkanımdan başka insani tarafları bu kadar yüce olan bir insan tanımadım. Ayrıca Cumhurbaşkanımız'ın ülkemiz için yapmış olduğu hizmetler ortada...
Sizce neden bir kesim tarafından Erdoğan nefreti oluşturulmaya çalışılıyor?
Bu tüm politikacı, yazar, sanatçı yani göz önünde olan insanlar için geçerli bir durum. Hepimizin sevenleri ve sevmeyenleri vardır. Sanatınızı beğenirler ya da beğenmezler. Yaptığınız politikalar da halkın bazı kesimleri tarafından onaylanır ama bazı kesimleri memnun kalmaz. Bu gelmiş geçmiş bütün devlet adamları için geçerli. Keşke herkesi memnun edip kendimizi sevdirebilsek. Ben sanatçı olarak bunu çok isterdim. Ama bazen insanlar bizi tanımadan sevmeyebilirler, tanışınca da 'Aa ne kadar sıcakmışsınız' derler. Bir politikacıda bu hatlar daha keskin. Herkesin farklı görüşleri, beklentileri, ideolojileri var sonuçta.”
Odatv.com
02-07-2016, 01:10 AM
Nebil Özgentürk: Ortaokulda 'Aleviyim' diyemediğim için hâlâ hayıflanırım
'Bir Yudum İnsan’ programı gibi birçok önemli belgeselde imzası bulunan gazeteci-yazar Nebil Özgentürk, Arap Alevisi (Nusayri) bir aileye mensup olduğunu söyleyerek, “Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim” dedi. Ortaokula giderken göğsünü gere gere Alevi olduğunu söyleyememekten hayıflandığını belirten Özgentürk, “Bu benim için bir yaradır” diye konuştu.
Arap ve Anadolu Alevilerinin büyük farklılıklar gösterdiğine dikkat çeken Özgentürk, “Sabah akşam Aleviliği araştırmadım. Belki iyi bir Alevi de sayılamam ama yaşanan acıları derinlerinde hisseden bir yazı adamıyım. Alevi olduğu için de ötekileştirilmiş bir liseliyim" dedi. Özgentürk konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bugün de o acıları, baskıları, aile içinde bile endişelere boğulmuş bir genç adamın izlerini taşıyan orta yaş adamıyım.”
"Babam ezilmemi istemedi"
“Mezhep çatışmalarının, ötekileştirmenin bizim ailede ne kadar yoğun yaşandığını çocukluğumda gördüm diyen Özgentürk, “Mezhebimi açık açık söyleyemedim. Babam ezilmemi istememişti. Adana, Antakya, Hatay bölgesi Arap Alevilerinin yoğunlukta yaşadığı bölgelerdeki aileler bunu hep yaşadı. Ortaokula giderken göğsümü gere gere Alevi olduğumu söyleyemedim diye hayıflanıyorum. Bu benim için bir yaradır” diye konuştu.
"Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim”
Üniversite yıllarında siyasal hareketlerle kendilerini anlatmaya başladığını ifade eden Özgentürk, “Üniversite öğrencilik yıllarımda sadece Alevi olduğu için insanlar öldürüldü. Maraş'tan Madımak'a kadar Aleviler toplu katliama uğradı. Madımak olayında gazeteciydim. Kendi hayatımda bu olay bile bir travmadır. Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim” dedi.
Özgentürk şunları anlattı: “Kendimize ait kutsal metinlerimiz vardı. Kur'an'ın da temel alındığı metinlerdi bunlar. Kutsal günlerde cemaat toplanır ve ibadet edilirdi. Sokağın içinde bir avlu… Çarşaflarla örtülü, üstüne hasırlar konulmuş, kapılar örtülü, dışarıdan kimse göremiyor. 13 yaşlarımda gizlice girerdim. Korku değil ama gizlilik duygusunu hissederdim. Bunlar mecburen yaşanırdı insanlar aşağılanmak, polis baskınına maruz kalmak istemiyor. Geçmişin korku ve baskısı hâlâ taşınıyor. Arap Alevisi olmayan o ibadetlere giremez ve tek bir fotoğraf bile çekilemez.”
t24.com
'Bir Yudum İnsan’ programı gibi birçok önemli belgeselde imzası bulunan gazeteci-yazar Nebil Özgentürk, Arap Alevisi (Nusayri) bir aileye mensup olduğunu söyleyerek, “Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim” dedi. Ortaokula giderken göğsünü gere gere Alevi olduğunu söyleyememekten hayıflandığını belirten Özgentürk, “Bu benim için bir yaradır” diye konuştu.
Arap ve Anadolu Alevilerinin büyük farklılıklar gösterdiğine dikkat çeken Özgentürk, “Sabah akşam Aleviliği araştırmadım. Belki iyi bir Alevi de sayılamam ama yaşanan acıları derinlerinde hisseden bir yazı adamıyım. Alevi olduğu için de ötekileştirilmiş bir liseliyim" dedi. Özgentürk konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bugün de o acıları, baskıları, aile içinde bile endişelere boğulmuş bir genç adamın izlerini taşıyan orta yaş adamıyım.”
"Babam ezilmemi istemedi"
“Mezhep çatışmalarının, ötekileştirmenin bizim ailede ne kadar yoğun yaşandığını çocukluğumda gördüm diyen Özgentürk, “Mezhebimi açık açık söyleyemedim. Babam ezilmemi istememişti. Adana, Antakya, Hatay bölgesi Arap Alevilerinin yoğunlukta yaşadığı bölgelerdeki aileler bunu hep yaşadı. Ortaokula giderken göğsümü gere gere Alevi olduğumu söyleyemedim diye hayıflanıyorum. Bu benim için bir yaradır” diye konuştu.
"Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim”
Üniversite yıllarında siyasal hareketlerle kendilerini anlatmaya başladığını ifade eden Özgentürk, “Üniversite öğrencilik yıllarımda sadece Alevi olduğu için insanlar öldürüldü. Maraş'tan Madımak'a kadar Aleviler toplu katliama uğradı. Madımak olayında gazeteciydim. Kendi hayatımda bu olay bile bir travmadır. Her Alevi öldüğünde kendimi ölmüş hissettim” dedi.
Özgentürk şunları anlattı: “Kendimize ait kutsal metinlerimiz vardı. Kur'an'ın da temel alındığı metinlerdi bunlar. Kutsal günlerde cemaat toplanır ve ibadet edilirdi. Sokağın içinde bir avlu… Çarşaflarla örtülü, üstüne hasırlar konulmuş, kapılar örtülü, dışarıdan kimse göremiyor. 13 yaşlarımda gizlice girerdim. Korku değil ama gizlilik duygusunu hissederdim. Bunlar mecburen yaşanırdı insanlar aşağılanmak, polis baskınına maruz kalmak istemiyor. Geçmişin korku ve baskısı hâlâ taşınıyor. Arap Alevisi olmayan o ibadetlere giremez ve tek bir fotoğraf bile çekilemez.”
t24.com
02-07-2016, 01:11 AM
Alevi Futbolcu Deniz Naki Kimdir
Deniz Naki yaptığı açıklama ile olay oldu. Peki Deniz Naki kimdir ve tam olarak ne söyledi? Amerspor oyuncusu Deniz Naki Dersimli ve Alevi kökenli.
Amedspor forması altında yaptığı açıklamalarla olay yaratan Deniz Naki kimdir? Burspor maçından sonra yaptığı açıklama olay yarattı. Deniz Naki o açıklamasında ne dedi? İşte Amersporlu Deniz Naki hakkında bilgiler;
Bayer Leverkusen'in altyapısından yetişen Deniz Naki, Almanya genç milli takımında yer aldı. Türkiye'de ise Gençlerbirliği forması ile tanındı. Deniz Naki'nin Gençlerbirliği'nden ayrılması da olaylı olmuştu.
"Ülkeyi terket" tehditleri aldığını söyleyerek Gençlerbirliği ile sözleşmesini feshedip Almanya'ya dönmüştü.
DENİZ NAKİ KOLUNDAKİ DÖVME
Bu sezon Amedspor'un formasını giyen Deniz Naki, koluna dövme şeklinde "Azadi" yazdırdı. 26 yaşındaki Deniz Naki "Ben Dersimli ve Aleviyim. Bundan gurur duyuyorum. Gurur duymaya da devam edeceğim" demişti.
DENİZ NAKİ BURSASPOR MAÇINDAN SONRA NE DEDİ?
Bursaspor maçından sonra Deniz Naki, sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada tam olarak şunları söyledi;
-"Bizim için bugün çok önemli bir galibiyet oldu. Bize karşı yürütülen bu kirli oyundan alnımızın akı ile çıktık. Böylesi zor bir dönemde halkımıza ufak da olsa umut ışığı olabilmenin mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Amedspor olarak boynumuzu eğmedik ve eğmeyeceğiz de. Biz özgürlüğe olan inancımız ile çıktık sahaya ve kazandık. Çünkü biz özgürlüğe ve umuda fidanlarımızı ektik. Bizi yalnız bırakmayan bütün siyasetilerimize, sanatçılarımıza, aydınlarımıza ve halkımıza teşekkürü borç biliyoruz ve bu galibiyeti topraklarımızda 50 günden fazladır süren zulümde hayatlarını kaybeden ve yaralılarımıza adıyoruz, armağan ediyoruz. Her biji Azadi (Yaşasın Özgürlük)"
TÜRKİYE'Yİ TERKEDİP ALMANYA'YA KAÇMIŞTI
Deniz Naki Gençlerbirliği'nde forma giydiği günlerde Ankara'da bir saldırıya uğramış, daha sonra yaptığı açıklamayla saldırının Kürt kimliği nedeniyle yapıldığını öne sürmüştü. Naki ardından Gençlerbirliği olan sözleşmesini iptal edip Almanya'ya gitmişti.
O zaman yaptığı açıklamada olayı şöyle anlatmıştı;
- (2 Kasım) Pazar akşamı arkadaşımın evinden ayrıldım. Yemek almaya gidiyordum. Peşime üç kişi takıldı. Küfür ederek üzerime doğru gelmeye başladılar. 'Dersimli Kürt Naki sen değil misin?' diyorlardı. Birisi önümde duruyordu. Öbürü solumda. Diğeri de yanımda. Önce "Ne oldu?" diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Demeden sol tarafımdan gözüme yumruk yedim. Sağa kaydım. Önümdeki üzerime geldi. Kendimi korumak için ona yumruk atıp kaçtım. Ben kaçarken (arkamdan) bağırıyorlardı. "Birinci uyarı yetmedi mi? Bu ikinci ve son uyarı olsun. Bu ülkeyi, bu şehri, bu kulübü terk et!" dediler. 20-25 metre sonra onlar da (ters yöne) koşmaya başladılar.
DENİZ NAKİ ALMANYA'DAKİ BOĞAZ KESME HAREKETİ
Deniz Naki Almanya'da oynarken de olay yaratan bir heraket sebebiyle ceza almıştı. Deniz Naki, 5 Kasım 2009'da Hansa Rostock deplasmanında oynanan maçta ırkçı tezahüratta bulunan Rostock taraftarlarına boğaz kesme hareketi yapmıştı. Bu maç sonrasında Naki, 3 maç ceza almıştı.
internethaber.com
Deniz Naki yaptığı açıklama ile olay oldu. Peki Deniz Naki kimdir ve tam olarak ne söyledi? Amerspor oyuncusu Deniz Naki Dersimli ve Alevi kökenli.
Amedspor forması altında yaptığı açıklamalarla olay yaratan Deniz Naki kimdir? Burspor maçından sonra yaptığı açıklama olay yarattı. Deniz Naki o açıklamasında ne dedi? İşte Amersporlu Deniz Naki hakkında bilgiler;
Bayer Leverkusen'in altyapısından yetişen Deniz Naki, Almanya genç milli takımında yer aldı. Türkiye'de ise Gençlerbirliği forması ile tanındı. Deniz Naki'nin Gençlerbirliği'nden ayrılması da olaylı olmuştu.
"Ülkeyi terket" tehditleri aldığını söyleyerek Gençlerbirliği ile sözleşmesini feshedip Almanya'ya dönmüştü.
DENİZ NAKİ KOLUNDAKİ DÖVME
Bu sezon Amedspor'un formasını giyen Deniz Naki, koluna dövme şeklinde "Azadi" yazdırdı. 26 yaşındaki Deniz Naki "Ben Dersimli ve Aleviyim. Bundan gurur duyuyorum. Gurur duymaya da devam edeceğim" demişti.
