Son Yazılanlar

Forum İstatistikleri
  • Toplam Yorumlar4,335
  • Toplam Konular3,173
  • Toplam Üyeler201
  • Son Üyeyazarkdr


Yazar: Dede-baba
11-02-2013, 04:32 PM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

Muharrem orucu ve kerbela İmam Hüseyin Üzerine yazılan mersiyelerden bahsetmeden olmaz. Şimdi tarihi kaynaklarda mersiler üzerine bilgi verelim:


1- - Maktel’ul-Huseyn, c. 1, s. 87-88. Zehair’ul-Ukba, s. 119.

2- - Müstedrek’us-Sahihayn, c. 3, s. 176. Hz. Peygamber’in Ümmü Seleme’nin evinde ağladığını anlatan diğer kaynaklar da şunlardır: Zehair’ul-Ukba, s. 147. Fusul’ul-Muhimme, s. 154. Sırat’us-Seviyy, s. 94. Mecma’uz- Zevaid, c. 9, s. 118-119. Kenz’ul-Ummal, c. 6, s. 223. Müstedrek’us-Sahihayn, c. 4, s. 398.

3- - Hz. Peygamber’in Aişe’nin evinde bulunduğu zamanlar Hüseyin’e ağladığı şu kaynaklarda da geçmektedir:

Mucem’ul-Kebir; Hz. Hüseyin’in hayatıyla ilgili bölüm. Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 294. Haysemi “el-Mecma”, c. 9, s. 187. Sevaik’ul-Muhrika, s. 115. Mecma’uz Zevaid, c. 9, s. 187-188. Suyuti “Hasais”, c. 2, s. 125-126.

4- - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 60-61’de.

5- - Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 60-61. El- Musannef, c. 12; Tabakat-ı İbn-i Sa’d; Müsned-i Ebu Ya’li; Mucem’ul-Kebir; Zehair’ul-Ukba, s. 148; Cami’us-Sağir, c. 1, s. 13; Sevaik’ul-Muhrika, s. 115.

6- - Bihar’ul-Envar, c. 46, s. 108.
Hadis kaynakları dışında Alevi-bektaşi literatüründe ise aşağıdaki kitaplar bulunur


1- Fuzuli, " Hadikatü's süeda (Saadete ermişlerin bahçesi)

2-Fuzuli , Mersiyeyi Al-i Aba

3- Yusufi'nin, Maktel (1361 yılında yazıldı Yıldırım beyazıd Hana sunuldu.)

4-Kastomolulu Şadi, Destan-ı Maktel-i Hüseyin

5-Lami çelebinin, maktel-i Hüseyin

6-Fazlullah Rahimi'nin, Gülzar-ı Hasaneyn

7- Mirza Muhammed Naki'nin, Kumru

Bu konudaki kaynak eserler arasında gösterilebilir

Hz. Hüseyin'in şehid edilmesiyle neticelenen acı olay... Ehl-i Beyt yarenlerini derinden etkilemiş büyük bir hüzün meydana getirmiş.. Hz. Hüseyin'in şahsında Ehl-i Beyt'e olan sevgi ve muhabbet.. Edebiyatta "maktel-i Hüseyin" adlı türüm doğmasına neden olmuştur..

Hüseyin adını Peygamber'imiz koymuştur.. Oysaki o zamana kadr böyle bir isime raslanmamaktadır.. Rivayet o dur ki.. İmam Hüseyin'in kulağına peygamber "O cennet gençlerinin efendisi (Seyyid) dir" diye seslendiği söylenir..

kerbela olayını anlatan ilk kitaplar kitapçık şeklindeydi.. ve maktel ismini taşımaktaydı.. maktel= Katl (katledilen ..öldürülen.. öldürmek) kelimesinden alınmıştır.

Tarih biliminde ise, İmam hüseyin ve katledilişi anlaşılır.. mektel-i Hüseyin'ler manzum ve nesir olarak bazende her ikisi birlikte yazılmıştır.


