-
Eskişehir’de Anahtar Part...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:41 PM
» Yorum 0
» Okunma 829 -
Türkiye Cumhuriyeti'nin t...
Forum: Atatürk Haberleri
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:40 PM
» Yorum 0
» Okunma 295 -
Türkiye'de Alevilerin Hak...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:35 PM
» Yorum 0
» Okunma 290 -
Hareketli Alevi Türküleri...
Forum: Alevi Türküleri / Deyişleri / Semahları
Son Yorum: Admin
09-23-2025, 04:52 PM
» Yorum 1
» Okunma 3,498 -
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-28-2024, 11:38 PM
» Yorum 0
» Okunma 1,922 -
Pir Zöhre Ana: Topluma Iş...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
08-08-2024, 09:23 PM
» Yorum 0
» Okunma 1,919 -
15 Haziran’da Doğan Güneş...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
06-15-2024, 11:16 AM
» Yorum 0
» Okunma 2,050 -
BİTMEYEN YAS: KERBELA
Forum: Alevi İnançları
Son Yorum: Admin
03-25-2024, 12:37 AM
» Yorum 0
» Okunma 4,204 -
En Sevilen Alevi Türküler...
Forum: Alevi Türküleri / Deyişleri / Semahları
Son Yorum: Admin
02-16-2024, 09:57 PM
» Yorum 0
» Okunma 39,054 -
1881 yılında doğdu, Hep B...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Admin
11-09-2023, 11:56 PM
» Yorum 0
» Okunma 3,070
- Toplam Yorumlar4,339
- Toplam Konular3,176
- Toplam Üyeler201
- Son Üyeyazarkdr
HIDIR ve İLYAS’ın YASI MATEMİ (10 – 11 MAYIS)
ZÖHRE ANA'NIN MEHTAPTAKİ ERENLER KİTABINDAN ALINMIŞTIR.
Zöhre Ana’nın, Hakkın sırrına erdiği ilk dergâhındaki türbelerden, biri Battal biri Gazi’dir.
Tezveren ve Karyağdı Sultan türbelerinde yatan Şehriban ve Zekine Anaların oğulları, Hz. Üseyin’in torunlarıdır. Büyük Battal Gazi’nin ismini alan küçük Battal Gazi’lerdir. Binbeşyüz sene önce bu vadide bulunan göle düşerek suda boğulmuşlardır.
Bu iki gerçek, Kayseri Urum diyarındaki dayıları, Battal Gazi’nin şehit düşmesinden sonra, anneleri, babaları, amcaları ve dedelerinin peşinden, Kerkük Kerbelâ’dan çıkıp, Anadolu’ya, şimdiki Ankara yöresine gelmiş, burada kayba girmişlerdir.
Göl kenarına geldiklerinde su yüzünde kendi cemallerini görünce birbirlerine Hıdır, İlyas isimlerini vermişlerdir? Gazi sekiz yaşında Battal ise beş yaşındaydı. Göl kenarına geldiklerinde, göle taş atıp oynamaya başlarlar. Bu oyun sırasında ikisi de suya düşer kendilerini kurtaramazlar. İki turna kuşu onları kurtarmak için, omuz başlarından tutup çekmeye çalışırlar. Tüm tenleri kan içinde kalıncaya dek çabalamalarına karşın, bu gerçekleri sudan çıkaramazlar. Gazi turna kuşuna yalvararak, “Git Yemen’den bize yardımcı getir, dedem Üseyin’e bildir”, der. Bu sözünü mani ile şöyle dile getirir:
Bir çift turna gördüm durur göklerde
Seversen Mevla’yı inme göllere
Bizi bekleyen var Yemen elinde
Şah Üseyin’e selam küfürlü içerikür turnalar
Bu sözün üzerine turna kuşu hemen Yemen’e gider, çocukların ebesi olan Hüsniye Ana’nın önünde kanlı kanadını çırparak, Battal ile Gazi’nin imdat beklediğini bildirir. O zaman Hüsniye Ana dedeleri Hz. Üseyin’e dönerek ağlar.
Küssün gönlün hiçbir zaman gülmesin yüzün
İki cihanda da var olsun sözün
Yetiş Ya Üseyin kör olsun gözün
Battal Gazim kalmış Urum elinde
Bu mani üzerine Hz. Üseyin, bir çadırdan uçurma gererek, turna kuşunu önüne kılavuz alıp yola çıktı. Ve ilk indiği yer, o zamanki adıyla Gözcü Tepesi, şimdi adıyla Ankara’da bulunan Üseyin Gazi Tepesi oldu. Bu tepeye indiğinde bir kol buldu, bu kol şehit düşen Battal Gazi’nin sağ kolu idi. Kolu alıp bağrına basarak ağlayan Hz. Üseyin, onu oraya gömdü. Bu tepe Battal Gazi’nin kolundan ve Hz. Üseyin’in bu tepeye inmesinden dolayı Üseyin Gazi Tepesi ismini aldı. Yani bu türbede yatan Üseyin Gazi adında bir gerçek değil, Battal Gazinin kopan sağ koludur.
Hz. Üseyin tepeye inip kol ile uğraşırken, vadide bulunan gölün üstündeki turnadan bir ses verildi. Bu gün bir Perşembe akşamıydı. Hz. Üseyin sağ elinde bir çıra yakarak göl kenarına gelince, torunlarının ayak izlerini buldu. Turnayı su üstünde görünce ikinci turnanın da gölü beklediğini anladı. Turna kuşlarının evliyalara kılavuzluk yaptığı ve kutsallığı burada bilindi.
O zaman Hz. Üseyin iki diz üstüne gelerek haykırdı. Kızlarına isim vererek, “ Tezveren Sultan’ım yetiş, tezelden yavrunun muradını ver”, ikinci kızına, “ Karyağdı Sultanım yavrularınızın başına karlar yağmış”, diye ağıtlar yaktı. Bu evliyalar türbelerinin ismini babalarının çağırdığı isimden aldığı için, Karyağdı Sultan ve Tezveren Sultan olarak bilindi. Bu karın sebebi, ehlibeytin gönül yasının bitmediğini göstermek için Allah’ın yağdırdığı kardı. Hz. Üseyin’in o dönemde kullandığı uçan çadır, şimdiki adıyla paraşüt olarak bilinir ve bunun piri de Hz. Üseyin’dir.
Bunun üzerine dayıları Ali Asker, ocağından bir bölük askeri çekerek babası Hz. Üseyin’e yardımcı gelir. Onlar üzüntü içinde yanarken, askerler muhabbete dalar. O zaman Ali Asker, “Biz burada üryan büryan yanarken, sizler muhabbet okulu mu açtınız”, dediğinde askerler dağılmış ve tekrar “Bölük dur!”, deyip askerleri toplamıştır. Şimdiki Muhabere Okulu’nun olduğu yer burasıdır. Adı Ali Asker’in “Muhabbet okulu” sözünden dolayı Muhabere okulu olarak kalmıştır. Mayıs ayının onu ve on birinde tutulan iki günlük Hıdır İlyas orucunun sebebi budur.