DENİZ NAKİ BURSASPOR MAÇINDAN SONRA NE DEDİ?
Bursaspor maçından sonra Deniz Naki, sosyal medya aracılığıyla yaptığı açıklamada tam olarak şunları söyledi;
-"Bizim için bugün çok önemli bir galibiyet oldu. Bize karşı yürütülen bu kirli oyundan alnımızın akı ile çıktık. Böylesi zor bir dönemde halkımıza ufak da olsa umut ışığı olabilmenin mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. Amedspor olarak boynumuzu eğmedik ve eğmeyeceğiz de. Biz özgürlüğe olan inancımız ile çıktık sahaya ve kazandık. Çünkü biz özgürlüğe ve umuda fidanlarımızı ektik. Bizi yalnız bırakmayan bütün siyasetilerimize, sanatçılarımıza, aydınlarımıza ve halkımıza teşekkürü borç biliyoruz ve bu galibiyeti topraklarımızda 50 günden fazladır süren zulümde hayatlarını kaybeden ve yaralılarımıza adıyoruz, armağan ediyoruz. Her biji Azadi (Yaşasın Özgürlük)"
TÜRKİYE'Yİ TERKEDİP ALMANYA'YA KAÇMIŞTI
Deniz Naki Gençlerbirliği'nde forma giydiği günlerde Ankara'da bir saldırıya uğramış, daha sonra yaptığı açıklamayla saldırının Kürt kimliği nedeniyle yapıldığını öne sürmüştü. Naki ardından Gençlerbirliği olan sözleşmesini iptal edip Almanya'ya gitmişti.
O zaman yaptığı açıklamada olayı şöyle anlatmıştı;
- (2 Kasım) Pazar akşamı arkadaşımın evinden ayrıldım. Yemek almaya gidiyordum. Peşime üç kişi takıldı. Küfür ederek üzerime doğru gelmeye başladılar. 'Dersimli Kürt Naki sen değil misin?' diyorlardı. Birisi önümde duruyordu. Öbürü solumda. Diğeri de yanımda. Önce "Ne oldu?" diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Demeden sol tarafımdan gözüme yumruk yedim. Sağa kaydım. Önümdeki üzerime geldi. Kendimi korumak için ona yumruk atıp kaçtım. Ben kaçarken (arkamdan) bağırıyorlardı. "Birinci uyarı yetmedi mi? Bu ikinci ve son uyarı olsun. Bu ülkeyi, bu şehri, bu kulübü terk et!" dediler. 20-25 metre sonra onlar da (ters yöne) koşmaya başladılar.
DENİZ NAKİ ALMANYA'DAKİ BOĞAZ KESME HAREKETİ
Deniz Naki Almanya'da oynarken de olay yaratan bir heraket sebebiyle ceza almıştı. Deniz Naki, 5 Kasım 2009'da Hansa Rostock deplasmanında oynanan maçta ırkçı tezahüratta bulunan Rostock taraftarlarına boğaz kesme hareketi yapmıştı. Bu maç sonrasında Naki, 3 maç ceza almıştı.
internethaber.com
02-29-2016, 09:36 PM
ALEVİ SANATÇILAR
Mustafa Sandal
Aşkın Nur Yengi
Suavi
Mahsuni Şerif
Müslüm Gürses
Murat Başaran
Tarkan (Hacı Bektaş Derganına baya maddi yardım ve birkaç cemevi yaptırmıştır. Anne Tarafı Alevidir. )
Zerrin Özer
Kerim Tekin
Atiye
Belkıs Akkale
Mustafa Özarslan
Muhlis Akarsu
Barış Akarsu
Arzu Şahin
Ferhat Tunç
Sabahat Akkiraz
Yavuz Top
Erdal Öz
Erdal Erzincan
Emre Saltık
Musa Eroğlu
Yavuz Bingöl
Zara
Dertli Divani
Gülcihan Koç
Kıraç
Ragga Oktay
Haluk Levent
Onur Akın
Hasan & Hüseyin Albayrak
İsmail YK.
Hüseyin Turan
Emekçi
Gülay
Özlem Özdil
Orhan Ölmez
Yonca Evcimik
Yusuf Hayaloğlu
Aşık Gülabi
Ali Ekber Çiçek
Kıvırcık Ali
Abidin Biter
Cem Karaca
Neşet Ertaş
Nesimi Çimen
Ceza
Ali Nurşani
Hasret Gültekin
Sibel Pamuk
Seher Dilova
Feyzullah Çınar
Leman & Sevval Sam
Güler Duman
Cenk Eren
Çelik
Rojin
İntizar
Kenan & Ozan Doğulu
ALEVİ SİYASETÇİLER
Berhan Şimşek
Kamer Genç
İsmail Cem
Kemal Kılıçdaroğlu
Aziz Kocaoğlu
Mehmet Moğultay
Veli Ağbaba
Hüseyin Aygün
Reha Çamuroğlu
Cemal Gürsel
Ufuk Uras
Sebahat Tuncel
Hüseyin Kıvrıkoğlu
Çetin Doğan (Eski Genelkurmay Hareket Baskanı)
Hüseyin Kocadağ
Ayla Akat
Müslim Sarı
Oyuncular
Kemal Sunal (Hatta Bektaşi Soyundan)
Yılmaz Güney
Arda Kural
Şener Şen
Ali Sunal
Ali Sürmeli
Şafak Sezer
Aydan Şener
Mahir İpek
Sümer Tilmaç
Bülent Polat
Arkın Gelembe
Tevfik Gelembe
Sevim Gelembe
Harika Avcı
Engin Günaydın
Binnur Kaya
Mehmet Ali Alabora
Yasemin Yalçın
Avni Yalçın
Hazal Kaya
Nur Aysan
Beren Saat
Kenan Işık
Murat Ünalmış
Olgun Şimşek
Hamdi Alkan (Arap Alevisi)
Bülent İnal
Mustafa Üstündağ
Cezmi Baskın
Fahriye Evcen
Burak Özcivit
Belgüzar Korel
Rojda Demirer
Cem Davran
Tuncel Kurtiz
Cem Yılmaz
Cem Özer
Tuba Büyüküstün
Oya Aydoğan
SPOR DÜNYASINDAN ALEVİLER
Adnan Polat
Aziz Yıldırım (Anne Tarafı Alevidir. Kendisi Ve Kardeşleri Aleviliği Seçmiştir.)
Volkan Demirel
Servet Çetin (Caferi)
Selçuk İnan
Selçuk Şahin
Gökhan Zan
Hasan Şaş (Arap Alevisi.)
Ergün Penbe
Ümit Karan
Uğur Boral
Deniz Barış
Sadettin Saran
Serhat Akın
Ziya Doğan
İbrahim Toraman
Eren Derdiyok
Ali Gültiken
Önder Turacı
Bülent Korkmaz
Mert Korkmaz
Ümit Özat
Rıza Çalımbay
Ali Eren
Sinan Kaloğlu
DİĞER ALEVİ ÜNLÜLER
Erdal Eren
Yusuf Arslan
Hüseyin İnan (Dede Oğlu İsteseydi Dedelik Yapabilirdi)
Erdal Öz
Ali Rıza Efendi (Atatürk’ün Babası. Balkan Bektaşi Ocağından)
Neyzen Tevfik
Namık Kemal
Esra Erol
Tülin Şahin
Can Tanrıyar
Can Dündar
Rıdvan Akar
Enver Aysever
Esra Ceyhan
Hüseyin Cevahir
Cemil İpekçi (Bizzat NTV’de Söyledi)
Mustafa Süzer
alevisanatcilar.wordpress.com
Mustafa Sandal
Aşkın Nur Yengi
Suavi
Mahsuni Şerif
Müslüm Gürses
Murat Başaran
Tarkan (Hacı Bektaş Derganına baya maddi yardım ve birkaç cemevi yaptırmıştır. Anne Tarafı Alevidir. )
Zerrin Özer
Kerim Tekin
Atiye
Belkıs Akkale
Mustafa Özarslan
Muhlis Akarsu
Barış Akarsu
Arzu Şahin
Ferhat Tunç
Sabahat Akkiraz
Yavuz Top
Erdal Öz
Erdal Erzincan
Emre Saltık
Musa Eroğlu
Yavuz Bingöl
Zara
Dertli Divani
Gülcihan Koç
Kıraç
Ragga Oktay
Haluk Levent
Onur Akın
Hasan & Hüseyin Albayrak
İsmail YK.
Hüseyin Turan
Emekçi
Gülay
Özlem Özdil
Orhan Ölmez
Yonca Evcimik
Yusuf Hayaloğlu
Aşık Gülabi
Ali Ekber Çiçek
Kıvırcık Ali
Abidin Biter
Cem Karaca
Neşet Ertaş
Nesimi Çimen
Ceza
Ali Nurşani
Hasret Gültekin
Sibel Pamuk
Seher Dilova
Feyzullah Çınar
Leman & Sevval Sam
Güler Duman
Cenk Eren
Çelik
Rojin
İntizar
Kenan & Ozan Doğulu
ALEVİ SİYASETÇİLER
Berhan Şimşek
Kamer Genç
İsmail Cem
Kemal Kılıçdaroğlu
Aziz Kocaoğlu
Mehmet Moğultay
Veli Ağbaba
Hüseyin Aygün
Reha Çamuroğlu
Cemal Gürsel
Ufuk Uras
Sebahat Tuncel
Hüseyin Kıvrıkoğlu
Çetin Doğan (Eski Genelkurmay Hareket Baskanı)
Hüseyin Kocadağ
Ayla Akat
Müslim Sarı
Oyuncular
Kemal Sunal (Hatta Bektaşi Soyundan)
Yılmaz Güney
Arda Kural
Şener Şen
Ali Sunal
Ali Sürmeli
Şafak Sezer
Aydan Şener
Mahir İpek
Sümer Tilmaç
Bülent Polat
Arkın Gelembe
Tevfik Gelembe
Sevim Gelembe
Harika Avcı
Engin Günaydın
Binnur Kaya
Mehmet Ali Alabora
Yasemin Yalçın
Avni Yalçın
Hazal Kaya
Nur Aysan
Beren Saat
Kenan Işık
Murat Ünalmış
Olgun Şimşek
Hamdi Alkan (Arap Alevisi)
Bülent İnal
Mustafa Üstündağ
Cezmi Baskın
Fahriye Evcen
Burak Özcivit
Belgüzar Korel
Rojda Demirer
Cem Davran
Tuncel Kurtiz
Cem Yılmaz
Cem Özer
Tuba Büyüküstün
Oya Aydoğan
SPOR DÜNYASINDAN ALEVİLER
Adnan Polat
Aziz Yıldırım (Anne Tarafı Alevidir. Kendisi Ve Kardeşleri Aleviliği Seçmiştir.)
Volkan Demirel
Servet Çetin (Caferi)
Selçuk İnan
Selçuk Şahin
Gökhan Zan
Hasan Şaş (Arap Alevisi.)
Ergün Penbe
Ümit Karan
Uğur Boral
Deniz Barış
Sadettin Saran
Serhat Akın
Ziya Doğan
İbrahim Toraman
Eren Derdiyok
Ali Gültiken
Önder Turacı
Bülent Korkmaz
Mert Korkmaz
Ümit Özat
Rıza Çalımbay
Ali Eren
Sinan Kaloğlu
DİĞER ALEVİ ÜNLÜLER
Erdal Eren
Yusuf Arslan
Hüseyin İnan (Dede Oğlu İsteseydi Dedelik Yapabilirdi)
Erdal Öz
Ali Rıza Efendi (Atatürk’ün Babası. Balkan Bektaşi Ocağından)
Neyzen Tevfik
Namık Kemal
Esra Erol
Tülin Şahin
Can Tanrıyar
Can Dündar
Rıdvan Akar
Enver Aysever
Esra Ceyhan
Hüseyin Cevahir
Cemil İpekçi (Bizzat NTV’de Söyledi)
Mustafa Süzer
alevisanatcilar.wordpress.com
03-23-2016, 11:28 PM
Allah birdir Peygamber Hak
Rabb’ül Alemin’dir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası
Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
“79 yıllık yaşamının 72 yılını görmeyen gözlerine rağmen gönlünde oluşturduğu ayrı bir dünya ile tamamladı. ‘Bir küçük dünyam var içimde benim/ Mihnetim ziynetim bana kafidir’ diyerek yaşadığı çağa tanıklık etti. Gözlerinin karanlığı gönlünün aydınlığını asla etkilemedi; tam tersine dört elle sarıldı hayata. Yüreği insan sevgisiyle dolu, milletini ve memleketini seven, hepimize örnek büyük bir ozandı dedem...”
