-
Eskişehir’de Anahtar Part...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:41 PM
» Yorum 0
» Okunma 829 -
Türkiye Cumhuriyeti'nin t...
Forum: Atatürk Haberleri
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:40 PM
» Yorum 0
» Okunma 295 -
Türkiye'de Alevilerin Hak...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-08-2025, 11:35 PM
» Yorum 0
» Okunma 290 -
Hareketli Alevi Türküleri...
Forum: Alevi Türküleri / Deyişleri / Semahları
Son Yorum: Admin
09-23-2025, 04:52 PM
» Yorum 1
» Okunma 3,498 -
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
10-28-2024, 11:38 PM
» Yorum 0
» Okunma 1,922 -
Pir Zöhre Ana: Topluma Iş...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
08-08-2024, 09:23 PM
» Yorum 0
» Okunma 1,919 -
15 Haziran’da Doğan Güneş...
Forum: Alevi Haber
Son Yorum: Admin
06-15-2024, 11:16 AM
» Yorum 0
» Okunma 2,050 -
BİTMEYEN YAS: KERBELA
Forum: Alevi İnançları
Son Yorum: Admin
03-25-2024, 12:37 AM
» Yorum 0
» Okunma 4,204 -
En Sevilen Alevi Türküler...
Forum: Alevi Türküleri / Deyişleri / Semahları
Son Yorum: Admin
02-16-2024, 09:57 PM
» Yorum 0
» Okunma 39,054 -
1881 yılında doğdu, Hep B...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Admin
11-09-2023, 11:56 PM
» Yorum 0
» Okunma 3,070
- Toplam Yorumlar4,339
- Toplam Konular3,176
- Toplam Üyeler201
- Son Üyeyazarkdr
ZÜLFİKARNAME
Gel gönül okuyalım ismi azam duasını
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Sıdk ile okudu sildi gönül pasını
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Yusuf’u kuyuya attılar Yakup çeker ahu zar
Kuyu dibinde hem yine bu dua oldu Yusuf a yar
Yer ile gök bu dua ile buldu karar
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Bu dünya bivefadır bivefa
Eyyuba kıldılar mihneti cevru cefa
Eyyub bu duayı okudu buldu derdine şifa
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Şol Musa tur dağında Hakka münacat eyledi
Hak ismini duyunca görki nemrut neyledi
Evliyalar enbiyalar bu duayı söyler idi
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Süleyman’ın parmağında hatem yüzüğünün mühürü
Emrine mutiydi insi cin dev ile peri
Ali binerdi düldüle kırardı yüz bin kafiri
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Hamza kaf dağında on sekiz cenk eyledi tamam
Kırardı kafiri bir narayla vermezdi aman
Daim bu duayı okurdu her dem her saat her zaman
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Münafıklar bu duanın manasına ermedi
Mansuru dara çektiler de dediğinden dönmedi
Halil bu duayı okudu da nar içinde yanmadı
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Muhammed kalkuben Miraca vardı
Arş yüzünde melekler darına durdu
Orda Hatemi aslanın ağzına verdi
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Miraca çıktı Muhammed Peygamberi
Orada kokardı misk ile amberi
Bu duayı okudu ol Ali’nin kamberi
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Nice Peygamberler geldi de geçti
Nice Süleyman’lar kondu da göçtü
Caferi Tayyar bu duayı okudu da uçtu
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Tacı düldül geldi de Ali destine
Zülfikarı çekiben yürüdü küffar kasdına
Hem evvel yazılıdır zülfikarın üstüne
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Ali gezer iken devin er bağını
Sinesine bastı hicran dağını
Bir hurma çöpüyle bend etdi devin baş parmağını
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
Bu duayı okursa her kim
Kalmaz gönlünde zerrece kin
Bu duayı okudu sakin oldu ay ile gün
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
İlahi ilahi Farzdır ilahi
Hürmetle severiz ol şahı
On İki İmamlar Rehperi,SULTAN HATAYİ
Okudu ki “La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar”
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...rname.html
Hızır orucun aslı şudur: Hz. İmam Hasan ve Hz. İmam Hüseyin hazretleri hastalanmıştı. Hz. Fatıma validemiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen babası Hz. Muhammed’in yanına varır ve pek üzgündür. Allah’ın Resulü, kızının bu halini görünce ona ne için bu kadar üzgün olduğunu sorar.
Fatıma validemiz:
“Baba, çocuklar çok hasta yatıyorlar,
bir türlü ateşlerini düşüremedim” der.
Allah’ın Resulü: “Çocuklar için üç gün oruç adağında bulun” der.
Hz. Fatıma validemiz, çocukların şifa bulması için üç günlük adak (nezir) oruç adağında bulunur ve oruca niyet eder.