Asırlar sonra Zöhre Ana, suyu kurumuş olan bu göl üzerinde dergahını kurmuştur. Önce bir arsa olarak alınmış, daha sonra arsa üzerine ev yapılmıştır. Burada yaşamaya başladıkları sırada, bazı belirtiler verilmiş ise de, kimse evin altında türbe olduğunu bilmemiş, başka şeylerle yorumlanmıştır. Daha sonra Zöhre Ana’nın ermesi ile dergâhtaki evliyalar kendilerini bildirmiş, asırlar önce yaşamış bu gerçekler açığa çıkmıştır. Görünürde türbe olmamasına rağmen geçmiş mazisi budur ...”
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...atemi.html
15 Nisan İsmail Peygamber'in doğum günüdür.
Elif Ana, İsmail Peygamber doğduğu zaman sevinçle şu dörtlükleri söyler;
İsmail'im doğdu dünyalara nam yapsın
Büyüsün de babasına dam yapsın
Düğün kuram cümle aleme şan yapsın
Bugün Kadir Mevlam güldürdün beni
Bizim ağzımız tatlandı, dostlarınki de tatlansın diyerek; gözaydına gelenlere helva yapıp verdiler.
Bu yüzden her 15 Nisan da Zöhre Ana'nın mekanında helva yapılıp, dağıtılır.
![[Resim: ismail-peygamber.jpg]](http://www.zohreanaforum.com/yukle/img/ismail-peygamber.jpg)
HALİL PEYGAMBER VE İSMAİL PEYGAMBERİN DOĞUMU
Muhammed Mustafa’nın dördüncü amcası Halil Peygamberdir. Halil Peygamber’in nesli şöyle töremiştir. Mübarek üç defa evlenmiş üçünden de çocuğu doğmamıştır. Peygamberler içinde bu mübarek çok zengin ve varlıklı olandır. Diğerlerinden ayrıcalığı budur üç karısının adları sırası ile şöyledir. Birinci Kamer, ikinci Şemsi, Üçüncüsü Elif’tir. Üçüncü karısı Elif Ana Hz. Ali’nin halasıdır. Halil Peygamber’in mal varlığı deve ve koyun sürüsüdür. Koyunlarının çobanı ise Musa Peygamber’dir, Musa Peygamber Halil Peygamberin kardeşi Beytullah’ın oğludur.
Halil peygamber’in uzun bir zaman çocuğu olmadığı için Arafat dağının yüzeyine çıkar orada sarı bir taşın üzerinde Allah’a yalvarır, dua eder gözyaşı döker dönermiş.
Allah’ım bana bir oğlan ver, sen yüzümü güldür, kör ocağımı yaktır, onu yedi sene bana sevdir. Yedisinden sonra hakka kurban edeyim diye dilek tutarmış:
“Bir oğlan ver sen yüzüm güldür
Yedi sene sen onu sevdir
Kör ocağım yaktır
Yedi yaşından sonra sen Hakka kurban verdir.”
Bu dua ve yalvarışları Allah tarafından kabul edilmiş ve rüyasında Bozatlı Hızır şöyle demiş: “Ya Halil Arafat Dağ’ındaki ettiğin dualar kabul edilmiştir. Senin bir oğlun olacak adı İsmail konacak ruhu Abdullah’ın ruhu olacak kör ocağını yakacak ancak onu yedisinde bıçağa yatırıp Hakka kurban edeceksin, çünkü dileğini böyle diledin der ve rüyanı kimseye deme yalnız Ak olukta suya anlat "der. Bu rüyanın üstüne Halil Peygamber yerinden kalkar eline su güğümünü alarak doğru pınara giderek abdest’ini alır selafatını getirir suya rüyasını söyler.
Suya söylemesinin nedeni ise “Suyun büyüklüğü Mürşit’tir. Mürşit Ali’dir. Hayır ola, hayırlar karşı çıka bugün Ben Muhammed Mustafa Bozatlı Hızırı gördüm bana bir oğlun olacak ruhu Abdullah’ın ruhu olacak adı İsmail konacak, kör ocağını yakacak yedisinden sonra Hakka kurban edilecek” dedi. Bunun karşılığını beklerim deyince kırmızı bir cennet elması gelerek güğüme düştü, niyaz vererek elmayı alıp evine döndü, sabah kahvaltısından sonra hiç bir şeyi anlatmadan üçüncü karısı Elif Ana’ya kalk güğümdeki elmayı al getir dedi ve bu elmayı dört parçaya bölüp hak lokması diyerek paylaştırdı. İlk önce büyük karısı Kamer’e uzattı o elmayı kabuğunu soyda ver dedi. Sıra ikinci karısı Şemsi’ye gelmişti oda karnını yarda ver yani çekirdeklerini al dedi, üçüncü karısı Elif Ana ise elmayı hiçbir şey demeden alıp yedi.
Halil Peygamber bir hafta sonra Perşembe sabahı yerinden kalkıp rüyasını yeni görmüş gibi sofra başında anlattı. “Ben bugün Muhammed’i gördüm, senin bir oğlun olacak adı İsmail konacak ruhu Abdullah’ın ruhu olacak kör ocağını yakacak yedi yaşında Hakka kurban edilecek” dedi. O zaman üçüncü karısı Elif Ana sevinçle yerinden kalkarak, “Ya Halil o çocuk benden ben vereceğim sana, kökü senden dalı benden İsmail benden doğacak dedi” O zaman büyük kuması Kamer ve katrancının kızı ne olacak dedi, ikinci kuması Şemsi Ana kör ocağın bu mu yakacak diye ses ettiler. Bu olaydan kırk gün sonra yediği elmadan Elif Ana hamile kaldı dokuz ay bittikten sonra dokuz gün daha geçti. Bu süre içerisinde Elif Ana’ya saygı ve hürmet ederek İsmail’in doğumunu beklediler. Nisan ayının onbeşinde Perşembe gecesi üç anneleri ekmek yaparken Elif Ana’nın sancısı tuttu o zaman Halil peygamber rüyasında bebeği Muhammed Mustafa verdiği için doğru ona gitti. “Ya topal meliyke (melek) sen yetiş” diyerek Adila Ana’dan yardım istedi. O mübarek biz göçüyoruz, diyerek yardıma geldi. Bu kelime batından zahire çocukla annesinin kurtulmasıdır. Birinci sancı değil ikinci sancı üzerine İsmail doğunca alnında Zöhre Yıldızı parladı ve ağlamaya başladı. Bu ağlaması annem, babam kimdir ?, sahip çıksın demesidir. Bu ağlamanın üzerine Elif ana sevinçle şu nefesi söyledi.