Kederli ama inadına umutlu bir pazar kahvaltısında buluştuk Aşık Veysel’in torunu sevgili Çiğdem Özer’le... Heyecanlıydı. Çünkü bir gün sonra başlayacak, ustanın sadık yarine kavuşmasının 43. yıldönümü etkinliklerine hazırlanıyordu.
GÖZLERİ GÖRMESE DE GELECEĞİ GÖREBİLEN BİR BARIŞ ELÇİSİYDİ
Dizelerinde adeta bugün yaşadıklarımızı fotoğraflamış deden diye başladım söze...
“O, bugünleri göremedi ama hayatının 72 yılını geçirdiği karanlık dünyada, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görüp çevresine de anlatmaya çalıştı. İşte o karanlığın içindeki aydınlık, bugün de bizlere rehber olmaya devam etmeli.
Soy ve mezhep ayrımcılığına karşı çıkmış, her daim sosyal görüşlü biri olmuş, anlayacağın kimseyi ‘öteki’ saymamış. Gözleri görmese de geleceği görebilen bir barış elçisiymiş...
Allah’ın en önemli parçası olan insana hep insanca bakmış. Mesela hiç Alevi kimliğini ortaya çıkarmamış, çünkü ayrılıkçı düşüncelere karşı her zaman kale gibi durup başkaldırmış. Ta o günlerden bugünleri görmüş diyebiliriz.”
Hani sözün bittiği yer derler ya, işte burası tam da sözün başladığı yerdi aslında...
Herkesin birbirini gözetlediği ama gönül gözüyle görmeyi unuttuğu; sosyal medyadan siyaset sahnesine kadar koca koca laf kalabalıkları arasında tek bir samimi cümleye bile hasret kaldığımız şu günlerde neden bu topraklardan bir Veysel daha çıkmaz diye sormadan edemedim kendime.
BENİM TOPRAĞIM DA MİLLETİME HİZMET ETSİN
Peki bir vasiyeti var mıydı bu modern çağ filozofunun?
“Bu bir vasiyet mi bilmem ama” diye başladı anlatmaya... “Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. Taş kapatır, çimento kapatır, hiç kimse istifade edemez. Benim toprağım da milletime hizmet etsin.
Mezarımda biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı küfürlü içerikürsün bal olsun. Benim orada taşın altında yatmaktan bir istifadem yok, onun için üstümü kapatmayın diyen yüce gönüllü bir dedenin torunlarıyız biz...”
BEATLES SAÇLI KIZILOK VE USKAN AŞIK VEYSEL’E MİSAFİR OLDU
Sohbetin tam da burasında rahmetli Arda Abi’nin (Uskan) anlattığı bir hikaye geldi aklıma... Mekanı cennet olsun, büyük emeği vardır bende...
Zamanın birinde Fikret Kızılok’la beraber Aşık Baba’yı ziyarete giderler. Kızılok, ilk albümünde onun iki şarkısını söylemek için izin isteyecekmiş. Beatles’ın efsane olduğu yıllar...
Onların da saçları uzun tabii; Anadolu insanının hiç alışık olmadığı bir fotoğraf... Yanlarından geçen minibüsteki bir adam başını camdan uzatıp tüüüh diye okkalı bir tükürük fırlatmış bunların suratına. “Eh kaderdir, çekilir” deyip devam etmişler yollarına.
İki gün iki gece ağırlamış henüz 20’lerindeki bu genç adamları büyük ozan. Gitme vakti yaklaştığında Kızılok çıkarmış ağzındaki baklayı: “Üstadım müsaaden olursa ilk albümümde senin iki eserini okumak istiyorum. İki şarkının telifi için şirketten ancak 250 kuruş koparabildim.”
250 KURUŞU ŞİRKETİNE GÖTÜR GAZOZ PARASI YAPSINLAR
Bir kahkaha patlatmış Aşık Veysel: “Oğlum sen al o 250 kuruşu şirketine geri küfürlü içerikür, gazoz parası yapsınlar.
Sesin güzel, istediğin şarkımı kullanabilirsin.”
Her şeyin meta olduğu şu günlerde “Sahip olduğun değil, paylaştığın senindir” sözüne ne güzel bir örnektir bu hikaye.
Masaya Çiğdem’i dinlemek için oturmuştum ama neredeyse ondan daha fazla ben konuşuyordum.
ONLAR HÂLÂ BENİM BULDUĞUM TELİ ARIYORLAR
Köy kahvesindeyken dinlediği bir anı daha anlatmıştı Arda Abi...
Veysel bir gün köy kahvesinde arkadaşlarıyla yarenlik ederken biri dönüp “Emmi, diğer aşıklar sazın sapında dolaşıyorken sen neden tek tele basıp söylüyorsun türkülerini?” diye sormuş. Derin bir iç çekip cevabı yapıştırmış büyük ozan: “Onlar hâlâ benim bulduğum yeri aradıklarından her tele basıyorlar. Bense doğru yeri bulduğum için hep aynı yere basıyorum.”
Ah keşke milletçe o makamı, perdeyi biz de bulabilsek...
Bir gün hepimiz Aşık Veysel’in dilini kullanmayı becerebilirsek, ne terör kalır, ne bu acımasız ötekileştirme, ne de bu kin, nefret ve öfke!
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...post165596
aleviünlüler
Rabb’ül Alemin’dir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası
Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
“79 yıllık yaşamının 72 yılını görmeyen gözlerine rağmen gönlünde oluşturduğu ayrı bir dünya ile tamamladı. ‘Bir küçük dünyam var içimde benim/ Mihnetim ziynetim bana kafidir’ diyerek yaşadığı çağa tanıklık etti. Gözlerinin karanlığı gönlünün aydınlığını asla etkilemedi; tam tersine dört elle sarıldı hayata. Yüreği insan sevgisiyle dolu, milletini ve memleketini seven, hepimize örnek büyük bir ozandı dedem...”
Kederli ama inadına umutlu bir pazar kahvaltısında buluştuk Aşık Veysel’in torunu sevgili Çiğdem Özer’le... Heyecanlıydı. Çünkü bir gün sonra başlayacak, ustanın sadık yarine kavuşmasının 43. yıldönümü etkinliklerine hazırlanıyordu.
GÖZLERİ GÖRMESE DE GELECEĞİ GÖREBİLEN BİR BARIŞ ELÇİSİYDİ
Dizelerinde adeta bugün yaşadıklarımızı fotoğraflamış deden diye başladım söze...
“O, bugünleri göremedi ama hayatının 72 yılını geçirdiği karanlık dünyada, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görüp çevresine de anlatmaya çalıştı. İşte o karanlığın içindeki aydınlık, bugün de bizlere rehber olmaya devam etmeli.
Soy ve mezhep ayrımcılığına karşı çıkmış, her daim sosyal görüşlü biri olmuş, anlayacağın kimseyi ‘öteki’ saymamış. Gözleri görmese de geleceği görebilen bir barış elçisiymiş...
Allah’ın en önemli parçası olan insana hep insanca bakmış. Mesela hiç Alevi kimliğini ortaya çıkarmamış, çünkü ayrılıkçı düşüncelere karşı her zaman kale gibi durup başkaldırmış. Ta o günlerden bugünleri görmüş diyebiliriz.”
Hani sözün bittiği yer derler ya, işte burası tam da sözün başladığı yerdi aslında...
Herkesin birbirini gözetlediği ama gönül gözüyle görmeyi unuttuğu; sosyal medyadan siyaset sahnesine kadar koca koca laf kalabalıkları arasında tek bir samimi cümleye bile hasret kaldığımız şu günlerde neden bu topraklardan bir Veysel daha çıkmaz diye sormadan edemedim kendime.
BENİM TOPRAĞIM DA MİLLETİME HİZMET ETSİN
Peki bir vasiyeti var mıydı bu modern çağ filozofunun?
“Bu bir vasiyet mi bilmem ama” diye başladı anlatmaya... “Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. Taş kapatır, çimento kapatır, hiç kimse istifade edemez. Benim toprağım da milletime hizmet etsin.
Mezarımda biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı küfürlü içerikürsün bal olsun. Benim orada taşın altında yatmaktan bir istifadem yok, onun için üstümü kapatmayın diyen yüce gönüllü bir dedenin torunlarıyız biz...”
BEATLES SAÇLI KIZILOK VE USKAN AŞIK VEYSEL’E MİSAFİR OLDU
Sohbetin tam da burasında rahmetli Arda Abi’nin (Uskan) anlattığı bir hikaye geldi aklıma... Mekanı cennet olsun, büyük emeği vardır bende...
Zamanın birinde Fikret Kızılok’la beraber Aşık Baba’yı ziyarete giderler. Kızılok, ilk albümünde onun iki şarkısını söylemek için izin isteyecekmiş. Beatles’ın efsane olduğu yıllar...
Onların da saçları uzun tabii; Anadolu insanının hiç alışık olmadığı bir fotoğraf... Yanlarından geçen minibüsteki bir adam başını camdan uzatıp tüüüh diye okkalı bir tükürük fırlatmış bunların suratına. “Eh kaderdir, çekilir” deyip devam etmişler yollarına.
İki gün iki gece ağırlamış henüz 20’lerindeki bu genç adamları büyük ozan. Gitme vakti yaklaştığında Kızılok çıkarmış ağzındaki baklayı: “Üstadım müsaaden olursa ilk albümümde senin iki eserini okumak istiyorum. İki şarkının telifi için şirketten ancak 250 kuruş koparabildim.”
250 KURUŞU ŞİRKETİNE GÖTÜR GAZOZ PARASI YAPSINLAR
Bir kahkaha patlatmış Aşık Veysel: “Oğlum sen al o 250 kuruşu şirketine geri küfürlü içerikür, gazoz parası yapsınlar.
Sesin güzel, istediğin şarkımı kullanabilirsin.”
Her şeyin meta olduğu şu günlerde “Sahip olduğun değil, paylaştığın senindir” sözüne ne güzel bir örnektir bu hikaye.
Masaya Çiğdem’i dinlemek için oturmuştum ama neredeyse ondan daha fazla ben konuşuyordum.
ONLAR HÂLÂ BENİM BULDUĞUM TELİ ARIYORLAR
Köy kahvesindeyken dinlediği bir anı daha anlatmıştı Arda Abi...
Veysel bir gün köy kahvesinde arkadaşlarıyla yarenlik ederken biri dönüp “Emmi, diğer aşıklar sazın sapında dolaşıyorken sen neden tek tele basıp söylüyorsun türkülerini?” diye sormuş. Derin bir iç çekip cevabı yapıştırmış büyük ozan: “Onlar hâlâ benim bulduğum yeri aradıklarından her tele basıyorlar. Bense doğru yeri bulduğum için hep aynı yere basıyorum.”
Ah keşke milletçe o makamı, perdeyi biz de bulabilsek...
Bir gün hepimiz Aşık Veysel’in dilini kullanmayı becerebilirsek, ne terör kalır, ne bu acımasız ötekileştirme, ne de bu kin, nefret ve öfke!
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...post165596
aleviünlüler
05-15-2016, 02:58 PM
Oya Aydoğan hayatını kaybetti
Erzincanlı türk sinama oyuncusu Oya Aydoğan ( 59 ) tedavi gördüğü hastanede hakka yürümüştür...Mekanı cennet olsun.
Ünlü sanatçı Oya Aydoğan’dan bu sabah acı haber geldi. Aort damarı yırtılan ve kaldırıldığı hastanede 12 saat süren ameliyat sonrası tedavisi yoğun bakımda uyutularak devam eden Oya Aydoğan hayatını kaybetti. Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu. Oya Aydoğan’ın sevenlerinden twitter’da mesaj yağıyor…
Oya Aydoğan’ın ölüm haberi bu sabah hastaneden gelen açıklama ile duyuruldu. Geçen hafta pazar günü hastaneye kaldırılan 59 yaşındaki ünlü sanatçı Oya Aydoğan bu sabah 7.15’te hayata gözlerini yumdu. Oya Aydoğan 1 haftadır yoğun bakımda tedavi görüyordu. Oya Aydoğan’ın ölüm haberinin ardından sevenlerinden, sanatçı dostlarından başsağlığı mesajlar yağdı… Ünlü sanatçı Oya Aydoğan’ın annesin de yıllar önce yemek yerken rahatsızlanmış ve bir süre sonra vefat etmişti.