O vakit Hz. Ali efendimiz ile birlikte çocukların bakıcısı Fıdda da oruca niyet ederler. Allah’ın hikmetidir ki, o gün çocuklar iyileşmişlerdir.
Oruca niyet etmişlerdir, ancak o gün Hz. Ali’nin evinde yiyecek hiçbir şeyleri yoktur. Hz. Ali efendimiz, o günkü kazancı ile on iki avuç arpa alır ve eve getirir. Hz. Fatıma validemiz, bu arpayı el değirmeninde un eder ve üçe ayırır. Birinci bölümünü ekmek yapıp beş parçaya ayırır.
Oruçlu oldukları günün akşamı, oruç açacakları bir saatte bir fakir, kapılarını çalar: “Ey Muhammed’in Ehl-i Beyt’i ! Kapınıza miskinlerden bir fakir geldi, açım, beni doyurunuz ki Allah’ta sizleri cennet sofralarında doyursun” der.
O vakit Hz. Ali efendimiz, Hz. Fatıma’ya:
“Ey insanların en hayırlısının kızı Fatıma! Görüyor ve duyuyor musun. Kapımızda zor durumda ve aç olduğunu söyleyen bir fakir var ne yapmamı istersin?” der.
Hz. Fatıma validiemiz: “Bu hususta benim sana karşı en ufak bir itirazım olmaz, sen nasıl istersen öyle olsun” der.
Bunun üzerine; Hz. Ali, Hz. Fatıma validemiz , Fıdda ve çocuklar, kendi lokmalarının tamamını fakire verirler ve kendileri, su ile oruçlarını açarlar.
İkinci günü Hz. Fatıma validemiz, ayırdığı unun ikinci kısmı ile bir ekmek yapıp, beş parçaya ayırdı. Ancak akşam olup tam oruç açacakları bir saatte bir yetim aç olduğunu söyler ve yiyecek bir şeyler ister. Birinci günkü gibi Hz. Ali ve tüm aile fakire verdikleri gibi, lokmalarını bu defa yetime verirler.
Üçüncü günü Fatıma validemiz, ayırdığı unun son bölümü ile yine bir ekmek yaptı. Üçüncü günün akşamı, tam oruç açacakları bir saatte, tekrar bir esir gelip kapılarını çaldı ve yiyecek bir şeyler istedi. Hz. Ali ve ailenin tamamı, yine lokmalarını esire verirler; kendileri, su ile oruçlarını açtılar.
Dördüncü günü, Hz. Ali Efendimiz, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i yanına alıp, Hz. Muhammed’in hanesine geldiler. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, açlıktan bitkin bir vaziyette idiler.
Hz. Peygamber’imiz. Torunlarının bu halini görünce:
“Ya Ali ! Çocukların bu hali nedir?” diye sordu.
Hz. Peygamber Efendimiz, her iki torununu alıp Hz. Ali’nin evine geldiler. Eve gelince, kızı Hz. Fatıma’yı da bitkin ve solmuş bir vaziyette görünce, çok üzüldüler.
Tam o sırada Hz. Ali’nin hanesine Cebrail nazil oldu ve
şu ayeti getirdi:
-Mealen: Onlar kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirdiler. “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Çünkü biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız” derler. İşte bu yüzden Allah onları, o günün fenalığından esirger, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.”
(İnsan Suresi, 7, 8 ,9 ,10)
Abdül Baki Gölpınarı, bu olayla ilgili olarak şunları yazıyor. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhe ve sellem) efendimiz, daha sonra oruçla ilgili olarak Hazret-i Ali’ye: “Oruçlu olduğunuz üç gün boyunca hanenize gelen kimse, Hızır Aleyhiselam idi” buyurdular. Cenab-ı Allah, Hızırı göndererek, sizin sabrınızı sınadı” dedi.
Görüldüğü gibi, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Fıdda ve çocukların tutmuş oldukları bu üç günlük oruç, onların yolundan giden tüm âlem halkına Farz olmuştur. Aleviler de Ehl-i Beyt ve Hızır aşkına ve Allah rızası için bu üç günlük orucu tutarlar ve arkasından da Cem evinde toplanarak tutulan oruçların, kesilen kurbanların kabulü için Allah’a dua ve niyazda bulunulur. Buna Hızır cemi denir.
Oruç, sadece aç kalmak değildir. Oruç, tüm bedenin oruçlu olma halidir. Oruçlu olan kimse, Eliyle, Diliyle, Beliyle kısacası, tüm azaları ile oruçlu olmalıdır. Oruç aynı zamanda nefsin islâh edilmesi için yapılan bir ibadettir.
Hızır kimdir ve ne için Hızır nebi denmiştir?