İsmail’im doğdu dünyalara nam yapsın
Büyüsünde babasına dam yapsın
Düğün kuram cümle âleme şan yapsın
Bugün Kadir Mevla’m güldürdün beni
diyerek kundağı bağrına bastı öptü, sevdi, sevincinden ağladı, sonra kumalarına dönerek bizim ağzımız tatlandı seven dostlarınki de tatlansın unları ekmek tahtalarını kaldırmayın İsmail’in helvasını verin dedi gözaydına gelen dostlara helva yapıp verdiler.
Nisan ayının on beşinde siftah namaz helvası vermesi sevaptır. Bunun bir sebebi oğlan çocuklarının doğuşunda verilir. Doğumun dokuz ay, dokuz gün sürmesinin nedeni Halil Peygamber’in sabrının denenmesidir. Erkek çocuğun geç dünyaya gelmesi buradan kalmıştır.
BİLDİREN PİR ZÖHRE ANA
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...-gunu.html
Tövbe-i İstiğfar Duası (Gülbang)
Gece gündüz hata etmektir işimiz,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Muhammed Ali‟ye bağlıdır başımız,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Hasan Hüseyin sır içinde sır ise,
İmam Zeynel nur içinde nur ise,
Özümüzde kibir benlik var ise,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Muhammed Bakır‟ın izinden çıkma,
Yükün Cafer‟den tut gayriye bakma,
Hatıra değip gönüller yıkma,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Benim sevdiceğim Musa-i Kâzım,
İmam Rıza‟ya bağlıdır özüm,
Eksiklik noksanlık hep kusur bizim,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Muhammed Taki İle varalım şaha,
Ali Naki emeğimizi vermeye zaya,
Ettiğimiz kem işlere bed huya,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Hasan Askerinin gülleri bite,
Mehdi gönlümüzün gamını ata,
Ettiğimiz yalan gova gıybete,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah.
Şah Hatayi‟meder Bağdat Basra,
Kaldık zamaneye böyle asra,
Yâ Ali Kerem kânisin kalma kusura,
Tövbe günahlarımıza estağfurullah
Kerbela, Allah ve insanlık davasının güdüldüğü yerin adıdır.
Kerbela, salt bir şehir adı değil , Ehlibeyt kanının döküldüğü, Peygamber soyuna kılıç çekildiği , bir matem yeridir.
Kerbela bundan dolayı ; acıyla, kederle, gözyaşıyla ve Şahların Şahı olan, Allah şehidi Hz. İmam Üseyin ile sonsuza kadar anılacaktır...
Yası matem diye bilinen aylar,üç aylardır. Bunlar İmam Hasan’ın gayba girdiği (dünya değiştirmek) Aralık ayında başlar, Hz. Ali’nin gayba girdiği Ocak ayı ve Hz.Üseyin’in gayba girdiği Mart aylarını kapsar.
15 Aralıkta Hz. Hasan, ikinci eşi olan Ömer’in kızı Ayşe’nin küçük bacısı Eşe’nin hazırlayıp bal şerbetine karıştırdığı zehiri içmiş ve 16 Aralıkta gabya girmiştir. 15–16 Aralık Hz. Hasan’ın yası matem orucu olup, iki gün sürmektedir.
İmam Hasan’ın zehirlenerek şehit edilişinden 32 gün sonra Ocak ayında Hz. Ali, Ömer ve oğlu Milcan (Sıddık) tarafından tuzaklar kurularak Pazartesiyi Salıya bağlayan sabah namazında 05.30’da Milcan tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir.
Hz. Ali şehit edildikten sonra kendisi Arap donunda gelerek, kendi cenazesini yıkamış ve kendi tabutunu küfürlü içerikürerek kerametini göstermiş ve cenazesini üç gün bekleterek Perşembe günü toprağa vermiştir.
Bundan dolayı Ocak ayının 18-19-20. günlerinde Hz. Ali’nin yası matemi olarak oruç tutulmaktadır.
“Güzümüzde bazı yörelerde Hızır Orucu diye tutulan 3 günlük oruç aslında Hz. Ali’nin yası matem orucudur.”
Hz. Ali’nin şehit edilişinden sonra Muaviye tarafından Hz. Üseyin Fırat Nehri kenarında abdest alırken balık ağında Mart’ın 3’ünde yakalanmış, 12 gün işkence gördükten sonra Mart’ın 15’i Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece sabaha karşı saat 05.30’da Hz. Üseyin’in başını ensesinden keserek katletmişlerdir.
Hz. Üseyin katledildikten sonra Ehlibeyt ve Ehlibeyt’i sevenler çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır.
Şubatın 26’sından başlayarak üç gün Hızır orucu tutulur.
Mart ayının 1-2-3’ü Eba Müslüm’ün yası matemi diye bilinir. Annesi Yeter Ana’nın Kırıkkale’nin Keskin kazasında yatan Haydar Sultan için tuttuğu oruçtur.
“Üç ayların sebepleri, bu gerçeklerin peş peşe şehit düşmesindendir. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiler Zöhre Ana’nın “Ali Pirimdir Yolu Bizimdir” adlı 3. kitabında mevcuttur.”
“ŞUBAT 25’i 26’ya BAĞLAYAN GECEDEN” MART AYININ 15’I AKŞAMINA KADAR KESİNTİSİZ OLARAK 18 GÜN YASI MATEM TUTULUR.
ŞUBAT 26’SI İLE MART 15’I ARASINDAKİ YASI MATEMDE;
SU İÇİLMEZ
ELMA,
KUŞBURNU,
MADIMAK OTU YENİLMEZ.
MART’IN 3’ÜNDEN İTİBAREN KURBAN KESİLMEZ.
Zöhre Ana’nın bildirdiğine göre kirli kirli ibadet olamaz ve temizlik insanın hem özünde hem de bedeninde olması gerekmektedir. İman temizliğinin yanı sıra beden temizliğinin de önemi büyüktür.
Yası matem tutulurken gece mutlaka sahura kalkılmalıdır. Sabah saat 4’ten sonra yeme-içme kesilmeli ve iftar akşam saat 6’da yapılmalıdır. Sahura kalkılmadan oruç tutulamaz. Yemek yenmese dahi sahura kalkılmalı, abdest alıp niyetlenilmeli, yine iftar vakti abdest alınarak bu gerçekler yüzü suyu hürmetine dilekler tutularak oruç açılmalıdır.
Orucun HURMA veya ÜZÜM ile açılması sevaptır.
Hz. Üseyin defnedildikten sonra can yemeği olarak aşure çorbası yapılmış ve Hz. Üseyin’in canı için yedirilmiştir.