Oya Aydoğan’dan acı haber… Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu… Oya Aydoğan’ın ölüm nedenini hastane böyle açıkladı;
Evinde patates kızartması yerken fenalaşan Oya Aydoğan acil olarak hastaneye kaldırılmış, yapılan incelemelerin ardından ünlü oyuncunun aort damarının yırtıldığı anlaşılmıştı. 12 saat süren ameliyata alınan ünlü sanatçı, yaklaşık 94 saat yoğun bakımda uyutulmuştu. Beyninde çok sayıda ödem tespit edilen Aydoğan’ın tedavisine başlanmış, tedaviye yanıt vermeyen Aydoğan uyutulmuştu. Ünlü oyuncu Aydoğan busabah hayatını kaybetti. Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu. Oya Aydoğan’ın sevenlerinden twitter’da mesaj yağıyor…
EN ACI TESADÜF
‘Söylemezsem Olmaz’ programındaki arkadaşı Lerzan Mutlu, Oya Aydoğan’ın annesinin de yıllar önce benzer bir rahatsızlık geçirdiğini anlattı.
Mutlu, “Oya Abla bunu hep anlatırdı. Yemek yerken sapasağlam kadın bir anda yere yığıldı. Ondan sonra da toparalayamadı derdi. Oya Abla annesiyle ilgili hep bunu söylerdi.” dedi.
Hastaneden gelen ilk açıklama
Oya Aydoğan’ın vefatına ilişkin hastaneden de açıklama yapıldı. Açıklama şöyle: “07 Mayıs 2016 Cumartesi gecesi, hastanemiz acil servisine “Akut Asendan Aorta Diseksiyonu” tanısı ile başvurmuş, ameliyat edilmiş ve sonrasında yoğun bakımımızda tedavi altına alınmış olan Sayın Oya Aydoğan’ın sağlık durumu, 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü saat 23.00 itibarı ile, artan beyin ödeminin sonucu olarak daha da bozulmuş, hastamızın tansiyon düşüklüğü tedaviye yanıt vermeyen şekilde seyir göstermeye başlamıştır. Yapılan tüm müdahalelere rağmen, maalesef hastamız 15 Mayıs 2016 Pazar günü sabaha karşı saat 07.15’te vefat etmiştir”
Erzincan’da, 10 Şubat 1957’de doğan Aydoğan, ortaokulu zamanının Fransız kız ortaokulu olan St. Pulcherie’de, liseyi ise St. Michel’de okudu.
Türk sinemasında 1976 yılından beri birçok filmde rol alan Aydoğan, “Dertli Pınar”, “Zeytin Gözlüm”, “Berduşlar”, “Günaha Girme”, “Sevgi Dünyası”, “Unutamadım”, “İkizler Firarda”, “Ağla Anam Ağla”, “Merhamet” gibi sinema filmlerinde, “Fırat”, “Sudan Sebepler”, “Şimdi Onlar Düşünsün” gibi dizilerde rol aldı. Sanatçının, 1989 doğumlu Gurur Aydoğdu isimli bir oğlu bulunuyor.
TWITTER’DA OYA AYDOĞAN İÇİN HÜZÜNLÜ MESAJLAR
Ünlü oyuncu Oya Aydoğan’ın vefatını öğrenen ünlü isimler üzüntülerini sosyal medyadan dile getirdi. İşte Oya Aydoğan’ın ardından ünlü isimlerin duygusal mesajları…
GÜLBEN ERGEN
Başta oğlu Gurur’a ve tüm dostlarına, sevenlerine sabır diliyorum. Yüreğimizin içinde saklayacağız seni Oya Aydoğan.
FULDEN URAS
Hayatımda tanıdığım en iyi kalpli insan canım Oya Aydoğan mekanın nurlarla dolsun başımız sağ olsun
BURAK SAĞYAŞAR
Ahh Oya abla… Mekanın cennet olsun inşallah.. Çok üzüldüm. Allah yakınlarına sabırlar versin. Allah Rahmet Eylesin Oya Aydoğan.
CAN YILMAZ
Oya Aydoğan maalesef vefat etti. Allah rahmet eylesin, sevenlerinin başı sağolsun. Mekanı cennet olsun…
ECE ERKEN
Oya Aydoğan’ı kaybettik… Kendisine Allah’tan rahmet sevenlerine sabIrlar diliyorum, mekanı cennet olsun…
NİLGÜN BELGÜN
Oya Aydoğan’ı kaybetmişiz. Çok üzüldüm Allah rahmet etsin ailesine baş sağlığı diliyorum
GANİ MÜJDE
Oya Aydoğan’ı iyi kalpli güzel kadını kaybettik. Sevenlerin ve sinemamızın başı sağolsun…
HADİSE
Türk sinemamızın efsana ismi Oya Aydoğan verdiği yaşam mücadelesini kaybetmiş… Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum…
OYA AYDOĞAN’IN RAHATSIZLIĞI NEYDİ?
Geçtiğimiz günlerde evinde patates kızarması yerken fenalaşan Oya Aydoğan acil olarak hastaneye kaldırılmıştı. Yapılan incelemelerin ardından aort damarının yırtıldığı anlaşılan ünlü oyuncu hemen ameliyata alınmıştı. 12 saat süren ameliyatın ardından Aydoğan, yoğun bakıma alınmıştı. Yaklaşık 94 saattir yoğun bakımda uyutulan ünlü sanatçının kanaması durdurulmuş ve tansiyonu normale dönmüştü. Beyninde çok sayıda ödem tespit edilen Aydoğan’ın tedavisine başlanmıştı. Yapılan müdahalelerin ardından tedaviye yanıt vermeyen Aydoğan’ın uyutulmaya devam etmesine karar verilmişti.
OYA AYDOĞAN KİMDİR?
-Oya Aydoğan, 10 Şubat 1957 yılında Erzincan’da doğdu. Dört kişilik bir ailenin en küçük üyesi olan Oya Aydoğan’ın çocukluğu Beyoğlu’nda geçti.
-Ortaokulu, Ste. Pulchérie’de, liseye ise Notre dame de Sion’da okudu.Oya Aydoğan sinemaya 1972 yapımı ‘Kabadayılar Kralı’ ile başladı.
-Aydoğan, 1975 yılında ‘Alev Gün’ takma adıyla katıldığı güzellik yarışmasına katıldı.1976 yılında düzenlenen 8. Sinema Artisti Yarışması’nda birincilik ipini göğüsledi.1978 yılında Haluk Ulusoy ile nikah masasına oturan Oya Aydoğan, 4 gün sonra sürpriz bir kararla boşandı.
-80’li yılların başında sahneye çıkmaya başlayan Oya Aydoğan, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Kemal Sunal gibi birbirinden usta isimlerle kamera karşısına geçti. Bursalı gazinocu Tamer Taylan ile uzun süreli biliktelik yaşan Oya Aydoğan, Latif Demirbağ ile ikinci kez nikah masasına oturdu. Çiftin bu evlilikten Gurur adını verdiği bir de oğlu oldu. Oya Aydoğan, uzak kaldığı setlere 2011 yılında Bez Bebek dizisi ile döndü.
-Ünlü oyuncu aynı yıl sunuculuğunu Emel Müftüoğlu ile üstlendiği ‘Şekerli Kahve’ isimli televizyon programı ile izleyici karşısına çıktı.
-2015 yılında romantik komedi türündeki ‘Aşk Nerede’ ile sinemaseverlerin karşısına çıkan usta oyuncu kariyerine 51 sinema filmi, 8 de televizyon dizisi sığdırdı.
http://www.anahaber.gen.tr/oya-aydogan-h...i-kaybetti
Erzincanlı türk sinama oyuncusu Oya Aydoğan ( 59 ) tedavi gördüğü hastanede hakka yürümüştür...Mekanı cennet olsun.
Ünlü sanatçı Oya Aydoğan’dan bu sabah acı haber geldi. Aort damarı yırtılan ve kaldırıldığı hastanede 12 saat süren ameliyat sonrası tedavisi yoğun bakımda uyutularak devam eden Oya Aydoğan hayatını kaybetti. Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu. Oya Aydoğan’ın sevenlerinden twitter’da mesaj yağıyor…
Oya Aydoğan’ın ölüm haberi bu sabah hastaneden gelen açıklama ile duyuruldu. Geçen hafta pazar günü hastaneye kaldırılan 59 yaşındaki ünlü sanatçı Oya Aydoğan bu sabah 7.15’te hayata gözlerini yumdu. Oya Aydoğan 1 haftadır yoğun bakımda tedavi görüyordu. Oya Aydoğan’ın ölüm haberinin ardından sevenlerinden, sanatçı dostlarından başsağlığı mesajlar yağdı… Ünlü sanatçı Oya Aydoğan’ın annesin de yıllar önce yemek yerken rahatsızlanmış ve bir süre sonra vefat etmişti.
Oya Aydoğan’dan acı haber… Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu… Oya Aydoğan’ın ölüm nedenini hastane böyle açıkladı;
Evinde patates kızartması yerken fenalaşan Oya Aydoğan acil olarak hastaneye kaldırılmış, yapılan incelemelerin ardından ünlü oyuncunun aort damarının yırtıldığı anlaşılmıştı. 12 saat süren ameliyata alınan ünlü sanatçı, yaklaşık 94 saat yoğun bakımda uyutulmuştu. Beyninde çok sayıda ödem tespit edilen Aydoğan’ın tedavisine başlanmış, tedaviye yanıt vermeyen Aydoğan uyutulmuştu. Ünlü oyuncu Aydoğan busabah hayatını kaybetti. Oya Aydoğan’ın ölüm haberi sevenlerini yasa boğdu. Oya Aydoğan’ın sevenlerinden twitter’da mesaj yağıyor…
EN ACI TESADÜF
‘Söylemezsem Olmaz’ programındaki arkadaşı Lerzan Mutlu, Oya Aydoğan’ın annesinin de yıllar önce benzer bir rahatsızlık geçirdiğini anlattı.
Mutlu, “Oya Abla bunu hep anlatırdı. Yemek yerken sapasağlam kadın bir anda yere yığıldı. Ondan sonra da toparalayamadı derdi. Oya Abla annesiyle ilgili hep bunu söylerdi.” dedi.
Hastaneden gelen ilk açıklama
Oya Aydoğan’ın vefatına ilişkin hastaneden de açıklama yapıldı. Açıklama şöyle: “07 Mayıs 2016 Cumartesi gecesi, hastanemiz acil servisine “Akut Asendan Aorta Diseksiyonu” tanısı ile başvurmuş, ameliyat edilmiş ve sonrasında yoğun bakımımızda tedavi altına alınmış olan Sayın Oya Aydoğan’ın sağlık durumu, 14 Mayıs 2016 Cumartesi günü saat 23.00 itibarı ile, artan beyin ödeminin sonucu olarak daha da bozulmuş, hastamızın tansiyon düşüklüğü tedaviye yanıt vermeyen şekilde seyir göstermeye başlamıştır. Yapılan tüm müdahalelere rağmen, maalesef hastamız 15 Mayıs 2016 Pazar günü sabaha karşı saat 07.15’te vefat etmiştir”
Erzincan’da, 10 Şubat 1957’de doğan Aydoğan, ortaokulu zamanının Fransız kız ortaokulu olan St. Pulcherie’de, liseyi ise St. Michel’de okudu.
Türk sinemasında 1976 yılından beri birçok filmde rol alan Aydoğan, “Dertli Pınar”, “Zeytin Gözlüm”, “Berduşlar”, “Günaha Girme”, “Sevgi Dünyası”, “Unutamadım”, “İkizler Firarda”, “Ağla Anam Ağla”, “Merhamet” gibi sinema filmlerinde, “Fırat”, “Sudan Sebepler”, “Şimdi Onlar Düşünsün” gibi dizilerde rol aldı. Sanatçının, 1989 doğumlu Gurur Aydoğdu isimli bir oğlu bulunuyor.
TWITTER’DA OYA AYDOĞAN İÇİN HÜZÜNLÜ MESAJLAR
Ünlü oyuncu Oya Aydoğan’ın vefatını öğrenen ünlü isimler üzüntülerini sosyal medyadan dile getirdi. İşte Oya Aydoğan’ın ardından ünlü isimlerin duygusal mesajları…
GÜLBEN ERGEN
Başta oğlu Gurur’a ve tüm dostlarına, sevenlerine sabır diliyorum. Yüreğimizin içinde saklayacağız seni Oya Aydoğan.
FULDEN URAS
Hayatımda tanıdığım en iyi kalpli insan canım Oya Aydoğan mekanın nurlarla dolsun başımız sağ olsun
BURAK SAĞYAŞAR
Ahh Oya abla… Mekanın cennet olsun inşallah.. Çok üzüldüm. Allah yakınlarına sabırlar versin. Allah Rahmet Eylesin Oya Aydoğan.