Hızır: Sözlük anlamı, içenlere ölümsüzlük veren “Âbı hayât”ı içmiş bulunan ve kul sıkıştığı zaman imdadına yetişen meşhur nebidir. Halk arasındaki rivayetlere göre, Âbı Hayatı, Hızır ve İlyas Peygamberler bulup içmiştir ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Böylece Hızır karada, İlyas, denizde darda kalanların yardımına koşan kimseler olarak bilinirler.
Hızır, “hazır” kelimesinden gelen bir sözdür. Hızır’ın oturduğu yerin yeşil olmasından dolayı, ilk bahar ve yeşilliğin de simgesi olarak ifade edilir. Hıdırellez, Hızır İlyas gibi gibi isimlerle de anılırlar.
Tasavvufta ise “Âb-ı Hayat”, mânevi feyze, neşeye, zevke işarettir. Kur’an’ı Kerim’in Kehf Suresi, 60-82. ayetleri, Musa Peygamber ile kendisine Tanrı tarafından ilim verilmiş olan genç arkadaşı arasında geçenler anlatılır.
Musa Peygamber ile kullardan bir kul olarak bildirilen bu genç kimse, “Hızır” dır ve Allah tarafından Musa’yı irşat etmek için görevlendirilmiştir.
Hızır, aslında bir velidir. Bilindiği gibi, Tanrı buyrukları Peygamberlere, Cebrail adlı bir melek tarafından “vahiy” olarak, velilere ise ilham olarak gönderilir. Ancak Cenab-ı Allah, bazı seçilmiş veli kullarına, kendi buyruklarını “vahiy” olarak bildirir ki, bu veliler, “Hızır” dır. Hızır göreviyle görevlendirilen bu velilere, Tanrı buyruklarını ilham olarak değil de vahiy olarak aldıkları için, “Hızır Nebi” denir.
Hızır, Allah tarafından Musa Peygamber’i irşat etmek üzere görevlendirilmiştir. Kendisine Tanrı tarafından ilim verilmiş olan Hızır, Musa’ya bâtın ilmini öğretti. Demek ki, peygamber dahi olsa, her kulun bir rehbere ihtiyacı vardır.
Bozatlı Hızır, hepimizin yardımcısı olsun.
Ya Bozatlı Hızır, darda olanların darına , imdadına sen yetişesin, darda buğda koymayasın.. ..
alıntıdır...
Gelen Ali, giden Ali, Ölmez Ali Ölmez Ali !..
İmam Hasan’ın zehirlenerek şehit edilişinden 32 gün sonra Ocak ayında Hz. Ali, Ömer ve oğlu Milcan (Sıddık) tarafından tuzak kurularak, sabah namazında 05.30’da Milcan tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir. Hz. Ali şehit edildikten sonra kendisi Arap donunda gelerek, kendi cenazesini yıkamış ve kendi tabutunu küfürlü içerikürerek kerametini göstermiş ve cenazesini üç gün bekleterek Perşembe günü toprağa vermiştir.
Bundan dolayı Ocak ayının 18-19-20. günlerinde Hz. Ali’nin yası matemi olarak oruç tutulmaktadır.
Şahı Merdan Ali aşkına tutacağımız yası matemlerimizi Hak kabul eylesin..Allah bir daha Ehlibeyt acısı yaşatmasın..
![[Resim: hz_ali_yasi_matem.jpg]](http://www.zohreanaforum.com/resim/hz_ali_yasi_matem.jpg)
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...-ocak.html
alevi inançları
Eşik, Hz.Muhammedin „Ben Ilmin Şehriyim Ali onun kapısıdır“ sözünden esinlenerek Şahı Merdan Ali’yi temsil ettiğine inanılan ve yolun bir simgesi olarak algılanan meydanın giriş kapısının iç kısmıdır. Bu nedenle eşik kutsaldır, Hakk’a küfürlü içeriküren kapıdır. Asla eşiğe basılmaz ve niyaz olunur (öpülür). Bu davranış yol, ışık ve bilgisine ulaşmış olmanın anısına bir alçak gönüllülük ve teslimiyet ifadesi olarak eşiğin önünde sol diz üzerine çökerek elleri eşiğe koyup üç kez öpmek biçiminde de uygulanır.
Hz.Muhammed, “Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır” buyurmuştur.
Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, ilim şehri, Hz.Muhammed’dir. Ilim şehrinin kapısı ise, Şahı Merdan Ali’dir ve Sırat-el Mustakim’dir. Kapıya secde: Eyvallah’tır, teslimiyettir. Buradaki maksat; İlim şehrine, Şahı Merdan Ali’nin kapısından girip, Hz.Muhammed’in ilmine ve Şahı Merdan Ali’nin feyzine ve faziletine erişmektir.