AŞURE ÇORBASINA KATILACAK MALZEME LİSTESİ
YARMA
ŞEKER
FINDIK
CEVİZ
FASULYE
NOHUT
ELMA
ÜZÜM
KARABİBER,TUZ,TARÇIN
KARANFİL
SU
HURMA
18 gün yası matem orucu tutulduktan sonra kurban kesilir. Kurbanın sulu yemeği yapılır. Aşure pişirildikten sonra Ehlibeyti sevip sayanlar ve bu lokmaya layık olanlar eve davet edilir, abdest alınarak dilekler tutulur ve lokmalar yenir. Lokmanın bir tanesi bile Hak katında çok üstün olduğu için kesinlikle milletin ayağına küfürlü içerikürülerek kapı kapı dağıtılmamalıdır.
Her On iki İmamlar adına ait olan çorba, aşure değildir. Aşure, sadece İmam Üseyin adına can ekmeği olarak verilen lokmadır.
Oruçsuz, kurbansız, kan akmadan aşure çorbası yapılamaz ve kapı kapı dağıtılması günahtır. Bizzat kendi evlerinde pişirilip inançlı ve saygı duyan insanlara kısmet edilir. Çünkü çok kutsal bir ibadettir. Kendi ailelerinde ne kadar değeri varsa, onlardan üstün, insanlık adına can cömertliği yapan, Allah yoluna can veren Şahımız olduğu için saygılı olarak bu ibadetimizi yerine getirmeliyiz.
10 KASIM ile 1 NİSAN TARİHLERİ ARASINDA YASI MATEM AYLARI OLDUĞU İÇİN NİKÂH KIYILMAMALI, DÜĞÜN YAPILMAMALIDIR.
18-19-20 Ocak Hz.Ali’nin Yâs’ı Matemi
26-27-28 Şubat Hızır Yâs’ı Matemi
1 – 2 – 3 Mart Eba Müslüm
4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 Mart Muharrem ayı. Hz.İmam Hüseyin’in Yâs’ı Matemi
16 Mart – 31 Mart Aşure Çorbası Günleridir
15 Nisan İsmail Peygamber’in Doğum Günüdür. Helva verilir.
10 Mayıs – 11 Mayıs Hıdır – İlyas Yâs günüdür
15 Temmuz ismail Peygamber’e kurban indiği gündür
10 Kasım Atatürk’ün Yâs günüdür
15 Aralık – 16 Aralık Hz.İmam Hasan’ın Yâs’ı Matemi
Not: 26 Şubat – 15 Mart arası Yas’ı matem günleri kesintisiz tutulacaktır.
http://www.zohreanaforum.com/tartismalar...nedir.html
Muharrem Orucu nedir?
Resmi tarihe göre cevaplıyorum: 10 Ekim 680 de Hz. Ali'nin oğlu ve Hz. Muhammet'in torunu Hz. Hüseyin ve sevenleri (toplam 72 kişi) Kerbela'da acımasız bir şekilde katledildiler. Aleviler bu acı olayı kınamak için, her yıl Muharrem Ayının onuncu gününden başlamak üzere, 12 gün oruç tutarak yas tutarlar. Aleviler Muharrem orucu ile Hz. Hüseyin`in şahsında Ehlibeyte bağlılıklarını dile getirirler ve ayni zamanda zalimin zulmünü lanetlerler.
Gerçekte Yaşananlar: 4 Mart tarihinde Hz. Ali'mizin oğlu ve Hz. Muhammed'in sevgili torunu Hz. Üseyin Kerbela'da Fırat kenarında sabah abdest alırken Yezit piçinin askerleri tarafından balık ağı atılarak yakalandı, deve arkasına bağlanarak bin bir işkence ile,saçları sakalları yolunarak Suriye Şam'a küfürlü içerikürüldü. Orada da 12 gün boyunca insanlık dışı muamelerden sonra hunharca mübarek başı gövdesinden ayrılması ile şehit edildi. Aleviler bu acı olayı kınamak, Hz.Üseyin'i yad etmek, onun için gözyaşlarıyla her yıl 4 Mart-15 Mart tarihleri arasında 12 gün "oruç" tutarak yas tutarlar. Aleviler Muharrem orucu ile Hz. Hüseyin`in şahsında Ehlibeyte bağlılıklarını dile getirirler ve ayni zamanda zalimin zulmünü lanetlerler. Hz.Üseyin'in şehit edilme nedeni; dedesi Muhammet Mustafa'nın Kuran'ı içindir. O kuranı Mavya soysuzuna vermemek için mübarek bedenini Hak yoluna feda etmiştir ve Allah şehidi ünvanını almıştır. Gelen her evliyanın dilinde hep Hz.Üseyin vardır. O'nun çektiklerini, onun mücadelesini ve gerçekte şehit edilme nedenlerini anlatmak için Allah her karanlık dönemde bir evliyasını göndermektedir.
Alevi Takvimine göre Muharrem Orucu 2014 yılında 25 EKİM'de başlıyor. 03 KASIM 2014 Hz.Üseyin'in şehadeti (10 Muharrem 61 Hicri). 06 KASIM 2014 AŞURE GÜNÜ.
Alevi Takvimine göre Muharrem Orucu 2015 yılında 14 EKİM'de başlıyor. 23 EKİM 2015 Hz.Üseyin'in şehadeti (10 Muharrem 61 Hicri). 26 EKİM 2014 AŞURE GÜNÜ.
Alevi Takvimine göre Muharrem Orucu 2016 yılında 02 EKİM'de başlıyor. 11 EKİM 2015 Hz.Üseyin'in şehadeti (10 Muharrem 61 Hicri). 14 EKİM 2014 AŞURE GÜNÜ.
Muharrem ayının fazileti biz Aleviler için o kadar büyüktür ki bunu anlatmaya kelimeler kafi gelmez. Allah şehidi ünvanını alan, Pir Sultan Abdal'ın " Kalsın benim davam, divana kalsın" sözlerindeki Divan'in başında olan, Kerbela'nın gülü Hz.Üseyin'in gayba girdiği tarihi her yıl farklı tarihlerde gösteren Alevileri biran önce mantıklı ve izanlı olmaya davet ediyorum.
Hangi insanın doğum ve ölüm tarihi her yıl değişiyor söyler misiniz ? Madem resmi tarihe inanıyorsunuz o zaman neden 10 Ekim tarihini baz almıyorsunuz?
1500 yıldır çocuklarına dahi ismini koymadığın, Hz.Ali'ye haksızlık yaptığını düşündüğün ve bundan dolayı lanetle andığın Ömer'in icadı olan Hicri takvimi neden bu kadar benimsediğinizi anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu ne perhiz bu ne turşu !