CAN YILMAZ
Oya Aydoğan maalesef vefat etti. Allah rahmet eylesin, sevenlerinin başı sağolsun. Mekanı cennet olsun…
ECE ERKEN
Oya Aydoğan’ı kaybettik… Kendisine Allah’tan rahmet sevenlerine sabIrlar diliyorum, mekanı cennet olsun…
NİLGÜN BELGÜN
Oya Aydoğan’ı kaybetmişiz. Çok üzüldüm Allah rahmet etsin ailesine baş sağlığı diliyorum
GANİ MÜJDE
Oya Aydoğan’ı iyi kalpli güzel kadını kaybettik. Sevenlerin ve sinemamızın başı sağolsun…
HADİSE
Türk sinemamızın efsana ismi Oya Aydoğan verdiği yaşam mücadelesini kaybetmiş… Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum…
OYA AYDOĞAN’IN RAHATSIZLIĞI NEYDİ?
Geçtiğimiz günlerde evinde patates kızarması yerken fenalaşan Oya Aydoğan acil olarak hastaneye kaldırılmıştı. Yapılan incelemelerin ardından aort damarının yırtıldığı anlaşılan ünlü oyuncu hemen ameliyata alınmıştı. 12 saat süren ameliyatın ardından Aydoğan, yoğun bakıma alınmıştı. Yaklaşık 94 saattir yoğun bakımda uyutulan ünlü sanatçının kanaması durdurulmuş ve tansiyonu normale dönmüştü. Beyninde çok sayıda ödem tespit edilen Aydoğan’ın tedavisine başlanmıştı. Yapılan müdahalelerin ardından tedaviye yanıt vermeyen Aydoğan’ın uyutulmaya devam etmesine karar verilmişti.
OYA AYDOĞAN KİMDİR?
-Oya Aydoğan, 10 Şubat 1957 yılında Erzincan’da doğdu. Dört kişilik bir ailenin en küçük üyesi olan Oya Aydoğan’ın çocukluğu Beyoğlu’nda geçti.
-Ortaokulu, Ste. Pulchérie’de, liseye ise Notre dame de Sion’da okudu.Oya Aydoğan sinemaya 1972 yapımı ‘Kabadayılar Kralı’ ile başladı.
-Aydoğan, 1975 yılında ‘Alev Gün’ takma adıyla katıldığı güzellik yarışmasına katıldı.1976 yılında düzenlenen 8. Sinema Artisti Yarışması’nda birincilik ipini göğüsledi.1978 yılında Haluk Ulusoy ile nikah masasına oturan Oya Aydoğan, 4 gün sonra sürpriz bir kararla boşandı.
-80’li yılların başında sahneye çıkmaya başlayan Oya Aydoğan, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Kemal Sunal gibi birbirinden usta isimlerle kamera karşısına geçti. Bursalı gazinocu Tamer Taylan ile uzun süreli biliktelik yaşan Oya Aydoğan, Latif Demirbağ ile ikinci kez nikah masasına oturdu. Çiftin bu evlilikten Gurur adını verdiği bir de oğlu oldu. Oya Aydoğan, uzak kaldığı setlere 2011 yılında Bez Bebek dizisi ile döndü.
-Ünlü oyuncu aynı yıl sunuculuğunu Emel Müftüoğlu ile üstlendiği ‘Şekerli Kahve’ isimli televizyon programı ile izleyici karşısına çıktı.
-2015 yılında romantik komedi türündeki ‘Aşk Nerede’ ile sinemaseverlerin karşısına çıkan usta oyuncu kariyerine 51 sinema filmi, 8 de televizyon dizisi sığdırdı.
http://www.anahaber.gen.tr/oya-aydogan-h...i-kaybetti
06-14-2016, 02:31 AM
Oya Aydoğan’ın arkasından konuşmak…
Bizim toplumda “ölünün arkasından konuşulmaz”, daha doğrusu kötü konuşulmaz; bu, yazılı olmayan toplumsal bir kuraldır. Ataerkil toplum yapısı ve İslam buna izin vermez. Tehlikeli bir alandır ölünün arkasından konuşmak. Ama bu konuşma şekli elbette olumlu ise buna karşı bir duruş sergilenmez toplumda. Eğer bir ölünün ardından söz edilecekse methiyeler düzülmelidir. Her görmeyeni badem gözlü yapmak toplumsal bir ödev, toplumsal bir görevdir. “Ölünün arkasından konuşulmaz” içtihadı olumsuz konuşulacaksa bir dokunulmazlık halesi çevreler merhumu. Her ölen günahlarından arınır, her ölü cennete gider, yaptığı hatalar, günahlar, kötülükler, aptallıklar unutulur, pirüpak olur.
Geride bıraktığımız günlerde Yeşilçam Sineması’nın ünlü oyuncusu 59 yaşındaki Oya Aydoğan, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Haydi, gelin tehlikeli sulara girip tüm kamuoyunun ve medyanın ağız birliği etmişçesine badem gözlü ilan ettiği Oya Aydoğan’ın arkasından konuşalım. Aydoğan, Alevi olduğunu yıllarca saklayıp 2004 yılında bir röportajında ağzından kaçırmıştı. Eminim bu yazıyı okuyan birçok kişinin bu röportajdan haberi yoktur ve Oya Aydoğan’ın Alevi olduğunu bilmiyordur. Nereden bilsin ki cenazesi bir cem evinden değil Levent Afet Yolal Camii’nden kaldırıldı. Haydi diyelim yıllarca iş bulamam dedi, film çevirtmezler dedi, hattâ can korkusu da yaşadı. Malum, bu ülkede sırf Alevi diye Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta Gazi Mahallesi’nde onlarca insan katledildi. Böyle bir ülkede Ermeniler gibi, Rumlar gibi, Yahudiler gibi, Kürtler gibi Aleviler de hor görüldü, aşağılandı, katledildi, işkencelere maruz kaldı. Bu ülkede Sünni bir Türk değilseniz vay hâlinize. Tüm bu korkular bir azınlık üyesi için gayet normal. Haksız ve acımasız şekilde eleştirmeyelim… diyorum ama birden şu ayrıntı aklıma geliyor; Rahmetli oyuncu Oya Aydoğan’ın filmografisine baktığımızda “çok özel” bir filmde oynadığını görüyoruz; “Güneş Ne Zaman Doğacak?”
1978’de Kahramanmaraş’ta solcu-Alevi yurttaşlarımıza yönelik olarak gerçekleşen katliamın fitili, 19 Aralık’ta Çiçek Sineması’nın bombalanmasıyla ateşlenmişti. Sinemada gösterilmekte olan film “Güneş Ne Zaman Doğacak”tı. Oya Aydoğan’ın, Cüneyt Arkın ile başrolünü paylaştığı bu film 1977 yapımı olmasına ve gösterimden kalkmış olmasına rağmen, 1978 sonlarında Maraş’ta gösterilmesine karar verilmiştir. 16 Aralık’ta Maraş’ın Boğazkesen, Kanlıdere, Uzunoluk ve Kale caddelerinin kesiştiği noktada yer alan ve PTT ile CHP binalarına yakın olduğu bilinen Çiçek Sineması’nda gösterilmeye başlanır. 19 Aralık Salı günü seans saat 20:00’de başlamıştır. Anti-komünist bir film olan “Güneş Ne Zaman Doğacak”ın sonlarına doğru tesiri az bir patlama yaşanır. 30-40 kişilik Ülkü Ocağı’na bağlı bir grup, bombanın solcular tarafından atıldığını öne sürmüş, sinema salonundan ayrılan öfkeli kalabalık “Müslüman Türkiye”, “Milliyetçi Türkiye”, “Başbuğ Türkeş”, “Komünistler Moskova’ya” ve “Katil İktidar” olarak kayıtlara geçen bir dizi slogan eşliğinde yürüyüşe geçmiştir.
Maraş Katliamı’nın ateşlenen ilk fitili olarak değerlendirilen “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin oynatıldığı Çiçek Sinema Salonu’nda yaşanan bu hadisenin ardından, 21 Aralık’ta sol görüşlü Hacı Çolakve Mustafa Yüzbaşıoğlu isimli iki öğretmen silahlı saldırı sonucu öldürülmüş, öğretmenlerin 22 Aralık’ta kaldırılacak olan cenazesinde sağ ve sol gruplar arasında gerginlik yaşanmıştır. Alevilerin çoğunlukta yaşadığı mahallelere ve köylere tam yedi gün süren saldırılar düzenlenmiş ve önceden işaretlendiği bilinen çok sayıda ev tahrip edilmiş, resmî rakamlara göre 150 Alevi öldürülmüş, Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yıkılmış, 100’ün üzerinde dükkân yağmalanmış ve tahrip edilmiştir. 23 yıl süren dava sonucunda 22 kişi idam edilmiş, yedi kişi müebbet hapis cezasına çarptırılmış, 321 kişi bir ila 24 ay arası hapis cezasına çarptırılmış ve katliamda önemli rol oynadığı tahmin edilen 68 kişiye hiçbir zaman ulaşılamamıştır.
Peki, tarihimizdeki en kanlı katliamlardan biri olan onlarca Alevi yurttaşın katledildiği Maraş Katliamı’nın fitilini ateşleyen bu anti-komünist kaba propaganda filminde oynadığı için “Alevi” Oya Aydoğan (Cüneyt Arkın’ı hem sağcı duruşu hem de yazımızın konusu olmadığı için es geçiyorum) bir özeleştiri vermiş midir? Ya da haydi bunu da geçelim onlarca yıl o kadar gazetede, o kadar televizyonda yaptığı röportajlarda bu katliamdan dolayı üzgün olduğunu, bu katliamda kendisinin de az da olsa sorumlu olduğunu, özür dilediğini duydunuz mu, okudunuz mu? Hayır. O zaman biz de arkasından “hayırla konuşmayız”. Hem zaten Karl Marx’ın güzel bir sözü var bilirsiniz; “Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için ‘insanlığın acılarına sırt çevirmen’ ve yalnızca kendi postuna özen göstermen yeterlidir.”
*Gazeteci/ Yazar
@_MehmetUtku
taraf.com
Bizim toplumda “ölünün arkasından konuşulmaz”, daha doğrusu kötü konuşulmaz; bu, yazılı olmayan toplumsal bir kuraldır. Ataerkil toplum yapısı ve İslam buna izin vermez. Tehlikeli bir alandır ölünün arkasından konuşmak. Ama bu konuşma şekli elbette olumlu ise buna karşı bir duruş sergilenmez toplumda. Eğer bir ölünün ardından söz edilecekse methiyeler düzülmelidir. Her görmeyeni badem gözlü yapmak toplumsal bir ödev, toplumsal bir görevdir. “Ölünün arkasından konuşulmaz” içtihadı olumsuz konuşulacaksa bir dokunulmazlık halesi çevreler merhumu. Her ölen günahlarından arınır, her ölü cennete gider, yaptığı hatalar, günahlar, kötülükler, aptallıklar unutulur, pirüpak olur.
Geride bıraktığımız günlerde Yeşilçam Sineması’nın ünlü oyuncusu 59 yaşındaki Oya Aydoğan, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Haydi, gelin tehlikeli sulara girip tüm kamuoyunun ve medyanın ağız birliği etmişçesine badem gözlü ilan ettiği Oya Aydoğan’ın arkasından konuşalım. Aydoğan, Alevi olduğunu yıllarca saklayıp 2004 yılında bir röportajında ağzından kaçırmıştı. Eminim bu yazıyı okuyan birçok kişinin bu röportajdan haberi yoktur ve Oya Aydoğan’ın Alevi olduğunu bilmiyordur. Nereden bilsin ki cenazesi bir cem evinden değil Levent Afet Yolal Camii’nden kaldırıldı. Haydi diyelim yıllarca iş bulamam dedi, film çevirtmezler dedi, hattâ can korkusu da yaşadı. Malum, bu ülkede sırf Alevi diye Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta Gazi Mahallesi’nde onlarca insan katledildi. Böyle bir ülkede Ermeniler gibi, Rumlar gibi, Yahudiler gibi, Kürtler gibi Aleviler de hor görüldü, aşağılandı, katledildi, işkencelere maruz kaldı. Bu ülkede Sünni bir Türk değilseniz vay hâlinize. Tüm bu korkular bir azınlık üyesi için gayet normal. Haksız ve acımasız şekilde eleştirmeyelim… diyorum ama birden şu ayrıntı aklıma geliyor; Rahmetli oyuncu Oya Aydoğan’ın filmografisine baktığımızda “çok özel” bir filmde oynadığını görüyoruz; “Güneş Ne Zaman Doğacak?”