Eşik tercümanında: “Eşiğine koymuşum ben can ile ser. Hem eşiğinden benim niyazım budur. Lütf edip ben fakire kılasın nazar” diyerek, kapının dört tarafına niyaz edilir. Kapının üst eşiği Hz.Muhammed’i, kapının alt eşiği Fatma Ana’yı, sağ ve sol yanları da Imam Hasan’ı ve Imam Hüseyin’i ve kapının kilidi Şahı Merdan Ali’yi temsil eder. Kapının dışı Şeriat, iç kısmı ise Tarikat, Marifet ve Hakikat makamlarıdır.
Kapıdan içeri giren kimse, orada oturan Allah dostlarına: “Hu aşk olsun erenler” diyerek, selam verilir. Çünkü orada Hakk aşıkları, tarikat pirleri vardır. Tarikatın mürşidi Hz.Muhammed, rehberi Şahı Merdan Ali’dir. Orada Hakk muhabbeti vardır, ibretler ve marifet erbabı kimseler vardır.
Işte Alevilerin eşik ve kapıyı ki özellikle bir türbenin, bir cem evinin eşik ve kapısını her Allah Muhammed Ali diyerek öpmeleri bu bilince, “Her mülkün sahibinin Allah Muhammed Ali olduğu” bilincine sahip olduklarını gösteri.
Bu bilinç Aleviyi Hakk Muhammed Ali yolunda gitmeye, onlar gibi her canlıyı kadın-erkek, zengin-fakir, okumuş-okumamış demeden bir, eşit görmeye, hoşgörülü olmaya, "incinsen de incitme"meye yönlendirir.
Özetlersek; Kapının eşiği, üstü, sağı, solu ve kapının kendisi yani kilidi, bütün bunlar ehlibeyti temsil eder. Dolayısiyle kilit açılıp içeri girildiğinde de kırklar meydanı yani ilmin ta kendisi ve zahiri ilimden batını ilime geçiş yolunun kapısı olan Şahı Merdan Ali’yi temsilen mürşidi kamil, Elesti bezminde melek Cebrail’e rehberlik yaptığı için Hz.Muhammed, ilk talip olan melek Cebrail, Fatma-tüz Zehra, Imam Hasan-ül Mücteba, Imam Hüseyn-i Deşti Kerbela ve kırkların tamamı bulunduğu Kırklar meydanı bulunmaktadır. Eşiğe basılmamasının nedeni Ehl-i Beyt’i temsil ettiğindendir.
Alevi o kutsal yerlerin eşiğini, kapısını öperken ya Allah ya Muhammed ya Ali’yi zikrederek; „Ben sizin mekanınız olan bu mekana girerken yolunuza beli best diyorum, yani yolunuzda gittiğimin ikrarını-sözünü veriyorum ve sizin yolunuzun gerekenleri olan "hoşgörülü olmak", "herkese eşit bakmak", kimseyi dış görünüşünden , ünvanından ya da maddi olanaklarından ötürü üstün ya da aşağı görmemek, türab olmak (alçak gönüllü olmak) gibi iyi davranışları uygulayarak Allah Muhammed Ali yolunda giden gerçek bir kul olmak için gerekenler ne ise yapacağım“ ikrar sözünün ifade edilişidir.
Kapıdan secde ederek girilir. Cem evinin kapısının önüne gelince, eşiğe diz çöküp şu tercüman okunur:
Bismişah Allah, Allah!
Dergah eşiğine ben canımı ve başımı koydum.
Bu eşikten benim niyazım budur.
Lütfedip bu fakiri, görüp gözet ki, delalette kalmayayım.
O dosta, O yüce yaratana benim eyvallahım ve teslimiyetim var.
Eşiğe niyaz ettikten sora kalkıp eşiğin üzerine basmadan içeri girilir. Içeri girerken kapının sağından, solundan ve üst eşikten elle niyaz alınır.
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...post164153
Hızır Ve Hacı Bektaş Veli
Alıntıdır;
Hünkâr'a bir ikindi üzeri, güzel yüzlü, tatlı sözlü, Alevi saçlı, yeşil giysili bir aziz geldi.
Boz donlu bir ata binmişti; Saru İsmail karşıladı, atını tuttu. O kişi
teklifsizce doğru Kızılcahalvet'e yöneldi ve içeri girdi.
Saru İsmail, "acaba bu atını tuttuğum er kim ola, şimdiye değin bunun gibi nurlu, güzel yüzlü ve heybetli bir er görmedim", diye düşüncelere dalmıştı. O sırada halifelerden biri geldi; İsmail'e, "tut şu atı", dedi ve kızılcahalvet'in kapısına vardı. O aziz kişinin, Hünkar'ın karşısında oturmakta olduğunu gördü. Tam bu anda Hünkar, "ne yapalım Hızır'ım Ulu Tanrı seni bu işe koşmuş, Tanrı kullarını zordan kurtarman gerek; şu anda Karadeniz'de bir gemi batmak üzere, seni çağırıyorlar; sohbetine can atıyoruz ama ne çare; tez imdatlarına yetiş; Tanrı izin verirse yine şerefleniriz", diyordu.