Hz.Üseyin'in gayba girdiği tarihi sabitlemeyip her yıl değiştirdiğiniz gibi o mübareğin can aşı olan Aşure'yi de kapı kapı, sokak ortalarında gelişigüzel yerlerde, abdestsiz, düzensiz bir şekilde, Ehlibeyti sevene de sevmeyene de, Ehlibeyti bilmeyene de dağıttığınız için büyük günaha girdiğinizi bilmenizi isteriz. Hz.Üseyin'i şehit eden cehennem köpeklerinin isimlerinin önlerine Hazreti ve sonlarına R.A (Allah ondan razı olsun) gibi sıfatlar kullananlara Aşure vermenin nasıl bir mantığı olabilir? Aşureyi yiyen bu insanlar zannediyormusunuz ki Hz.Üseyin'i anarak, saygıyla yiyor, onun değerini bilerek yiyor?.. Muaviye'ye hazreti ünvanını veren soy için Aşure sadece "tatlıdan" ibaret.
Oysa ki;
Kerbela'da öyle bir zulüm yaşanmıştır ki 1500 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ yüreklerdeki acısı dinmemiştir ve dünya durdukça da dinmeyecektir. Dökülen kan, İmam Üseyin'in mübarek kanıdır, peygamber torununun kanıdır. Bu zulüm, Hz.Üseyin' e yapılmakla beraber Muhammed Ali nesline yani Ehlibeytine de yapılmıştır.
Hz.Üseyin ile Yezid'in mücadelesi, Hak ile Batıl'ın mücadelesidir. Lanet Muaviye, Ehlibeyt'in büyüklüğünü kabul edemedi ve Hz.Muhammed Mustafa'nın Hakikat Kur'an’ını ele geçirmek istedi. Ehlibeyt'in çektiği İnsanlık sancağının çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle de kirli bir oyun ve kanlı bir savaş başlattı. Bu savaş, Yezit soyu tarafından tek taraflı başlatıldı ve Peygamber soyu yani Ehlibeyt hedef olarak alındı.
Bu, Emevi tarihinin sayfalarında yazıldığı gibi, Ehlibeytin verdiği bir "iktidar" kavgası değildi haşa. Öyle olması da düşünülemezdi çünkü Ehlibeyt, Allah yolu’nun sahibiydi. Allah yolunun sahibi olan Ehlibeyt'in dünya saltanatı, kürkü, koltuğu peşinde olması da imkansızdı .
Muhammed-Ali'nin ailesini ve Ehlibeyt’ini asıp kesenler bu mübarekler gayba girdikten (dünya değiştikten ) sonra karşılarında doğruyu haykıracak ve karşı duracak kimse kalmadığından "İslam" adı altında zulüm devleti kurdular ve medreseler kurarak , bugün yaşanan "İslam'ın" temellerini attılar. Peygamberimizin gaybından en az 200 yıl sonra ortaya çıkan sözüm ona din alimleri aradan geçen seneleri unutup peygamberin yanındaymış gibi "Hadis" , "Sünnet" adı altında Emevi, Abbasi geleneklerini, âdetlerini peygamber sözü , davranışı diye insanlara baskıyla, şiddetle kabul ettirdiler.
Suriye dağlarını kaplamış duman
Yetiş atam Ali halimiz yaman
Yetmiş iki yerimden bıçağı vuran
Kerbela diyarında kanımı koyan
Üseyin'in babasına Ali dediler
Muhammed meydanda Veli gördüler
Ilgıt ılgıt bedenlerim ezdiler
Gömlekler elinde sokak gezdiler
Bildiren: Mürşit Zöhre ana
http://www.zohreanaforum.com/tartismalar...post165240
Öncelikle tüm Ehlibeyt dostlarına hayırlı perşembeler dileriz.
***
Yarın, Allah kısmet ederse Ehlibeyt'in 18 günlük yası matemi başlıyor.
Tüm Ehlibeyt dostlarının yası matemlerini İmam Üseyin kabul eder inşallah.
26 - 27 - 28 - 29 Şubat Hızır'ın Yâs’ı Matemi
1 – 2 – 3 Mart Eba Müslüm
4-5-6-7-8-9-10-11-12-13-14-15 Mart Hz.İmam Üseyin’in Yâs’ı Matemi
16 Mart – 31 Mart Aşure Çorbası Günleridir
***
Kesintisiz 19 gün boyunca tutulan yası matem de ; su içmemek, zevkten sefadan eğlenceden kaçınmak, düğün nişan yapmamak, kan akıtmamak vb. davranışlara ne kadar dikkat etsek te asla ve asla Ehlibeytin çektiği çilenin yanında kocaman bir sıfır olarak kalacaktır !..
Ama herkesin inancı ölçüsünde Ehlibeytin yası matemine ortak olması, bu yolda emek vermesi, gözyaşlarını akıtması, Yezid'e lanet okuması, Ehlibeyte dost küfe kafirlerine düşman olması, hayatının merkezine Ehlibeyti ve Pir Zöhre Ana'yı yerleştirmesi, hayatındaki önceliklerde önce Ehlibeyt demesi canlara ahiri hayatta bir sermaye olacaktır...
Tüm Ehlibeyt dostlarının; Ehlibeyt'in Yası Matemini tutmak için gayret göstermelerini, "sigaraya, yemeğe" dayanamıyorum gibi nedenlere başvurmadan Kerbela'nın bitmeyen acısına ortak olmasını temenni ederiz...
Hak Muhammed Ya Ali, 12 İmam, Ehlibeyt ve Pir Zöhre Ana yardımcımız olsun...
NOT: Şubat ayı bu yıl 29 gün olduğu için toplamda 19 gün yası matem tutulacaktır.
***
http://www.zohreana.com/alevi-takvimi
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...atemi.html
HIZIR GÜLBENGİ
Ey Rabbül Alemin
Ey kainatın çepeçevre kuşatan
Daima bir şan ve yaradılışta olan...
Darda kaldığımızda sen çar imdadımıza Hızır yetiştiresin
Darda buğda komayasın
Ey dar günlerimizin dostu
Her an hazır ve nazır olan
Cömertlerin cömerdi
Çaresizlerin çaresi
Umutlarımızın tükenmez hazinesi
Deryada,denizde,sahrada,girdapta
Dağda,bayırda,afette,tufanda
Dar gününde elimizden tutan
Hastalara şifa,dertlere derman,kalplere iman
Ceddi celalimize,hanemize mihman olasın.
Nur yüzlü aksakallı yardımcımız sen
Saklayasın,bekliyesin,amana ve noksana uğratmayasın
Er Hakk,darından ve didarından ayırmayasın
Pirsize,uğursuza,hayırsıza,şeytana,nadana düşürmeyesin.
Ey birlik aleminin ledün ilminin sahibi
Ey Rahmanın rahmetine nail olan
Ey Hakk sırlarının bilicisi
Verdiğin ikrara bağışla bizi
Bizleri ikrarından imandan ayırma.
Seni gece gündüz zikreden aziz ve mübarek kullardan eyle
Muhammed Ali'nin güzel yolundan
Kendi namu şanına bağışla Bizleri...