1978’de Kahramanmaraş’ta solcu-Alevi yurttaşlarımıza yönelik olarak gerçekleşen katliamın fitili, 19 Aralık’ta Çiçek Sineması’nın bombalanmasıyla ateşlenmişti. Sinemada gösterilmekte olan film “Güneş Ne Zaman Doğacak”tı. Oya Aydoğan’ın, Cüneyt Arkın ile başrolünü paylaştığı bu film 1977 yapımı olmasına ve gösterimden kalkmış olmasına rağmen, 1978 sonlarında Maraş’ta gösterilmesine karar verilmiştir. 16 Aralık’ta Maraş’ın Boğazkesen, Kanlıdere, Uzunoluk ve Kale caddelerinin kesiştiği noktada yer alan ve PTT ile CHP binalarına yakın olduğu bilinen Çiçek Sineması’nda gösterilmeye başlanır. 19 Aralık Salı günü seans saat 20:00’de başlamıştır. Anti-komünist bir film olan “Güneş Ne Zaman Doğacak”ın sonlarına doğru tesiri az bir patlama yaşanır. 30-40 kişilik Ülkü Ocağı’na bağlı bir grup, bombanın solcular tarafından atıldığını öne sürmüş, sinema salonundan ayrılan öfkeli kalabalık “Müslüman Türkiye”, “Milliyetçi Türkiye”, “Başbuğ Türkeş”, “Komünistler Moskova’ya” ve “Katil İktidar” olarak kayıtlara geçen bir dizi slogan eşliğinde yürüyüşe geçmiştir.
Maraş Katliamı’nın ateşlenen ilk fitili olarak değerlendirilen “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin oynatıldığı Çiçek Sinema Salonu’nda yaşanan bu hadisenin ardından, 21 Aralık’ta sol görüşlü Hacı Çolakve Mustafa Yüzbaşıoğlu isimli iki öğretmen silahlı saldırı sonucu öldürülmüş, öğretmenlerin 22 Aralık’ta kaldırılacak olan cenazesinde sağ ve sol gruplar arasında gerginlik yaşanmıştır. Alevilerin çoğunlukta yaşadığı mahallelere ve köylere tam yedi gün süren saldırılar düzenlenmiş ve önceden işaretlendiği bilinen çok sayıda ev tahrip edilmiş, resmî rakamlara göre 150 Alevi öldürülmüş, Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yıkılmış, 100’ün üzerinde dükkân yağmalanmış ve tahrip edilmiştir. 23 yıl süren dava sonucunda 22 kişi idam edilmiş, yedi kişi müebbet hapis cezasına çarptırılmış, 321 kişi bir ila 24 ay arası hapis cezasına çarptırılmış ve katliamda önemli rol oynadığı tahmin edilen 68 kişiye hiçbir zaman ulaşılamamıştır.
Peki, tarihimizdeki en kanlı katliamlardan biri olan onlarca Alevi yurttaşın katledildiği Maraş Katliamı’nın fitilini ateşleyen bu anti-komünist kaba propaganda filminde oynadığı için “Alevi” Oya Aydoğan (Cüneyt Arkın’ı hem sağcı duruşu hem de yazımızın konusu olmadığı için es geçiyorum) bir özeleştiri vermiş midir? Ya da haydi bunu da geçelim onlarca yıl o kadar gazetede, o kadar televizyonda yaptığı röportajlarda bu katliamdan dolayı üzgün olduğunu, bu katliamda kendisinin de az da olsa sorumlu olduğunu, özür dilediğini duydunuz mu, okudunuz mu? Hayır. O zaman biz de arkasından “hayırla konuşmayız”. Hem zaten Karl Marx’ın güzel bir sözü var bilirsiniz; “Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için ‘insanlığın acılarına sırt çevirmen’ ve yalnızca kendi postuna özen göstermen yeterlidir.”
*Gazeteci/ Yazar
@_MehmetUtku
taraf.com
07-24-2016, 01:58 AM
Oya Aydoğan'ın Cemevi Vasiyeti Gerçekleşmedi mi?
Star gazetesi yazarı Ersoy Dede, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden sinema oyuncusu Oya Aydoğan'ın cemevinden uğurlanmak istediğini belirtti.
Gazeteci Ersoy Dede, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Oya Aydoğan'ın cami yerine cemevinden uğurlanmayı vasiyet ettiğini ancak bu vasiyetinin gerçekleştirilmemiş olabileceğini yazdı.
İşte Ersoy'un o yazısı;
" Oya Aydoğan'ın cenazesi, Levent Camii'nde kılınan cenaze namazıyla kaldırıldı biliyorsunuz..
Hemen peşinden sanat camiasının yakından tanıdığı bir isim olan Sisi'nin (Seyhan Soylu) bir açıklaması yansıdı..
"OYA AYDOĞAN CEMEVİ'Nİ VASİYET ETMİŞTİ"
Sisi mealen diyordu ki; ".. Oya Aydoğan Cemevi'ni vasiyet etmişti.."
Bu doğru olabilir mi acaba geçmiş mülakatlarını çıkarttırdım arşivden..
01/08/2012'de Radikal'den İpek İzci'ye verdiği bir mülakat, Sisi'nin anlattıklarıyla örtüşüyor..
Bundan 4 sene evvel şöyle demiş meğer Oya Aydoğan;
"... Aleviliği ile iftihar eden bir insanım.... Dede torunuyum..."
Bunu bu kadar yüksek perdeden ilan eden birinin cenazesi için,
Cami yerine Cemevi vasiyet etmesi daha akla yakın geliyor..
Bilgi sahibi değilim..
Ama acaba ailesi, Levent Camii'ndeki sosyetik show'un yanısıra, sessiz sedasız bir de cemevi töreni tertiplemiş olabilir..
Yapmadılarsa bu açıdan bu mesele tartışılır gibi geliyor bana.."
haberler.com
Star gazetesi yazarı Ersoy Dede, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden sinema oyuncusu Oya Aydoğan'ın cemevinden uğurlanmak istediğini belirtti.
Gazeteci Ersoy Dede, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Oya Aydoğan'ın cami yerine cemevinden uğurlanmayı vasiyet ettiğini ancak bu vasiyetinin gerçekleştirilmemiş olabileceğini yazdı.
İşte Ersoy'un o yazısı;
" Oya Aydoğan'ın cenazesi, Levent Camii'nde kılınan cenaze namazıyla kaldırıldı biliyorsunuz..
Hemen peşinden sanat camiasının yakından tanıdığı bir isim olan Sisi'nin (Seyhan Soylu) bir açıklaması yansıdı..
"OYA AYDOĞAN CEMEVİ'Nİ VASİYET ETMİŞTİ"
Sisi mealen diyordu ki; ".. Oya Aydoğan Cemevi'ni vasiyet etmişti.."
Bu doğru olabilir mi acaba geçmiş mülakatlarını çıkarttırdım arşivden..
01/08/2012'de Radikal'den İpek İzci'ye verdiği bir mülakat, Sisi'nin anlattıklarıyla örtüşüyor..
Bundan 4 sene evvel şöyle demiş meğer Oya Aydoğan;
"... Aleviliği ile iftihar eden bir insanım.... Dede torunuyum..."
Bunu bu kadar yüksek perdeden ilan eden birinin cenazesi için,
Cami yerine Cemevi vasiyet etmesi daha akla yakın geliyor..
Bilgi sahibi değilim..
Ama acaba ailesi, Levent Camii'ndeki sosyetik show'un yanısıra, sessiz sedasız bir de cemevi töreni tertiplemiş olabilir..
Yapmadılarsa bu açıdan bu mesele tartışılır gibi geliyor bana.."
haberler.com
08-27-2016, 02:42 AM
Aristo’nun hocası Yeşilçam’dan çıktı - İhsan Yüce
Resimler çizdi, heykeller yaptı ancak kimse görmedi.150’den fazla filmde imzası var. Kibar Feyzo gibi köşe taşı bir filmin senaryosunu kaleme aldı. Şiirler yazdı, ‘şairlere haksızlık olmasın’ diye yayınlamadı. Ama bir tanesini biliyoruz. Güzel gecelerinde Aristo’ya hocalık yaptığını da o şiirden öğrendik.
1991 yılının mayıs ayı. Üsküdar Doğancılar Camii’nde cenaze için toplananlar arasında Can Yücel de vardır. Gerisini oyuncu Yusuf Ekşi’den dinleyelim:
“Caminin avlusunda bekliyorduk. Namaz kılınınca Karacaahmet Mezarlığı’na gidecektik. O ara, arkadaşlardan biri ‘Yusuf, Can ağabey gitmek istiyor… Üsküdar’a kadar arabayla bırak da gel…’ diye seslendi. Can ağabey yavaş yavaş Doğancılar’dan aşağı doğru gidiyordu. Onu arabaya aldım, yola koyulduk. Şaşırdım. ‘Yahu ağabey, merak ettim, mezarlığa niye gelmedin?’ diye sorunca ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu?’ diye karşılık verdi.”
Üsküdar Meydanı’na inince bir meyhaneye oturur Can Yücel ve o gün kadim dostu İhsan Yüce için kaldırır kadehini.
İhsan Yüce’nin hayatı, Türkiye’nin hikayesi gibidir. 62 yıllık ömründe hepimizin hikayesini anlatmıştır ama onun hikayesini anlatan henüz çıkmadı.
[b]‘KIZILLAR BİZİ ORADA KOVALADI BURADA YAKALADI’[/b]
Oda TV’de yazılar kaleme alan Barış Zeren’in dayısıdır. Zeren, ‘Dayım İhsan Yüce’ adlı yazısında şunları anlatıyor: “İhsan Yüce, Kafkasya Dağıstan göçmeni yedi çocuklu ailenin üç oğlundan biriydi. Aile, Ekim İhtilali’nden sonra Türkiye’ye geliyor, önce Elazığ’a, derken İzmir’e yerleşiyor. Sonraları, istikrarlı bir Menderesçi olan anneannem, özellikle dayılarım ve annemdeki koyu sol sempatisini gördükçe ‘Kızıllar bizi orada kovaladı, burada yakaladı!’ yollu sitem edermiş.”
İhsan Yüce Salacak’taki evinde kızı Aslı Yüce ve yeğeni Barış Zeren’le birlikte.
Onlarca filmini izlemiş olmasına rağmen çoğu kişinin fotoğrafını görmeden kim olduğunu bilemediği fotoğrafını görünce de, “Aaaa o muymuş…” demekten kendini alamadığı İhsan Yüce’nin sıra dışı hikayesi Elazığ’da başlıyor. Ailesi daha sonra İzmir’e taşınınca Atatürk Lisesi’ni ardından İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitiriyor.
Bir süre özel şirketlerde muhasebecilik yapsa da bu işlerin kendine göre olmadığını anladığında tiyatroya yöneliyor. 1952’de İzmir’de Halk ve Çocuk Tiyatrosu’na katılır. Ardından bir sezonluk ömrü olan Bizim Tiyatro’yu kurar. 1965-1966 arasında Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda çalışır.
DOSTOYEVSKİ VE CHAPLIN
1968 yılında üç arkadaşı ile birlikte kurduğu Ankara Drama Tiyatrosu ses getiren işlere imza atar. İhsan Yüce, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Charlie Chaplin’in trajik son dönem filmi Sahne Işıkları’nı tiyatroya uyarlayarak sergiler.
Bu oyunlar o dönem büyük ilgi görür ama Ankara Drama Tiyatrosu’nun ömrü de uzun olmaz ve İhsan Yüce sahne çalışmalarını Gen-Ar, Arena ve Direklerarası tiyatrolarında sürdürür.
ERTEM EĞİLMEZ’LE İLK FİLM
Sinema deneyimi Altın Yumru filmi ile başlar. Ardından Ertem Eğilmez’in yönettiği Senede Bir Gün, Bir Millet Uyanıyor, Sürtüğün Kızı gibi filmlerde rol alır.
Sonra Aslıer Film Şirketi’ni kurar ve senaryolar yazmaya başlar. Kimi kaynaklara göre 125, kimine göre 140 kimine göreyse 150’den fazla filmde rol almış, 28 filmin senaryosunu yazmış, 6 filmde de yönetmen olarak kamera arkasına geçmiştir.