Hızır Peygamber hemen kalktı. Saru İsmail dışarıda atı tuttu. Hızır dışarı çıkınca İsmail Hızır'ın üzengesini öptü. Hızır, atını
sıçrattığı gibi at, bir adımını Sulucakarahöyük'ün üstüne bastı, öbür adımda güneşle birlikte dolunay oldu ve gözden yitti; yalnızca karşıdan nalının parıltısı göründü.
Saru İsmail, huzura varıp gördügünü anlatarak, "Erenler Şahı, bu giden aziz kimdir?", diye sorunca Hünkâr, "kardeşimiz Hızır Peygamberdir. Karadenizde bir gemi batmak üzereydi, oraya imdada koştu; onun yürüyüşü böyledir", dedi.
Saru İsmail Hızır'ı gördüğüne çok sevindi.
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...post163856
alevilik
Allah’ın aslanı olan
Fatıma Zöhre’ye güvey giren
Muhammed Mustafa’nın ışığı
Ehlibeyt’in Atası,
12 İmam’ın başı,
İmamlar İmamı,
Gelen giden bütün ermiş evliyaların öğretmeni,
Hakikatın ta kendisi,
İsa ile Musa ile dilleşen,
Dünya var olmadan önce var olan,
Bir ismi Şahımerdan olan Hz.Ali’dir…
***
Seni kim küfürlü içerikürür sensin yaradan
İllâ kefin biçem sabunla yuyan,
Ali’yi bilmeyen mağarada kalan,
Kulların önünde toprağa koyan.
Benden evvel ben oldum
Beni bende ben buldum
Sahralara indim durdum
Bana Ali dediler
Merdan idim dirildim
Her bedene verildim
Kırk Kapı dört makamda
Öldüm öldüm dirildim
Kırk kapıdan girip Kırklar meydanında Allah’a dört sıfatta öldüm öldüm Ali oldum dirildim.
***
Aslan idim varoldum
Zülfikâra yar durdum
Gök gürledi üstümde
Ay güneşe car oldum
Bir ismi Ali bir ismi Veli
Onlar nurdan geldi nurudur nebi
Evveli ahiri yaratan Ali
Şimdi de geziyor Zöhre Ana dili
Bildiren : Pir Zöhre Ana
***
HAZRETİ ALİ’NİN DOĞUMU
Hz. Ali’nin dip dedesinin ismi Beytullah, ebesinin ismi ise Nazmiye Ana’dır. İkinci dedesi İmam Rıza, ebesi ise Kerem Ana’dır. Üçüncü ebesi ve dedesi ise İmam Hüseyin ve Gülüstan’dır. Hüseyin ve Gülüstan’dan dünyaya gelen çocukların adları Mustafa, Hasan, Elif Ana, Şehriban Ana ve Zekine Ana’dır. Hasan’ın zürriyeti yoktur.
İki Cihan Selveri ve Mustafa’dan dünyaya gelen çocuklardan büyüğü Hz. Ali’dir ve Medine’de doğmuştur. İkinci ve üçünçü çocuklar ikiz olan Ali Ekber ile Ali Asker’dir.
Ali’nin doğumunda ummana giren Muhammed, Ali’nin kim olduğunu ve gelecekte neler yaşayacağını, gülbenk duası okuyarak bir bir anlatmıştır.
Ali’nin Cemali nurundan çıralar yandı, gök gürlemeleri, nara sesleri ile her taraf nurlandı ve Ali likâp içinde seccadeye kapanarak ses verince, Muhammed’i şaşırtmıştır. O zaman Muhammed, Ali’ye:
Ya Ali! Sen tüm cihana Allah’tan gelensin, adın Ali olarak bilineceksin, ben sana ya Şahımerdan diye bu adı takıyorum, Merdan ismi de Mertliktir, dürüstlüğünden bileğin bükülmeyecektir .
Dedikten sonra bir gülbenk duası okudu.
Gülbenk duasını okuyup bitiren Hazreti Muhammed, gözyaşları kan içinde;
Ya Ali! Sen, benden gelen Fatıma kızımın üstüne içgüveyi gireceksin, o zaman sizden Hz. Hüseyin’im doğacak ve tüm Kerbela adına kafa verecek, Muaviye elinde şehit düşecektir. Ebesi Adila karalar giyecek, annesi Fatıma üryan büryan dağlanacaktır.
Diyerek geleceği bildirmiş, hıçkırarak ağlamıştır. Hüseyin’in davasını babasının doğuşunda, dedesi Muhammed bildirmiştir.