ALLAH ALLAH HÜ
Türkiye’deki milyonlarca Alevi, Perşembe akşamları cemde bir araya geliyor. Cemevlerinin yolunu tutan Aleviler yanlarında lokmalarını getirmeyi de unutmuyor. Her ibadethanede olduğu gibi cemevlerinde de Allah’a yönelen, dua ve tövbe eden Aleviler, ‘Ya Allah ya Muhammed ya Ali’ nidalarıyla kulluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Ancak hiç cemevine gitmemiş, Alevilik hakkında çok fazla bilgisi olmayan vatandaşların cemin nasıl yapıldığı, içeriğinin nasıl olduğu yönünde fikri pek fazla yok.
Anadolu yakasının en büyük cemevlerinden birisi olan Kartal Cemevi, Perşembe akşamı yapılan cemmerasiminde kapılarını Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) açtı. Dede Mustafa Gündüz de yapılan cemin ardından Alevilik ve cemmerasimi hakkında bilgi verdi. Gündüz, “Cem demek, toplanmak demektir. İbadet için toplanırız. Bütün ibadethanelerde neye dayanarak Allah’a yalvarıyorlarsa, kilisesi, sinagogu, havrası, camisi Allah diye çağırıyorsa, cemevi de Allah diye çağırıyor. Bir farkımız biz; ‘Hak Muhammed Ali’ diye çağırırız. Herkesin bir gayesi, amacı vardır; o da Allah’ın birliğine ulaşmaktır.” dedi.
Kartal Cemevi hakkında da bilgi veren Gündüz, “Kartal Cemevi’nin bütün cemevlerinden farklı olan yönü hizmetidir. Hem ibadet hem hizmet var bizde. Bizim buradan hergün cenaze kalkar. Bazen 2 bazen 3… Geçen gün 8 tane cenaze birden kalktı. Bazı yerlerde cemevleri var ama bu hizmetleri görmez. Hem ibadet, hem cenaze hem eğitim ve kültür alanında hizmetlerimiz var. Öğrencilerimiz, kurslarımız var. Kur’an kursundan tut, bilgisayar, İngilizce, matematik kursuna kadar bütün hizmetlerimiz var.” ifadelerini kullandı.
Muharrem cemi, Hızır cemi gibi farklı cemler olmasına rağmen, Aleviler her Perşembe akşamı cemevlerinde buluşuyor. Alevi dedesi Gündüz, cem merasiminin ardından cemsırasında yapılanların zahiri ve batıni manasını anlattı.
Cemevinde vatandaşlar, Hz. Ali’ye gösterilen hürmet adında onu temsil eden dede içeri girince ayağa kalkıyor. Dede de ‘dar’ duası yapıyor. Bu, namaz esnasında yapılan kıyamın karşılığı.
Mustafa Gündüz: “Ceme girip ayağa kalkınca, inanç önderi, seyit, pir, mürşit, rehber; ceme geldiği zaman bütün cemaat ayağa kalkar. O cemaatin pirine olan saygısıdır. Hz. Ali’nin şahsından pirine hürmettir. Pir de onlara bir dua verir ki biz bu duaya ‘dar’ duası diyoruz. Camilerdeki kıyamın karşılığı dardır. Arkasından hafif eğiliyoruz; buna camide rüku diyorlar. Biz buna tecella diyoruz. Alevinin yaptığı ibadet de kıyam, rüku ve secde; Alevi buna dar, tecella ve secde diyor.”
Daha sonra iki genç bir post ile meydana çıkıyor ki; bu post Hz. Ali postunun temsili.
Mustafa Gündüz: “ İki tane genç post aldılar eline, o Hz. Ali postu, pir postudur. O pirpostuna dua vermektir. O gençler pir postunu ellerine alırlar, gelir ve dua verirler. Arkasından tezekar vardır. Ellerimizi yıkadık. Orada kadın ve erkeğin eşit olduğunu, kimsenin kimseden üstün olmadığını gösterir. Erkek kadının eline su döker, sonra da erkek kadının eline su döker. Bizde kadın-erkek farkı yoktur.”
Cemde bir de süpürgeci var. Normalde cemevlerinin temizliğini yapan görevli. Batıni olarak gönül ve ruh temizliğini temsil ediyor.
Mustafa Gündüz: “Arkasından bir süpürge vardır. O cem ibadetinin temsili, temizliğidir o. Buraları temizleyen de odur. Alevilikte hep bir batıni mana vardır. Batıni manada da ‘ceme giriyorsunuz ey cemaat, gönlünüzü temizleyin, kalbinizi temizleyin, ruhunuzu temizleyin, Allah’ın huzuruna öyle durun’ diyor.
Daha sonra çerağ duamız var. Üç tane mum yakıyoruz, o mumların bir tanesi Allah’ın (cc) adına bir tanesi Peygamberimiz (sav) adına birisi de Hiz. Ali adına. Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali diye çerağı yakarız.
Sonra tövbe duamız vardır. Tövbe bütün dinlerde vardır. Hristiyanlar da kiliseye giderken tövbe eder, Sünniler de camiye giderken tövbe eder, Alevi de cemevine gelirken tövbe eder. Tövbe kulun kötülüklerden kendisini arındırmasıdır.”
Daha sonra bir görevli alana çıkarak elindeki ibrikle ceme katılanlara su dağıtıyor. Bunu da Gündüz, şöyle açıklıyor: “Arkasından saka suyu vardır. Bu Hz. Hüseyin’e yönelik mersiyedir. Hz. Hüseyin Kerbala’da susuz şehit edildi ya onun niyetine su dağıtmaktır. Hüseyin aşkıyla su dağıtılır. O vatandaşlar onu şifa diye içer. Kimisi alır şişeye doldurur, evine küfürlü içerikürür. Hastası vardır. Kimisi yaşlım var der. Kimisi ceme gelemedi, oğlum okula gidiyor, zihin açıklığı olsun ister. Su İmam Hüseyin niyetiyle verilir.”
Ceme gelen herkes, imkanı ölçüsünde yiyecek bir şeyler de getiriyor. Bu yiyecekler mutfakta toplanarak, rastgele poşetleniyor. Cemin arkasından da herkes nasibine düşeni alıp evin yolunu tutuyor.