Hayat Cehennemi, İhsan Yüce’nin senaryosunu yazdığı ilk filmdir.
‘Aldığı ödüller’ bahsini bir kenara bırakarak devam edelim. İhsan Yüce’nin yazdığı senaryolar, Türkiye popüler kültür tarihinde çok önemli bir yer tutar.
Kendisiyle birlikte Aytaç Arman ve Danyal Topatan’ın rol aldığı Hayat Cehennemi–Hiç adlı filmin hem senaristi hem de yönetmenidir.
AĞRI DAĞI’NIN GAZABI’NDAN ZIMBALA BEHÇET’E
Zeki Ökten’in yönettiği 1973 yapımı Ağrı Dağı’nın Gazabı filminin senaryosu da ona aittir. Sonra krize giren Yeşilçam’da seks filmleri furyası başlar. Ekmek parası derdine 1975 yılında Zımbala Behçet, Çin İşi Japon İşi, Vur Tatlım, Ye Beni Mahmut gibi filmlerin senaryosunu yazar.
1970’lerin ikinci yarısıyla birlikte Türkiye toplumsal ve siyasal alanda büyük bir dönüşüm geçirir, Yılmaz Güney sinemada yeni bir çığır açarken, popüler filmlerde de ciddi bir nitelik değişimi gözlenir.
İhsan Yüce bu değişime imza atan en önemli isimlerden biridir.
FARELER’DEN KİBAR FEYZO’YU YARATTI
Jeneriğinde adının kocaman harflerle yer almasına rağmen, aynı zamanda Müjde Ar’ın canlandırdığı Gülo’nun babası Hacı Hüso’yu oynadığı Kibar Feyzo’nun senaryosunun ona ait olduğunu bir çok kişi bilmez.
Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Kibar Feyzo, toplumsal, siyasal, dinsel eleştiriyi komediyle buluşturan Türk sinemasının köşe taşı filmlerinden biri olacaktır.
İhsan Yüce öykücü Osman Şahin’in Yel Değirmeni adlı kitabında yer alan Fareler öyküsünü harika diyaloglarla sinemaya uyarlayarak Kibar Feyzo’yu yaratmıştır.
Erden Kıral’ın ilk uzun metrajlı filmi olan Tarık Akan ve Meral Orhansoy’un rol aldığı 1978 tarihli Kanal’ın senaryosunu da o yazmıştır.
DUY KALBİMİN FERYADINI
Aynı zamanda yönetmeni olduğu Yunus Bülbüllü arabesk filmi Duy Kalbimin Feryadı’nın yanı sıra Bir Umut Uğruna, 80’li yıllarda çekilen Islak Güneş, Çarıklı Milyoner, Sosyete Şaban, İnatçı gibi filmlerin de senaryolarını kaleme almıştır. 1990 yapımı Bir Avuç Sevgi’nin senaryosu da ona aittir.
Bu biyografide fotoğralarına da yer verdiğimize göre rol aldığı filmlerden ve ne tür karakterleri nasıl canlandırdığından bahsetmezsek bir şeyleri eksik bırakmış olmayız sanırım.
Zira Çöpçüler Kralı’ndan Fatmagülün Suçu Ne’ye, Parmak Damgası’ndan Erkek Güzeli Sefil Bilo’ya, Neşeli Günler’den Sultan’a bir çok filmde kimisi birbirinin aynı kimiyse çok farklı karakterler olarak çıkar karşımıza.
ÇOĞU FİLMDE DİŞLERİ EKSİK ÇIKTI KARŞIMIZA
Hayatımıza bu kadar çok girmiş olmasına rağmen hakkında çok az şey bildiğimiz İhsan Yüce ömrünün uzun dönemini Üsküdar Salacak’ta kirada geçirdi. Filmlerinin çoğunda onu sigaradan sararmış ve eksik dişleriyle görmüşüzdür! Bir ihmal midir, yoksulluktan mıdır yoksa dişçi korkusundan mı bilinmez ama bir çok filmde eksik ön dişleriyle gülümser bize.
Yoksulluktan olduğunu düşünmemiz için elimizde en azından bir neden var. Yusuf Ekşi sinemaya merak sardığında İhsan Yüce’den şu nasihatı aldığını aktarıyor:
“Bak, ben senaryo yazıyorum, tiyatro yapıyor, sinemada oynuyorum ama hâlâ kiralarda sürünüyorum… Böyle olmamak için, başta para kazanacak başka işin olsun. Sinemayı hobi olarak yapmanı tavsiye ederim.”
‘YAMA YAMA’ VE ÇEHOV-DOSTOYEVSKİ
Yeğeni Barış Zeren onu İngilizce’de “self-made man” yani ‘Kendi kendini yapmış insan’ olarak tanımlıyor:
“Bütün o düzen dışılığı ona buralara özgü hafif bir bohemlik katmış olabilir. Sanatının, kızının ve yakın çevresinin, özellikle de Salacak’ı şenlendiren dost meclisinin varlığı ruhunu doyurmaya yetiyordu. Çilingir sofraları bir şölendi. Gerçekten de bu ‘İhsan Baba’ masalarını müdavimlerinden dinlemek gerek; entelektüel, siyasal tartışmaların kahkahalarla, 9/8’lik ‘yama yama yama, ayakkabı alacağım sana’ şarkılarına karıştığı ortamları ben daha çok bu eğlenceli kısmıyla anımsıyorum. Salacak sahilindeki balıkçı kahvesi, sanatçı arkadaşlarından, doktorlardan, üniversite öğrencilerinden oluşan renkli bir insan topluluğu ve bu masalardan nasibime düşen ilk Çehov ile Dostoyevski kitapları da cabası.”
ARTİST OLMANIN İLK ŞARTI
Barış Zeren, oyuncu olmaya karar verdiğinde(!) dayısının ne yaptığını da anlatıyor: “Bir keresinde okuldan iyice sıkılmışım, ya futbolcu olacağım ya ‘artist’. İhsan Yüce’ye, ‘Dayı beni de artist yapsana’ dedim. Başrol istiyorum mümkünse. ‘E ağla bakalım bir’ dedi, ‘Ağlamadan olmuyor mu?’ ‘Ülen, artist olacaksan önce ağla dendiği an ağlayacaksın…’ Durup dururken ağlamak aklıma yatmadı, artist de olamadım.”
Senaryosunu yazdığı filmlerde 1970’lı yıllarda yükselen sosyalist hareketin etkileri görülür. Ağaları ve yoksul köylülerı, şehirlerde yükselen işçi eylemlerini, din sömürüsü üzerinden nüfuz ve kazanç edinen din tüccarlarını çarpıcı diyaloglarla perdeye yansıtır.
‘FAŞO NE DEMEK LA’ ve 141-142
“Kibar Feyzo”da Maho Ağa’nın (Şener Şen), duvara ‘Faşo ağa’ yazan Feyzo’ya (Kemal Sunal) sorduğu “Faşo ne demek la?” sorusu ve aldığı yanıt…
Yine bu filmde Maho Ağa’nın “Ula şurda 141-142 başsınız, valla sataram ha köyü!” sözü, Türk Ceza Kanunu’nun o dönem aydın ve sanatçısının hapse girmesine dayanak olan 141. ve 142. maddelerine ustaca yapılan göndermelerdir.
‘ONLAR SENDİKALIYSA BEN DE HARRANLIYAM’
Filmde sendikalaşmanın önemine ilişkin de çarpıcı bir diyalog vardır. Başlık parası için amelelik yapan Kemal Sunal, yövmiye dağıtılırken önünde bekleyene kendisinden daha fazla ücret verildiğini öğrenince duruma itiraz eder. Ücretleri dağıtan görevli, “Onlar sendikalı” deyince Feyzo, “Onlar sendikalıysa ben de Harranlıyam” diye tavrını koyar.
Feyzo şehre inince faşizmin yanı sıra ‘genel grev’, ‘Dev-Genç’ gibi kavramlarla da tanışır.
’26 BAŞ İHTİYAR BEDAVA’
Yine senaryosunu yazdığı Şark Bülbülü’nde Zılfo Ağa ile köyünü satan bir önceki ağa ve muhtar arasında şu konuşma geçer:
Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş): Köyli borcini nasil ödii?
Muhtar (İhsan Yüce): Sen emrettiğin zaman ağam. Her daim bunları borçlu bırak ki , her istediğini yaptırasın!
Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş): Dooru diyisen Halil beg …
Şark Bülbülü’nde ağa köyü satarken ise şöyle bir hesap yapar:
– 210 baş inek ve öküz 10 bin liradan 2 milyon 100 bin lira,
– 900 baş koyun 1000’er liradan 900 bin
– 96 baş kadın 5 er yüz liradan 48 bin lira
– 78 baş erkek 100’e liradan 7 bin 800 lira
– 220 baş küçük çocuk 50’şer liradan 11 bin lira
– 26 baş ihtiyar bedavadan hediyesi olup toplam 5 milyon lira…
RESİM VE HEYKEL ÇALIŞMALARI GÜN YÜZÜNE ÇIKMADI
Hakkında yazılmış az sayıdaki yazıların tümünde sinemanın dışında resim ve heykelle uğraşıp şiirler yazdığı bilgisi de yer alıyor. Ancak, bu resim ve heykellerin hiç birisi gün yüzüne çıkmış değil.
Şiirlerini ise ‘şairlere saygısızlık olur’ diyerek hiç yayınlamadığı söylenir.
Mazlum Çimen’in harika müziği ve Mümtaz Sevinç’in sesiyle hafızalara kazanan ‘Ekmek Şarap Sen ve Ben’ dışında yazdığı şiirleri yakınları dışında kimse bilmiyor.
1991 yılının 11 Mayıs’ında Salacak’ta ailesiyle birlikte yaşadığı küçük bahçeli eski bir evde, kalp krizi geçirerek yaşama veda eden İhsan Yüce, Karacahmet Mezarlığı’nda yatıyor.
Onun dizeleriyle bitirelim:
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen’e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen Christoph Colomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…
biliyomuydun.com
Resimler çizdi, heykeller yaptı ancak kimse görmedi.150’den fazla filmde imzası var. Kibar Feyzo gibi köşe taşı bir filmin senaryosunu kaleme aldı. Şiirler yazdı, ‘şairlere haksızlık olmasın’ diye yayınlamadı. Ama bir tanesini biliyoruz. Güzel gecelerinde Aristo’ya hocalık yaptığını da o şiirden öğrendik.
1991 yılının mayıs ayı. Üsküdar Doğancılar Camii’nde cenaze için toplananlar arasında Can Yücel de vardır. Gerisini oyuncu Yusuf Ekşi’den dinleyelim:
“Caminin avlusunda bekliyorduk. Namaz kılınınca Karacaahmet Mezarlığı’na gidecektik. O ara, arkadaşlardan biri ‘Yusuf, Can ağabey gitmek istiyor… Üsküdar’a kadar arabayla bırak da gel…’ diye seslendi. Can ağabey yavaş yavaş Doğancılar’dan aşağı doğru gidiyordu. Onu arabaya aldım, yola koyulduk. Şaşırdım. ‘Yahu ağabey, merak ettim, mezarlığa niye gelmedin?’ diye sorunca ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu?’ diye karşılık verdi.”
Üsküdar Meydanı’na inince bir meyhaneye oturur Can Yücel ve o gün kadim dostu İhsan Yüce için kaldırır kadehini.
İhsan Yüce’nin hayatı, Türkiye’nin hikayesi gibidir. 62 yıllık ömründe hepimizin hikayesini anlatmıştır ama onun hikayesini anlatan henüz çıkmadı.
[b]‘KIZILLAR BİZİ ORADA KOVALADI BURADA YAKALADI’[/b]
Oda TV’de yazılar kaleme alan Barış Zeren’in dayısıdır. Zeren, ‘Dayım İhsan Yüce’ adlı yazısında şunları anlatıyor: “İhsan Yüce, Kafkasya Dağıstan göçmeni yedi çocuklu ailenin üç oğlundan biriydi. Aile, Ekim İhtilali’nden sonra Türkiye’ye geliyor, önce Elazığ’a, derken İzmir’e yerleşiyor. Sonraları, istikrarlı bir Menderesçi olan anneannem, özellikle dayılarım ve annemdeki koyu sol sempatisini gördükçe ‘Kızıllar bizi orada kovaladı, burada yakaladı!’ yollu sitem edermiş.”
İhsan Yüce Salacak’taki evinde kızı Aslı Yüce ve yeğeni Barış Zeren’le birlikte.