Kaynak: http://www.zohreanaforum.com/hz-muhammed...ogumu.html
***
Ehlibeyt evliyası Pir Sultan Abdal bir nefesinde şöyle demektedir:
“ Bu dünyanın evvelini sorarsan,
Allah bir, Muhammed Ali’dir, Ali.
Sen bu yolun sahibini ararsan,
Allah bir, Muhammed Ali’dir, Ali. “
Derviş Ali bir nefesinde ;
Yeri göğü arşı kürsü yaradan
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Yaradub kulunun kısmetin veren
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Bin bir ismi vardır bir ismi Allah
Eğer inanmazsan hem vallah billah
Ademi görmüşüm elhamdülillah
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Cennet-i alanın altundur taşı
Her ne görür isen hikmettir işi
Yüz yiğirmi dört bin nebiler başı
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Ali gibi er gelmedi cihane
Ona da buldular dürlü bahane
Yedi kez uğradım ulu divane
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Derviş Ali´m bu ikrara belidir
Dilim söyler ama kendim delidir
Allah bir Muhammed Tanrı Ali´dir
Men Ali´den başka Tanrı görmedim
Etiket: hz.ali kimdir, hz.alinin hayatı
http://www.zohreana.com/15-ekim-hz-alinin-dogum-gunu
Gelin ey dostlarım bayramlaşalım
Zöhre Ana olmuşum dağlar aşarım
Derya umman gibi taşıp coşarım
İsmailim söyler bu da benim başarım
Bugün arifedir kına yakarım
Deve oldum her dergaha ıkarım
Kesilir kurbanlar candan bıkarım
Hak için kesen yok haram sayarım
İsmailim söyler bağlandı kolum
Kesildi kurbanım sebeplen kulum
Çığrışır öksüzler yuvada dulum
Cebinde yoktur ki metelik pulum
Yatırdım İsmail’i taşın üstüne
Cebrail selamın başım üstüne
Kesildi Üseyin gönlüm töslüye
Kanlı yaşlar saçar anam Hüsniye
***
Halil İbrahim Peygamber’in çocuğu olmadığından dolayı, defalarca Allah’a yalvararak bir çocuğunun olmasını dilemiş ve “Çocuğum olduğu zaman da Allahım, tek sana kurban keseyim, yeter ki bu sevinci bana yaşat,” demiş ve bunun karşılığında İsmail (peygamber) isminde bir erkek çocuğu dünyaya gelmiştir.
Ancak her an her gece verdiği ikrarı (Allah’a verdiği sözü) yerine getirmesi gerektiği aklından çıkmamış, içinin acısını da kimseyle paylaşamamıştır . Sonunda, Allah’a asi gelmemek için, bağrına taş basarak, Arafat dağında İsmail Peygamberi kurban etmek istemiştir. Kurban edeceği sırada, Halil Peygamber’in ikrarına sadık bu hareketinin Allah tarafından tekrar kabul edildiği bilinince, İsmail adına koç kurbanı gönderilmiştir.
Halil İbrahim peygamberin aile efradı ve Onu seven Ehlibeyt soyları, iman getiren canlar, bu mucize karşısında sevinçlerinden bayram etmişlerdir. Bu koçu da Allah tarafından gelen “Kurban Lokması” diyerek kendi aralarında şefaatını almak için birer lokma paylaşmışlardır . Gözaydınlığına gelen canlara kısmet olsun diyerek, lokma etmişlerdir.
İşte bu nedenle yüzyıllardır İsmail peygamber adına insanlığa bir miras olarak kalan KURBAN BAYRAMI kutlanmaktadır. Hak katında kurban ve kanı çok değerlidir.
Kurban etinin pikniklerde, içki masalarında tüketilmesi, kışlık kavurma sucuk yapılarak saklanması hem günah hem de İsmail peygamberin kanının yerine akıtıldığı düşünüldüğünde ayıptır...
Kurbanda kan akıtmanın amacı ; kursağından bir lokma et geçmeyen fakir insanlara yılda bir defa bile olsa nasip etmektir. Kurbanın sadece sağ budu aile efradına düşer onu da aile pişirir ve hak lokmasını kendisine nasip eder geriye kalan tüm etler fakirlere dağıtılır. Ayrıca hak adına kesilen kurbanlar birilerinin söylediği gibi "Sırat Köprüsünde" üstüne binip geçmek için değil Hakka verilen ikrar sonucunda Hak adına kan akıtmak ve İsmail peygamberi anmaktır. Bunu yaparken de yolumuz ve insanlık gereği dul, yetim, öksüz, fakir etrafımızda kim varsa yardım ederek hakkın gönlünü kazanmaktır !..