Mustafa Gündüz: “Arkasından lokmamız vardır. Ceme her gelen lokmasıyla gelir. Biz onları poşetlere koyuyoruz. 300 kişi gelirse 500 tane lokma yaparız bazen. Giderken herkese tek tek lokmasını veririz. Kimisi lokmayı şifalıdır diye evine küfürlü içerikürüp yakınlarına verir. Daha sonra dağılma duasını veriyoruz, herkesin birliği beraberliği, huzur içinde evine gitmesi için. Oturan duran, kovsuz, gıybetsiz, sırrı sır ederek evine varan Hızır yoldaşı, Ali kılavuzu, Allah da yardımcısı olsun der, dağılır ve gideriz.”
cihan.com.tr
alevi haber
Alevi inancının odağında sevgi vardır, sevgi Alevi insanının kişiliğini ,Dünyaya bakışını ve Dünyayı yorumlayışında da yol gösterici en etken öğedir. Alevi insanı bu sevgi ve hoşgörüyü yanlız insana ve doğaya karşı değil, yarattığı değerlere, kutsal bildiği, inandığı, umut bağladığı, imdada çağırdığı, yer, mekan, zaman tanımayan, Alevi inancında insani-Kamil olan, gizli hazinenin sırlarını insan beyninin kavrayabildiği ölçülerde kavramış gelmiş-geçmiş Nebi’lere, Veli’lere, Eren’lere ve inandığı Tanrı’ya bakışta ve algılayıştada düşüncesinin merkezine koymuş, bu anlamda da ulu Evliya’lara ve Tanrı’sına korkuyla değil, sevgi ile yaklaşmış, onları kendi gönlünde mihman etmiş, kendine Dost, yoldaş ve yaren bilmiştir. Bu ulu Evliyalardan biride Alevi insanının dilinden düşürmediği Boz atının sırtında her çağıranın imdadına yetişen Hızır’dır.
Hızır aleyhi-selam denilince hepimizin içini bir sevgi,bir hoşnutluk ve bir ferrahlık kaplar, Hızır’ı hemen yanı başımızda biliriz. Hızır’a o kadar alışmışızdır ki o bizim gündelik yaşamımızda hep bizimle olmuştur. Her dara, zora düştüğümüzde, iyi ve kötü günümüzde, kederimizde, sevincimizde, hasretimizde hep Hızır’ı çağırmışızdır. 0 hepimizin gönül yoldaşıdır.
Hızır’o khal (khal-Kerem sahibi,yaşlı, kamil, olgun) bilge, aksakallı, nur yüzlü ve bozatlı olarak tanınan ulu bir evliyadır. Alevi inancındaki yeri kutsanmıştır. Hızır yanlız Alevilerde değil, geniş bir coğrafyada değişik şekillerde anılmaktadır. O Ademin yaratılışından beri vardır Ademi kendi elleriyle defn etmiş, kimi nebi’lerle musahip olmuş, Musa’ya mürşitlik yapmıştır. Hz muhammedin definide bulunmuş, Ali ile haldaş olmuş Kerbela şehidi İmam Hüseyinin ardından mersiyeler okumuş, H.B. Veli ile muhabbette bulunmuş, Dersimde, Bağeyn kalesinde Kureyş fırına atılırken beyaz bir martı donunda Kureyş’i ateşten korumuştur. Tarihin her dönemimde ete-kemiğe bürünüp çeşitli donlarda zahiri alemde görünmüştür, bazen Melek, bazen tanrı misafiri, bazen boz atının üstünde imdat diyenlerin imdadına yetişmiştir.
Hızır hakkında anlatılan efsane islami kaynaklarda özet olarak şöyledir.
İskender-i zulkarneyn insana ebedi hayat veren ve insan üstü güçler kazandıran bir abu-hayat pınarından bahs edildiğini duyar ve bunu aramaya karar verir. Rivayete göre Allah bunu Sam’ın soyundan birine nasip edecektir. Bu yolculukta Hızır da Zulkarneyn’e eşlik etmektedir. Yolculukta başlarına gelen olaylar nedeniyle biribirlerinden ayrı düşerler, uzun yolculuklar ve birçok badirelerden sonra karanlıklar ülkesinde Hızır ilahi bir ses duyar , sesin geldiği yöne doğru gider, yolda küçük bir pınarın başında biraz dinlenip, torbasında bulunan yiyeceklerinden kurutulmuş tuzlu balığı suda yıkayıp yemek ister, balık suya değince canlanır, Hızır sözü edilen pınarın bu olduğunu anlar, suyundan içer ve yıkanır böylece hem ilahi sırlara mazhar olur hemde ölümsüzleşir. Sonrasında Zülkarneyn ile karşılaştıklarında, Hızır gördüklerini Zülkarneyn’e anlatır birlikte geri dönüp pınarı aramaya koyulurlar ancak pınar kurumuştur. Zülkarneyn bu duruma çok üzülür, yaratan böyle istemiştir diyerek kendi kaderine razı olur ve dönerler.
Hızır hakkında yüzlerce rivayet vardır, Arapça da “El Hazır, Al Hızır” olarak geçmekte ve “Yeşillik” anlamına gelmektedir
Hz Muhammed bir hadisinde ‘’Hızır’a bu adın verilmesinin nedeni kuru bir yerde post üstünde otururken, hemen arkasında yeşilliklerin oluşmasındandır’’ der . Hızır ismi kuran’i-kerim’de geçmez, ancak kuran yorumcuları Kuran’da kehf suresinin 62-82 ayetlerinde Musa ile buluşan kamil kişinin Hızır olduğu konusunda hemfikirdirler.
Nuh tufanı söylencesinde de, Nuh, gemisinin ambarında biten yiyeceklerin temini ve geminin kurtuluşu için Hızır’dan yardım ister, dileklerinin yerine gelmesi halinde üç gün oruç tutacağını vaad eder. Gemisi karaya oturup kurtulunca da vaadini yerine getirir.
Bütün bunların yanında Alevi toplumunun kabul ettiği ve tutukları üç günlük Hızır orucuna kaynak olarak gösterdikleri olay ise şöyledir.
Cocukluk yıllarında İmam Hasan ile İmam Hüseyin ateşli bir hastalığa tutulurlar. Hz Ali ile Hz. Fatıma çocukların bu haline çok üzülür ve endişelenirler. Hz Fatima Babası Hz. Muhammed’e gidip durumu anlatır. Hz. Muhammed bunun üzerine Fatimaya, niyet edip, 3 gün oruc tutmalarını ve cocukların bu üç günün sonunda iyileşeceğini söyler . Hz. Fatıma eve gelir, söyleneni Hz. Ali’ye anlatır. Hz. Ali, Hz. Fatıma ile birlikte niyet edip 3 günlük oruca başlarlar. Her üç günde oruçlarını açarlarken kapı vurulur. Kapıyı açtıklarında. Karşılarına biri çıkar ve yiyecek ister böylece her üç günün sonunda olan yiyeceklerini kapıya gelen fakire verip sadece su ile yetinirler. Sonra evlerine Hz Muhammed gelir Hasan ve Hüseyin’i dizleri üstüne alır ve şöyle söyler “Ya Ali bu yavruların hastalığı beni de üzdü” der ve sorar. “Orucunuz nasıl geçti ya Ali” Ali“Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” Allah’ın rızası için 3 gün oruç tuttuk, tam orucumuzu açarken, kapıya bir yoksul geldi Yiyeceklerimizi her gün gelen o yoksula verdik der. Hz. Muhammed “o gelenleri Tanıdınızmı ya Ali” diye sorar. Ali “ Sana ayandır Ya Allah’ın Resulü” der. Hz. Muhammed, Hızır’ın gelen yoksulların kılğına girip geldiğini ve sizleri sınadığını söyler.
