07-07-2015, 10:44 PM
Osmanlı’nın Alevi / Batıni dervişlerle ilişkisinin yaklaşık 100 – 150 yıllık bir süreçte oldukça iyi bir düzeyde bulunduğu bilinmektedir. Alevilerin devletleşme olayı gündeme geldiğinde ise yani Şah İsmail faktörü devreye girdiğinde büyük bir değişimin başladığını görmekteyiz.
Şahkulu kalkışmasıyla birlikte ilişkilerin tersine döndüğü ve siyasal egemenlik savaşımına dönüştüğü bilinmektedir. Bu savaşımla birlikte Osmanlı’nın Sünni İslam anlayışına doğru evrildiği görülmektedir. Şahkulu kalkışmasından evvel Alevilerin inançlarını sorun etmeyen Osmanlı’nın sonradan inancı, siyasal egemenlik mücadelesinde kullanmaya başladığını görmekteyiz.
Şeyhülislamları n Alevi / Kızılbaşlar hakkında verdikleri fetvaların Alevi katliamlarına İslami ( ! ) bir meşruiyet kazandırma çabası olarak devreye sokulduğuna inanmaktayız. Bizce Osmanlı’nın Alevi / Kızılbaşlarla mücadelesi tamamen siyasal bir mücadeledir. Kesinlikle dinsel / mezhepsel bir mücadele değildir. Bu mücadelede din / mezhep faktörü çok önemli bir delil olarak kullanılmıştır. Fakat mücadelenin asli karakteri asla mezhepsel / dinsel değildir. Yani Osmanlı, Alevileri, Alevi oldukları için değil, ayrı bir devlet kurmak veya başka bir devlete ( Safevi Devleti ) bağlanmak istedikleri için düşman addetmiştir. Alevilerin ayrı bir devlet kurmak veya başka bir devlete bağlanmak istemelerinin nedeni de inançsal farklılıktan ziyade ekonomik durumdur. Osmanlı’nın ağır vergileri ve zaman zaman yönetime egemen olan dönme devşirme zümrenin Türkmen karşıtı tutumudur. Unutulmaması gereken çok önemli bir husus da şudur. Osmanlı sadece Alevi / Kızılbaşları değil, pek çok Sünni Türkmen’i de isyan ettikleri için katletmiştir. Eğer Alevi / Kızılbaşlar inanç farklılığından dolayı isyan ettilerse ( ki bizce neden ekonomiktir.) Sünni Türkmenler niçin isyan etmişlerdir? Tabi ki onlar da ekonomik nedenlerle isyan etmişlerdir.Osmanlı İle Alevi / Kızılbaş Türkmenler arasındaki siyasal kavga sonucu on binlerce Türk çok feci bir biçimde can vermiştir. Üzülerek belirtelim ki, tarihte pek çok kez olduğu gibi Osmanlı devrinde de din ve mezhep farklılığı kullanılarak ve istismar edilerek Türklüğün gücü kırılmıştır. O dönemdeki katliamları bugün Alevi olsun Sünni olsun bütün Türkler hüzünle anmalıdırlar. Tarihten ders alarak hiçbir din ve mezhep farklılığının Türklüğün birliğini parçalamaması gerektiği fikrine ulaşılmalıdır.
Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, Osmanlı döneminde Alevi / Kızılbaş Türkmenlerin katledilmesi için verilen fetvaların altında çoğunlukla Şafii Kürt şeyhülislamları n ve ulemanın isimleri vardır. Bugün bu isimlerin radikal Sünni İslamcı / ümmetçi çevreler tarafından hala saygıyla anılması başta bütün Türk ulusçularını yaralamaktadır. Her türlü kimliğin üzerinde olması gereken Türklük kimliği açısından bakıldığında hangi inanç grubuna mensup olursa olsun Türk soyundan gelen bir topluluğun acısı bütün Türklerin acısı olmalıdır.
Osmanlı Şeyhülislamları ve Sünni Ulemaya Göre Alevi / Kızılbaşlar
Şimdi o malum fetvalardaki içeriğe göz atalım.
Ar, namus tanımazlar, bilmezler.
Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler.
Şeriatı küçümserler, Kuran’ı istihfaf ederler.
İlk üç halifenin halifeliğini inkar ederler.