Onlarca filmini izlemiş olmasına rağmen çoğu kişinin fotoğrafını görmeden kim olduğunu bilemediği fotoğrafını görünce de, “Aaaa o muymuş…” demekten kendini alamadığı İhsan Yüce’nin sıra dışı hikayesi Elazığ’da başlıyor. Ailesi daha sonra İzmir’e taşınınca Atatürk Lisesi’ni ardından İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitiriyor.
Bir süre özel şirketlerde muhasebecilik yapsa da bu işlerin kendine göre olmadığını anladığında tiyatroya yöneliyor. 1952’de İzmir’de Halk ve Çocuk Tiyatrosu’na katılır. Ardından bir sezonluk ömrü olan Bizim Tiyatro’yu kurar. 1965-1966 arasında Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda çalışır.
DOSTOYEVSKİ VE CHAPLIN
1968 yılında üç arkadaşı ile birlikte kurduğu Ankara Drama Tiyatrosu ses getiren işlere imza atar. İhsan Yüce, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Charlie Chaplin’in trajik son dönem filmi Sahne Işıkları’nı tiyatroya uyarlayarak sergiler.
Bu oyunlar o dönem büyük ilgi görür ama Ankara Drama Tiyatrosu’nun ömrü de uzun olmaz ve İhsan Yüce sahne çalışmalarını Gen-Ar, Arena ve Direklerarası tiyatrolarında sürdürür.
ERTEM EĞİLMEZ’LE İLK FİLM
Sinema deneyimi Altın Yumru filmi ile başlar. Ardından Ertem Eğilmez’in yönettiği Senede Bir Gün, Bir Millet Uyanıyor, Sürtüğün Kızı gibi filmlerde rol alır.
Sonra Aslıer Film Şirketi’ni kurar ve senaryolar yazmaya başlar. Kimi kaynaklara göre 125, kimine göre 140 kimine göreyse 150’den fazla filmde rol almış, 28 filmin senaryosunu yazmış, 6 filmde de yönetmen olarak kamera arkasına geçmiştir.
Hayat Cehennemi, İhsan Yüce’nin senaryosunu yazdığı ilk filmdir.
‘Aldığı ödüller’ bahsini bir kenara bırakarak devam edelim. İhsan Yüce’nin yazdığı senaryolar, Türkiye popüler kültür tarihinde çok önemli bir yer tutar.
Kendisiyle birlikte Aytaç Arman ve Danyal Topatan’ın rol aldığı Hayat Cehennemi–Hiç adlı filmin hem senaristi hem de yönetmenidir.
AĞRI DAĞI’NIN GAZABI’NDAN ZIMBALA BEHÇET’E
Zeki Ökten’in yönettiği 1973 yapımı Ağrı Dağı’nın Gazabı filminin senaryosu da ona aittir. Sonra krize giren Yeşilçam’da seks filmleri furyası başlar. Ekmek parası derdine 1975 yılında Zımbala Behçet, Çin İşi Japon İşi, Vur Tatlım, Ye Beni Mahmut gibi filmlerin senaryosunu yazar.
1970’lerin ikinci yarısıyla birlikte Türkiye toplumsal ve siyasal alanda büyük bir dönüşüm geçirir, Yılmaz Güney sinemada yeni bir çığır açarken, popüler filmlerde de ciddi bir nitelik değişimi gözlenir.
İhsan Yüce bu değişime imza atan en önemli isimlerden biridir.
FARELER’DEN KİBAR FEYZO’YU YARATTI
Jeneriğinde adının kocaman harflerle yer almasına rağmen, aynı zamanda Müjde Ar’ın canlandırdığı Gülo’nun babası Hacı Hüso’yu oynadığı Kibar Feyzo’nun senaryosunun ona ait olduğunu bir çok kişi bilmez.
Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı Kibar Feyzo, toplumsal, siyasal, dinsel eleştiriyi komediyle buluşturan Türk sinemasının köşe taşı filmlerinden biri olacaktır.
İhsan Yüce öykücü Osman Şahin’in Yel Değirmeni adlı kitabında yer alan Fareler öyküsünü harika diyaloglarla sinemaya uyarlayarak Kibar Feyzo’yu yaratmıştır.
Erden Kıral’ın ilk uzun metrajlı filmi olan Tarık Akan ve Meral Orhansoy’un rol aldığı 1978 tarihli Kanal’ın senaryosunu da o yazmıştır.
DUY KALBİMİN FERYADINI
Aynı zamanda yönetmeni olduğu Yunus Bülbüllü arabesk filmi Duy Kalbimin Feryadı’nın yanı sıra Bir Umut Uğruna, 80’li yıllarda çekilen Islak Güneş, Çarıklı Milyoner, Sosyete Şaban, İnatçı gibi filmlerin de senaryolarını kaleme almıştır. 1990 yapımı Bir Avuç Sevgi’nin senaryosu da ona aittir.
Bu biyografide fotoğralarına da yer verdiğimize göre rol aldığı filmlerden ve ne tür karakterleri nasıl canlandırdığından bahsetmezsek bir şeyleri eksik bırakmış olmayız sanırım.
Zira Çöpçüler Kralı’ndan Fatmagülün Suçu Ne’ye, Parmak Damgası’ndan Erkek Güzeli Sefil Bilo’ya, Neşeli Günler’den Sultan’a bir çok filmde kimisi birbirinin aynı kimiyse çok farklı karakterler olarak çıkar karşımıza.
ÇOĞU FİLMDE DİŞLERİ EKSİK ÇIKTI KARŞIMIZA
Hayatımıza bu kadar çok girmiş olmasına rağmen hakkında çok az şey bildiğimiz İhsan Yüce ömrünün uzun dönemini Üsküdar Salacak’ta kirada geçirdi. Filmlerinin çoğunda onu sigaradan sararmış ve eksik dişleriyle görmüşüzdür! Bir ihmal midir, yoksulluktan mıdır yoksa dişçi korkusundan mı bilinmez ama bir çok filmde eksik ön dişleriyle gülümser bize.
Yoksulluktan olduğunu düşünmemiz için elimizde en azından bir neden var. Yusuf Ekşi sinemaya merak sardığında İhsan Yüce’den şu nasihatı aldığını aktarıyor:
“Bak, ben senaryo yazıyorum, tiyatro yapıyor, sinemada oynuyorum ama hâlâ kiralarda sürünüyorum… Böyle olmamak için, başta para kazanacak başka işin olsun. Sinemayı hobi olarak yapmanı tavsiye ederim.”
‘YAMA YAMA’ VE ÇEHOV-DOSTOYEVSKİ
Yeğeni Barış Zeren onu İngilizce’de “self-made man” yani ‘Kendi kendini yapmış insan’ olarak tanımlıyor:
“Bütün o düzen dışılığı ona buralara özgü hafif bir bohemlik katmış olabilir. Sanatının, kızının ve yakın çevresinin, özellikle de Salacak’ı şenlendiren dost meclisinin varlığı ruhunu doyurmaya yetiyordu. Çilingir sofraları bir şölendi. Gerçekten de bu ‘İhsan Baba’ masalarını müdavimlerinden dinlemek gerek; entelektüel, siyasal tartışmaların kahkahalarla, 9/8’lik ‘yama yama yama, ayakkabı alacağım sana’ şarkılarına karıştığı ortamları ben daha çok bu eğlenceli kısmıyla anımsıyorum. Salacak sahilindeki balıkçı kahvesi, sanatçı arkadaşlarından, doktorlardan, üniversite öğrencilerinden oluşan renkli bir insan topluluğu ve bu masalardan nasibime düşen ilk Çehov ile Dostoyevski kitapları da cabası.”
ARTİST OLMANIN İLK ŞARTI
Barış Zeren, oyuncu olmaya karar verdiğinde(!) dayısının ne yaptığını da anlatıyor: “Bir keresinde okuldan iyice sıkılmışım, ya futbolcu olacağım ya ‘artist’. İhsan Yüce’ye, ‘Dayı beni de artist yapsana’ dedim. Başrol istiyorum mümkünse. ‘E ağla bakalım bir’ dedi, ‘Ağlamadan olmuyor mu?’ ‘Ülen, artist olacaksan önce ağla dendiği an ağlayacaksın…’ Durup dururken ağlamak aklıma yatmadı, artist de olamadım.”
Senaryosunu yazdığı filmlerde 1970’lı yıllarda yükselen sosyalist hareketin etkileri görülür. Ağaları ve yoksul köylülerı, şehirlerde yükselen işçi eylemlerini, din sömürüsü üzerinden nüfuz ve kazanç edinen din tüccarlarını çarpıcı diyaloglarla perdeye yansıtır.
‘FAŞO NE DEMEK LA’ ve 141-142
“Kibar Feyzo”da Maho Ağa’nın (Şener Şen), duvara ‘Faşo ağa’ yazan Feyzo’ya (Kemal Sunal) sorduğu “Faşo ne demek la?” sorusu ve aldığı yanıt…
Yine bu filmde Maho Ağa’nın “Ula şurda 141-142 başsınız, valla sataram ha köyü!” sözü, Türk Ceza Kanunu’nun o dönem aydın ve sanatçısının hapse girmesine dayanak olan 141. ve 142. maddelerine ustaca yapılan göndermelerdir.
‘ONLAR SENDİKALIYSA BEN DE HARRANLIYAM’
Filmde sendikalaşmanın önemine ilişkin de çarpıcı bir diyalog vardır. Başlık parası için amelelik yapan Kemal Sunal, yövmiye dağıtılırken önünde bekleyene kendisinden daha fazla ücret verildiğini öğrenince duruma itiraz eder. Ücretleri dağıtan görevli, “Onlar sendikalı” deyince Feyzo, “Onlar sendikalıysa ben de Harranlıyam” diye tavrını koyar.
Feyzo şehre inince faşizmin yanı sıra ‘genel grev’, ‘Dev-Genç’ gibi kavramlarla da tanışır.
’26 BAŞ İHTİYAR BEDAVA’
Yine senaryosunu yazdığı Şark Bülbülü’nde Zılfo Ağa ile köyünü satan bir önceki ağa ve muhtar arasında şu konuşma geçer:
Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş): Köyli borcini nasil ödii?
Muhtar (İhsan Yüce): Sen emrettiğin zaman ağam. Her daim bunları borçlu bırak ki , her istediğini yaptırasın!
Zırfo Ağa (Sırrı Elitaş): Dooru diyisen Halil beg …
Şark Bülbülü’nde ağa köyü satarken ise şöyle bir hesap yapar:
– 210 baş inek ve öküz 10 bin liradan 2 milyon 100 bin lira,
– 900 baş koyun 1000’er liradan 900 bin
– 96 baş kadın 5 er yüz liradan 48 bin lira
– 78 baş erkek 100’e liradan 7 bin 800 lira
– 220 baş küçük çocuk 50’şer liradan 11 bin lira
– 26 baş ihtiyar bedavadan hediyesi olup toplam 5 milyon lira…
RESİM VE HEYKEL ÇALIŞMALARI GÜN YÜZÜNE ÇIKMADI
Hakkında yazılmış az sayıdaki yazıların tümünde sinemanın dışında resim ve heykelle uğraşıp şiirler yazdığı bilgisi de yer alıyor. Ancak, bu resim ve heykellerin hiç birisi gün yüzüne çıkmış değil.
Şiirlerini ise ‘şairlere saygısızlık olur’ diyerek hiç yayınlamadığı söylenir.
Mazlum Çimen’in harika müziği ve Mümtaz Sevinç’in sesiyle hafızalara kazanan ‘Ekmek Şarap Sen ve Ben’ dışında yazdığı şiirleri yakınları dışında kimse bilmiyor.
1991 yılının 11 Mayıs’ında Salacak’ta ailesiyle birlikte yaşadığı küçük bahçeli eski bir evde, kalp krizi geçirerek yaşama veda eden İhsan Yüce, Karacahmet Mezarlığı’nda yatıyor.
Onun dizeleriyle bitirelim:
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen’e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen Christoph Colomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…
biliyomuydun.com
« Önceki Konu | Sonraki Konu »
Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular / Yazar
Yorumlar
Okunma
Son Yorum
Son Yorum Yazar: bektasi
12-09-2013, 03:25 AM
12-09-2013, 03:25 AM
Alevi Ünlüler | Alevi Sanatçılar
bektasi
Son Yorum Yazar: bektasi
07-06-2013, 04:08 AM
07-06-2013, 04:08 AM
Alevi Ünlüler | Alevi Sanatçılar
bektasi
Son Yorum Yazar: bektasi
07-06-2013, 04:04 AM
07-06-2013, 04:04 AM
Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi