Veli’m eydür dört dergahtan evveli,
Seyyid Ali, Abdal Musa, Bektaşi Veli,
Hüseyin aşkına didemin seli,
Çağlar gider bizim Abdal Musa’ya.
Hakikat mülkünün sultanı sensin
Sırrullah sultanı ya Hacım Sultan
Müminlerin dini imanı sensin
Aşıklar penahı ya Hacım Sultan
Padişahlar şahı ya Hacım Sultan
Dostun cemaline aşık olanın
Sensiz ezel ebed sadık olanın
Aşk-ı secdegahı ya Hacım Sultan
Güruh-ı Naci'ye erenler mescud
Sendedir cümleye murad ü maksud
Hakk'ın cümle sırrı sendedir mevcud
Küntü kenzullahı ya Hacım Sultan
Celalinden gizli oldu cemalin
Sen bilirsin mücrimlerin her halin
Medet, mürvet eyle Genci Abdal'ın
Çoktur günahı ya Hacım Sultan
Bektaş-ı Veli'nin yolun bilmeyen
Gündüzü karanlık gece sayılır
Evlad-ı Âli'ye biat etmeyen
Zümresi münafık pice sayılır
Evlad-ı Mürsel'dir tutmazsa damen
Anlardan ıraktır din ile iman
Her kim Ali evlada ederse güman
Yüz bin emek çekse hiçe sayılır
Arşın yücesidir başının tacı
Ka'be'ye ulaşır zülfürün ucu
Ehl-i beyt katarı güruh-ı naci
Cümle güruhlardan yüce sayılır
KUL HİMMET'im bu manaya erenler
Zamanında imanını bulanlar
Hazret-i Hünkâr'ı mürşit bilenler
Bir niyazı yüz bin hoca sayılır
İmam Cafer Sadık (a.s);
“Dostluk ancak had ve sınırlarıyla gerçekleşir; kim bu had ve şartların hepsine veya bunlardan bazısına riayet ederse gerçek bir dost olur; aksi takdirde böyle bir kimsenin dostluğunu dostluk sayma.
Bu had ve sınırların birincisi, içte ve dışta sana karşı aynı olmasıdır.
İkincisi, senin ziynetini (iyiliğini) kendi ziyneti ve senin kötülüğünü de kendi kötülüğü bilmesidir.
Üçüncüsü, bir makam veya servete ulaştığında sana karşı durum ve tavrının değişmemesidir.
Dördüncüsü, gücü yettiği bir şeyi senden esirgememesidir.
Bu hasletlerin hepsinden kapsamlı ve üstün olan beşincisi de musibet ve sıkıntılarda seni yalnız bırakmamasıdır.”
Alevi Sözleri-Muhittin Abdal
Doğruya Nazar Eğleriz Biz
Eğri Nazar Bilmeyiz
Nakt İle Pazar Eğleriz
Veresi Pazar Bilmeyiz
Hak'tır Sevdiğimiz Bizim
Hak'tır Övdüğümüz Bizim
Boyun Eğdiğimiz Bizim
Hak'tan Özge Yar Bilmeyiz
Sazımızı Elem Aldı
Namusu Deryaya Saldı
Aşk İle Meydana Geldik
Zincir İle Dar Bilmeyiz
Muhittin Abdal Coşunca
Çiğler Özünde Pişince
Gönlümüze Yar Düşünce Biz
Sabrı Karar Bilmeyiz
Hakkın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Küntü kenzin hep esrarı andadır
Dünya kurulmadan var idi Ali
Feriştahlar kendi nurundan oldu
Sen kimsin diye Cibril’e sordu
Cibril bilemedi kanadı yandı
Ol zaman kandilde nur idi Âli
Ol vakit “Kün” dedi dünya kuruldu
Ademi balçıktan yaptı yoğurdu
Kendi anasını kendi doğurdu
(Be) nokta altında bir idi Âli
Adem’in bezminden Şit’e erişti
Müminin evrakı ona karıştı
Ayin oldu Yasin ile görüştü
Evrakı ezelden dür idi Âli
Kur’an’da Ali’dir İncil’de İlyâ
Zebur’da Papa’dır Tevrat’ta Ulya
Yoktan var eyledi bu cümle eşya
Devranî kapında kulundur Âli
Dünyada gerçekler katara uydu
Aşk ile muhabbet ikrarın bendi
Pirimden almışam hatır gülbengi
Haramili olan bey bana neyler
Teslim Abdal
Eyvahlar olsun sana ey ademoğlu! Bil ki oburluğun verdiği ağırlık, mide dolgunluğundan kaynaklanan tembellik, tokluk sarhoşluğu ve kudretten hasıl olan gaflet, insanı amel hususunda ağırlaştıran ve tembel kılan, insana Allah’ın zikrini unutturan, ölümün yaklaşmasından gafil kılan şeylerdendir. Öyle ki dünya sevgisine düçar olan bir insan, şarabın mestliğinden deli olmuş kimse gibidir.
İmam Zeynel Abidin
Aşnamdan ayrıldım yamandır halim
Adettir aşığın hali böyl'olur
Yar aklımı aldı çevirdi yolum
Mecnun dedikleri deli böyl'olur
Şu aşkın ateşi bağrımı yaktı
Ah ile feryadım göklere çıktı
Gözlerimden yaş yerine kan aktı
Yaz bahar eyyamı seli böyl'olur
Teslim Abdal ben bu yoldan dönmezem
Pirimi dünyada elden salmazam
Devlet sofrasına elim sunmazam
Saadetli hünkar kulu böyl'olur
Fâtımâ, bedenimin bir parçasıdır.
Fâtımâ, gözlerimin nurudur.
Fâtımâ, kalbimin meyvesidir.
Fâtımâ, Benim ruhum ve canımdır.
Fâtımâ, insan şeklinde bir nurdur.
(Hz.Muhammet)