EHLİBEYT ve İNSANLIK ADINA YAKIŞIR ŞEKİLDE GEÇİRECEĞİMİZ KURBAN BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN...
Halil İbrahim peygamber, Elif Ana ve İsmail peygamber bizleri şefaatından ayırmasın...
Ehlibeyt'in Yaşayan tek Evliyası Pirimiz Zöhre Ana'nın KURBAN BAYRAMI RÖPORTAJI'nı okumak için lütfen aşağıdaki linke tıklayınız.
http://www.zohreanaforum.com/roportajlar...ortaj.html
Gülbang ( gülbeng ), sözcüğünün kökeni Farsçadır, dilbilgisinde adıdır, sözlük anlamı bir ağızdan çıkan ses, hep birden yüksek ses çıkarma, bir ağızdan yüksek sesle okunan dualar. Bektaşileriri törenlerinde ulularını anmak için okuduğu dualar'dır. Gülbang : Güle, aşka, sevgiye davet, kişiyi topluma cem'e çağrıdır. Yalvarma, af isteme,sığınmadır. Yüksek sesle okunan özel dua anlamına gelir.
Gülbang Eskiden, kısa özlü ve yer yer uyaklı tümcelerden oluşan, topluluk içinde yüksek sesle okunan dua ve övgülere verilen ad. Gülbang okumaya "gülbank çekme" denir.
Gülbanklar genellikle "Hu diyelim" sözüyle biter, dinleyenler hep bir ağızdan ve yüksek. sesle "Hu" derlerdi. Gülbank çekilirken Mevleviler susar, Bektaşiler ise "Allah Allah" diyerek zikrederlerdi. Gülbankların doğuş tarihi 13. -14. yüzyıla değin uzanmaktadır, bunların hangi dönemde ortaya çıktıkları kesin olarak belirlenememiştir. Daha öncelere, islamda duanın doğduğu dönemlere kadar gidilebilir. Üreticileri, söyleyenleri belli değildir.Gülbang Alevilikte özel dua anlamındadır. Cem törenlerinde Gülbang'lar ile sürek açılır, olay yaşanır, sürdürülür, hizmetlere dua verilir ve tören yine gülbankla kapatılır. Bunlar Ayin - i Cem içinde söylenen Gülbang'lardır. Gülbang'lar islami ve insanidir. Allah, Bismillah, Bismişah ile başlar, salavat ile, Muhammed Ali'ye yakarışla, Hü ile biter. Gülbang, uzun veya kısa olabilir. Gülbanglar gönülleri temizler, gümanları, kuşkuları siler, müminin gönlünü "pak ü pak" tertemiz etmek amacını da gerçekleştirmeye yarar.
Gülbang'lar yapılan hizmetlerin, okunan salavat ve tercemanların, söylenen nefes'lerin onayı anlamındadır. Dua sırasında ve sonrasında cemat Allah - Allah nidalarıyla söylenenlere katılır, aşk ve şevk verir. Dua sonunda, herkes birbiriyle niyazlaşır, Alevilikte dua, Gülbang olarak isimlendirilir. Gülbang'ın dili Türkçe'dir.
seyyidali.com
Alevilikte önemli konulardan birisi de müsahip kardeşliğidir? Peki musahip kardeşi nasıl olunur?
Müsahiplik, Alevilerde yol kardeşliği anlamında kullanılır. Bu kardeşlik "kan kardeşliği", "Kan yolu ile akrabalık" dışında kurulan sosyal-toplumsal bir akrabalıktır. "Kan bağına" dayanan "akrabalık" bir anlamda zorunlu akrabalık iken, bu türdeki akrabalık tamamen gönüllülük esasına dayalı bir akrabalıktır.
Alevilerin temel ibadeti olan Cem törenleri esas olarak iki türlü yapılır. Birincisi yediden yetmişe herkesin katıldığı cemlerdir. Bunların sınırı oldukça geniştir. Adına "Birlik Cemi" de denir. Bu cemler daha çok gençlere (kız ve erkek) öğretmek amacıyla yapılır. İkinci tür Cemler ise daha dar bir kesimin katıldığı cemlerdir. İşte bu cemlere sadece evli veya müsahip olan çiftler katılır. Bu cemlere "Görgü Cemleri" de denir. Bu Cemlerdeki katılımcılar bir anlamda müsahip olmuş yola girmiş olanlardır. Burada herşey daha disiplinli ve kuralcıdır. Müsahip olmayanlar bu cemlere alınmazlar. Müsahip olma bunun ön şartıdır.
Müsahip ise şöyle olunur: İyi anlaşan iki arkadaş "Yol kardeşi" olmaya karar verdiklerinde önce ailelerinin ve eşlerinin bu konuda rızalarını almaları gerekir. Müsahiplik taraflardan biri ölmedikçe bir kere yapılır. Hayatta sadece bir kişi ile yapılır. Evli olunması ve eşlerinde benimsemesi, anlaşması şarttır. Eğitim düzeyleri, sosyal-toplumsal konumları, ve ekonomik yapılarının birbirleriyle uyumlu olmaları gerekir. Bu uyum sağlanmazsa ileride sorun çıkabilir. Tabi en önemlisi de iki müsahibin ve eşlerinin çok iyi anlaşması gerekir. Müsahip eşleri birbirinin kardeşi, çocukları da kendi çocukları sayılır. Kan bağı ile olan amca çocukları, teyze, hala çocukları birbirleriyle evlenebildiği halde müsahip çocukları asla birbirleriyle evlenemezler. Onlara evlilik düşmez.
Müsahipler arasında hem dinsel anlamda yol kardeşliği hem de toplumsal anlamda yol kardeşliği vardır. Kan bağı ile oluşan kardeşlikte aileler ayrı evlerde oturduklarından birbirlerinden sosyal ve toplumsal olarak sorumlu değillerdir. Yani kardeşler birbirinin hatasından sevabından sorumlu değildirler. Cüzdanları ayrıdır. Yardımlaşma olur. Ama müsahiplikteki gibi ortak değildirler. Müsahiplikte ise; iki taraf birbirinin hatasından ve sevabından sorumludur. Namus dışında neredeyse herşey ortaktır. Yani kurulan bu kardeşlik toplumsal sorumluluk ve paylaşım açısından kan kardeşliğinden daha kapsayıcı ve sorumluluk gerektiren bir işleve sahiptir. Kan kardeşleri arasındaki ilişkide cüzdanlar ayrıdır. Ama müsahiplikte cüzdanlar aynıdır. Ayrı düşünmek en büyük zaaf sayılır. Bu sorumlulukları gönüllü olarak kabul eden iki aday dedelerine Mürşitlerine başvurur. Niyetlerini ifade ederler. Dede de onlara müsahip olmanın koşullarını tanıklar huzurunda arar ve sorar. Dede şartları uygun görürse onları huzura alır. Dua alma vaziyetini alarak dua okur. Arkasından da müsahip olmanın zorluklarını anlatır.
Özetle;
1- Birbirinize ölünceye kadar yardımcı olacaksınız.
2- Yalan söylemeyecek, haram yemeyeceksiniz.
3- Elinize dilinize belinize sahip çıkacaksınız.
4- Birinizin günahından hatasından diğeriniz sorumlu olursunuz.
O nedenle birbirinizin suç işlemesine engel olacaksınız." der.
Dede sonra bu gönüllülere bir yıl süre vererek; bu kardeşliğin sürüp sürmeyeceğini hayatınızda deneyin der. Bu süreden sonra hoşnut olarak müsahiplikleri sürerse gene dedeye başvururlar. Bu kez dede perşembeyi cumaya başlayan bir akşam Cem yapar. Bu iki istekli veya başka istekli varsa onlarla birlikte yapılacak müsahip cemine katılırlar. Ceme müsahip adayları eşleriyle birlikte katılır. Beyaz dikişsiz, süssüz elbiseler giyerler. Yapılan törenle müsahip olurlar. Bir Alevi yerleşmesinde örneğin köyde oturan herkesin müsahip olduğu düşünülürse ve müsahiplerin de bu ilkelere bağlı yaşamı olursa, gerçekten o yerleşme toplumsal anlamda birliğin, kardeşliğin hoşgörünün, toplumsal barışın, iktisadi bölüşümün, hakça yapıldığı bir toplumsal yapı oluşmuş olur.
http://www.zohreanaforum.com/alevilik-be...nedir.html
15 Temmuz Kurban Bayramı ve Halil İbrahim Peygamber
İsmail peygambere kurban inmesi dolayısıyla yüzyıllar öncesinden tüm insanlığa miras olarak kalan kurban bayramını kutlar; Halil İbrahim ve İsmail peygamberin yolunda inançla, ibadetle, duayla, lokmalarla güzel bir gün geçirmenizi Hak Muhammed Ali'den niyaz ederim...
Bizlere bu güzel günleri bildiren, Alevilik yolunda inanç ve ibadetlerimizi bizlere anlatan, öğreten mürşidimiz Ehlibeyt evliyası , Şahımerdan Ali'nin dili olan Zöhre Ana'mıza sevgi ve niyazlarımızı sunarız...
Gelin ey dostlarım bayramlaşalım
Zöhre Ana olmuşum dağlar aşarım
Derya umman gibi taşıp coşarım
İsmailim söyler bu da benim başarım
Pir Zöhre Ana
NOT: Kurban Bayramı'nın anlatımını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
http://www.zohreanaforum.com/inanc-ve-ib...ber-3.html