Hızır kimilerine göre veli, kimi kaynaklara göre de nebi’dir. Hak katında batın ilmine sahiptir. Zahiri bilgiler Peygamberler aracılığı ile açıklanmıştır, batıni ilimlerde ( ilmi ledün ) Hızır aracılığıyla. Alevilik açısından bakıldığında Hz Muhammet zahiri (şeriati) İmam Ali’de batini (Mana alemi) niliği temsil etmektedir, bundan dolayıdırki Aleviler Hızır ile Ali’yi özdeşleştirmişlerdir. Hızır, eğitici, öğreticidir, yol gösteren, yardım eden, yetiş diyenin carına yetişen, yer, zaman, yakınlık ve uzaklığı tanımayan Mürşitlik makamının sahibi, ilahi sırların sultanıdır. Alevi inancında mihman Ali’dir veya Hızır’dır, Hızır donunda gelir bu nedenle aleviler gelen Tanrı misafirine büyük önem verirler.
Geçmişte köylerde şubat ayı boyunca son günü perşembeye gelmek şartı ile (salı-çarşamba-perşembe) üç gün oruç tutulur Cuma akşamı (perşembeyi cuma’ya bağlayan gece ) ibadet edilir, cemler bağlanırdı. Ancak şehirleşmeyle beraber Hızır orucu genellikle şubat ayının 13,14,15 inde tutulmaktadır, belirli bir tarihinin olması birlikte hareket etmek, birlik ve beraberliğin sağlanması açısından olumludur. Ama yine de son gün perşembeye getirilise kanımca var olan gelenekte bozulmamış olur.
Şubat ayı zor bir aydır, kış aylarının ortancasıdır, şubatta kar, tipi, fırtına oldukça boldur, böylesi zorlu koşullarda darda ve zorda kalanlar için tek umut Hızır’dır.
Dersim yöresinde Hızır’ı karşılamak bu zor koşullara rağmen coşkuylandır, sevgiylendir, kar’a, tipi’ye aldırmadan Talip Pir’inin, Mürşid’inin yolunu gözler, Pir’in uğradığı hane’ye Hızır da uğramış sayılır, bundan dolayı Pir’in işi de oldukça yoğundur. Her Talibin hanesi mutlaka Pirin duasından nasibini alır.
Dersim de Hızır’ın uğramadığı yer yoktur, hemen hemen her köyde mutlaka Hızır mekanları vardır , bu mekanları ziyaret etmek için illaki şubat ayı beklenilmez, Alır adağını, lokmasını varır Hızır’ın kapısına dersimli, Hızır dersimde yarendir, yoldaştır, kirve’dir, mihmandır gündelik konuşmanın bir parçasıdır her Dersimli mutlaka Hızırı günde birkaç kez anar, Şubat (asma xızır-xeylaş-Hızır ayı) ayı Hızır ayıdır, Evlerin içi ve kapı önleri daha itinalı bir şekilde temizlenir, ulu mihman için ön hazırlık yapılır. köydekiler kavrulmuş Buğday veya Arpayı el değirmeninde (Dıstar) öğüterek un-irmik (kavut) haline getirirler Kahve renginde olan bu unu bir tepsinin içine koyup (son akşam) dışarıya indirirler, sabah kalktıklarında ilk iş olarak tepsideki kavuta bakarlar eğer üstünde herhangi bir iz varsa Hızır’ın eve uğradığını ve bundan böyle bolluk ve bereketin artacağını yoksulluğun geride kaldığına inanılır. Orucun son gününde dersim de evlenmemiş gençler su içmezler, inanışa göre o gece ruyalarında kimin elinden su içerlerse onunla veya hangi köyün çeşmesinden su içerlerse o köyden evlenirler.
Dersim yöresinde Hızır ile ilgili anlatılan yüzlerce hikaye vardır, bunlardan birini (bildiğim kadarıyla) sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir köyde kendi halinde yaşayan ve etrafındakiler tarafından Budela’ye Kureyş diye çağrılan bir zat oturuyormuş, o sene çok kar yağmış tüm yollar kapanmış dışarıya çıkmak olağan üstü bir çaba gerektiriyormuş, böylesi zor günler Dersimde uzun sürer, Yaşlı Pir’in hayvanlarına verecek bir tutam otu dahi kalmamış, çaresizlik üzerine Budala (kendini Hakka adamış kişi) nın iki oğlu ve bir damadı Babalarının bütün ısrarlarına rağmen dağdan yem indirmek için sabah erkenden yola koyulurlar, çok gitmeden çığ kopar üç’ü beraber çığ’ın altında kalırlar, kimsenin yapacağı bir şey kalmaz, Budala’nın bütün ısrarlarına rağmen köylüler riski göze alıp yardım etmezler ve Kureyşin cocukları kurda, kuşa yem oldu diye konuşmaya başlarlar.Yaşlı Budalanın yapacağı bir şey kalmamıştır iki oğlunun ve damadının acısına yüreği dayanmaz alır cura’sını çığın düştüğü yere gider, çığın üzeride semah döner, Hızır’dan yardım ister. Güneşin ilk ışıkları ile braber boz atlı Hızır imdada yetişir, çeker kılıcını indirir çığa, büyük bir gürültü ile çığ yarılır içinden yaşlı Budalanın iki oğlu ile damadı sağ salim çıkarlar. Pir çocuklarını, damadını yanına alıp köye döner, Ailece Hakka niyaz ederler, hep beraber ağılın kapısını açıp şükür kurbanları keserler. Bu olay üzerine Yaşlı Budala yaşadıklarını aşağıdaki şekilde dile getirir.
Ağılda bitti, kalmadi hayvanların yemi,
Cocuklar kazaklari alıp
Dereye doğru açıldılar
Kara haber çabuk geldi
Kopup gelmis, bizim dağların çığı
Alıp senden küfürlü içerikürmüş
Iki oğul bir damat
Curami aldim elime
Çığın üstünde semaya durdum
Sevdam gitti ulu Divana
Günes dağlarin üzerinden doğarken
Iki üç adim acildim
Boz atlı Hızır çıktı karşıma
Dedi Nedir yaşlı budala,
Avazın kulaklarımızı küfürlü içerikürdü
Dedim, Benden alıp küfürlü içerikürdü
Iki oğul bir damat
Çekti kılıcını vurdu çığa
Çığ yarıldı
Içinde çıktı iki oğul bir damat
Açtım ağılın kapısını
Kurban ettim içindekilerin hepsini
Dedim ya Allah sana şükürler olsun
Ne yapacağım Dünya malını.
Boz atlı Hızır hanenize mihman olsun
Kimseyi darda, zorda koymasın
Yazan :Müslüm Kaya
Alıntıdır...