Ebubekir, Ömer ve Osman’a söverler.
Peygamberin eşi Ayşe’ye söverler.
Kâfir ve ehli fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür ( kâfirlik ) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler.
Kadınlarının ve erkeklerinin nikâhları batıl ve geçersizdir. Bu nedenle çocuklarının her biri zina ( veled – i zina ) çocuğudur.
Ehl – i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, köpekle, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kâfirdirler, öldürülmeleri vaciptir.
Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları Müslümanlar için helaldir, ganimettir.
Kızılbaşların pişmanlıklarını n, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur. Öldürülmeleri vaciptir.
Alevi / Kızılbaş Türkmenleri öldürmeleri konusunda askerleri teşvik etmek için “ yedi Kızılbaş öldüren cennete gider.”Şeklinde telkinlerde bulunanların siyasal ikbal kaygısıyla dini nasıl kullandıkları gerçekten ibretlik bir olaydır. Vaktiyle Muaviye’nin askerlerinin Sıffın savaşında mızraklarının uçlarına Kur’an sayfaları takarak dini saltanata ve siyasete nasıl alet ettikleri düşünüldüğünde İmam Ali ve İmam Hüseyin’in kıyamlarının önemleri daha iyi kavranacaktır.
Yukarıdaki satırları okurken bir halkın uluslaşma sürecinde yaşadığı feci hadislerden bir kesit sunulduğu gerçeğini unutmamalıyız. Her ne kadar ulus kavramı modern dönemin ürünü olsa da halkımızın uluslaşma süreci cumhuriyetle başlamış değildir. Bu süreç yüzlerce yıllık bir süreçtir. Ta Osmanlı’ya, Safevilere, Selçuklu’ya hatta İslamlaşmanın başladığı döneme kadar uzanan bir süreçtir. Gerek Türkiye gerekse Türk dünyası bağlamında ele alındığında henüz bu süreç tamamlanabilmiş değildir. Bir halkın uluslaşma sürecinde maalesef işte böyle acı hatırlar da yaşanıyor.
Osmanlı - Alevi ilişkilerini de her şeye karşın bu perspektiften değerlendirmek zorundayız. Bu; Alevi’si Sünni’si ile halkımızın tümüne duyduğumuz eşsiz ve derin sevginin bir gereğidir.
alevitürkler.com
Şahkulu kalkışmasıyla birlikte ilişkilerin tersine döndüğü ve siyasal egemenlik savaşımına dönüştüğü bilinmektedir. Bu savaşımla birlikte Osmanlı’nın Sünni İslam anlayışına doğru evrildiği görülmektedir. Şahkulu kalkışmasından evvel Alevilerin inançlarını sorun etmeyen Osmanlı’nın sonradan inancı, siyasal egemenlik mücadelesinde kullanmaya başladığını görmekteyiz.
Şeyhülislamları n Alevi / Kızılbaşlar hakkında verdikleri fetvaların Alevi katliamlarına İslami ( ! ) bir meşruiyet kazandırma çabası olarak devreye sokulduğuna inanmaktayız. Bizce Osmanlı’nın Alevi / Kızılbaşlarla mücadelesi tamamen siyasal bir mücadeledir. Kesinlikle dinsel / mezhepsel bir mücadele değildir. Bu mücadelede din / mezhep faktörü çok önemli bir delil olarak kullanılmıştır. Fakat mücadelenin asli karakteri asla mezhepsel / dinsel değildir. Yani Osmanlı, Alevileri, Alevi oldukları için değil, ayrı bir devlet kurmak veya başka bir devlete ( Safevi Devleti ) bağlanmak istedikleri için düşman addetmiştir. Alevilerin ayrı bir devlet kurmak veya başka bir devlete bağlanmak istemelerinin nedeni de inançsal farklılıktan ziyade ekonomik durumdur. Osmanlı’nın ağır vergileri ve zaman zaman yönetime egemen olan dönme devşirme zümrenin Türkmen karşıtı tutumudur. Unutulmaması gereken çok önemli bir husus da şudur. Osmanlı sadece Alevi / Kızılbaşları değil, pek çok Sünni Türkmen’i de isyan ettikleri için katletmiştir. Eğer Alevi / Kızılbaşlar inanç farklılığından dolayı isyan ettilerse ( ki bizce neden ekonomiktir.) Sünni Türkmenler niçin isyan etmişlerdir? Tabi ki onlar da ekonomik nedenlerle isyan etmişlerdir.Osmanlı İle Alevi / Kızılbaş Türkmenler arasındaki siyasal kavga sonucu on binlerce Türk çok feci bir biçimde can vermiştir. Üzülerek belirtelim ki, tarihte pek çok kez olduğu gibi Osmanlı devrinde de din ve mezhep farklılığı kullanılarak ve istismar edilerek Türklüğün gücü kırılmıştır. O dönemdeki katliamları bugün Alevi olsun Sünni olsun bütün Türkler hüzünle anmalıdırlar. Tarihten ders alarak hiçbir din ve mezhep farklılığının Türklüğün birliğini parçalamaması gerektiği fikrine ulaşılmalıdır.
Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, Osmanlı döneminde Alevi / Kızılbaş Türkmenlerin katledilmesi için verilen fetvaların altında çoğunlukla Şafii Kürt şeyhülislamları n ve ulemanın isimleri vardır. Bugün bu isimlerin radikal Sünni İslamcı / ümmetçi çevreler tarafından hala saygıyla anılması başta bütün Türk ulusçularını yaralamaktadır. Her türlü kimliğin üzerinde olması gereken Türklük kimliği açısından bakıldığında hangi inanç grubuna mensup olursa olsun Türk soyundan gelen bir topluluğun acısı bütün Türklerin acısı olmalıdır.
Osmanlı Şeyhülislamları ve Sünni Ulemaya Göre Alevi / Kızılbaşlar
Şimdi o malum fetvalardaki içeriğe göz atalım.
Ar, namus tanımazlar, bilmezler.
Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler.
Şeriatı küçümserler, Kuran’ı istihfaf ederler.
İlk üç halifenin halifeliğini inkar ederler.
Ebubekir, Ömer ve Osman’a söverler.
Peygamberin eşi Ayşe’ye söverler.
Kâfir ve ehli fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür ( kâfirlik ) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler.
Kadınlarının ve erkeklerinin nikâhları batıl ve geçersizdir. Bu nedenle çocuklarının her biri zina ( veled – i zina ) çocuğudur.
Ehl – i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, köpekle, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kâfirdirler, öldürülmeleri vaciptir.
Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları Müslümanlar için helaldir, ganimettir.
Kızılbaşların pişmanlıklarını n, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur. Öldürülmeleri vaciptir.
Alevi / Kızılbaş Türkmenleri öldürmeleri konusunda askerleri teşvik etmek için “ yedi Kızılbaş öldüren cennete gider.”Şeklinde telkinlerde bulunanların siyasal ikbal kaygısıyla dini nasıl kullandıkları gerçekten ibretlik bir olaydır. Vaktiyle Muaviye’nin askerlerinin Sıffın savaşında mızraklarının uçlarına Kur’an sayfaları takarak dini saltanata ve siyasete nasıl alet ettikleri düşünüldüğünde İmam Ali ve İmam Hüseyin’in kıyamlarının önemleri daha iyi kavranacaktır.
Yukarıdaki satırları okurken bir halkın uluslaşma sürecinde yaşadığı feci hadislerden bir kesit sunulduğu gerçeğini unutmamalıyız. Her ne kadar ulus kavramı modern dönemin ürünü olsa da halkımızın uluslaşma süreci cumhuriyetle başlamış değildir. Bu süreç yüzlerce yıllık bir süreçtir. Ta Osmanlı’ya, Safevilere, Selçuklu’ya hatta İslamlaşmanın başladığı döneme kadar uzanan bir süreçtir. Gerek Türkiye gerekse Türk dünyası bağlamında ele alındığında henüz bu süreç tamamlanabilmiş değildir. Bir halkın uluslaşma sürecinde maalesef işte böyle acı hatırlar da yaşanıyor.
Osmanlı - Alevi ilişkilerini de her şeye karşın bu perspektiften değerlendirmek zorundayız. Bu; Alevi’si Sünni’si ile halkımızın tümüne duyduğumuz eşsiz ve derin sevginin bir gereğidir.
alevitürkler.com
Alevi forum,alevi köyleri,alevi türküleri,alevi ünlüler,alevi sözleri,alevilik nedir,alevi nedir