İlk defa arap aleminde Ebu Mihnef tarafından ele alınan Kerbela hadisesi bir çok arap edibin (şair) eserleri ile geliştirilmiştir. Bu türün en tanınmış ve kabül göreni ise Fuzuli'nin saadete ermişlerin bahçesi adlı eseridir.

Fuzuli saadete ermişlerin bahçesi adlı eserinde şöyle der.

" Mah-ı muharrem oldı meserret haramdur
Matem bugün şeriata bir ihtiramdur
Şad olmasun bu vakıada şad olan gönül
Bir dem bela vü gussadan azad olan gönül. "

Allah Eyvallah

Saygılarımla..

Bu konuyu yazdır


Yazar: Dede-baba
11-02-2013, 04:16 PM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

“Âb–ı rûy–ı Habîb–i Ekrem için
Kerbelâ"da revan olan dem için
Bakma ya Rab bizim günâhımıza
Nazar et, can u dilden âhımıza.”

Murad Hüdavendigâr (Osmanlı Sultanı I Murad )

Kaynak: http://akademik.semazen.net/author_a...ail.php?id=895




Alevi-bektaşi islam ekolünde tutulan Muharrem orucu Kerbela matemiyle bütünleşen bir oruçtur..

Ancak Muharrem orucunun kutsiyeti ve başlangıcı sadece Kerbela katliamı olmayıp, Peygamber'den öncede tutulan bir oruçtur.

Bugün Muharrem orucunun bilinmiyenleri üzerinde durmak istedim..


1- Muharrem ayı Hicri takvimin birinci ayıdır. Farsça'da onuncu güne "aşure" denir. aşure demek "on" demektir.

2- Tarihsel verilere göre islam öncesinde, arap, israil, fars milletleri tarafından da Muharremin 10'nu kutsal kabul edilen bir tarihdir.

3- Bu günün kutsallığı bir çok peygamberin bugün kurtuluşa ve selamete ermesindendir.. Bugün Peygamberlerin dularına karşılık verilmiştir.. Bu nedenle hıristiyan, yahudi ve müslümanlar bugün peygamberlerine olan sevgi ve saygıdan ötürü oruç tutmuş, Allah'a şükür ve senalarını dile getirmişlerdir.

4- Hz. Muhammed'den öncede diğer dinlere mensup kimseler, oruç tutmuş, çorba pişirmiş, fakir fukarayı doyurmuş, Allah rızası için hayır ve ihsanda bulunmuşlardır.

5- Adem Ata hakkı için bir gün, İbrahim Peygamber'in ateşte atıldığı gün için 2 gün, Nuh peygamber'in gemisinin karaya çıktığı gün için 2 gün, Musa peygamber'in Firavunun şerrinden kurtulması ansına 2 gün.. Yunus peygamber için bir gün, Eyyup peygamber için bir gün, Yakup ve oğlu Yusuf peygamber için bir gün, toplamda ise 10 gün Muharrem orucu bütün inançlarda vardır.

6- Kur'an-ı Kerim Alemlere Rahmet olarak inmeye başlamasından sonra Hz.Muhammed ve Hz. Ali Muharrem orucunu 10 gün olarak tuttular.. Muharremin 10. günü çorba pişirip hayır-ihsan ettiler..

Kur'an'ın Rahman Suresi işte bütün dinlerde ortak kutsal gün olan 10 Muharrem'e atfen söyle buyurulur:


"... O gün ne insana, ne de cine suçu sorulur...." Rahman Suresi 39

Muharrem orucu Kur'an-ı Kerim'deki Araf Suresinin 142. ve Fecr Sûresinin ikinci ayet-i kerimesinde de belirtilir.

"...Musa ile otuz gece için vaadleştik. ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Toplulum içinde benim yerime sen geç,barışcı ol, bozguncuların yolunu izleme!" Araf Suresi 142.

""On geceye yemin olsun" Fecr Suresi 2.


7-Kur'an-ı Kerim'in Bakara suresi'nin 183. ayeti Muharrem orucuna getirilen bir başka delildir.

"... Ey inananlar! Oruç sizden evvelki kitap ehli olanlara farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye, sizede sayılı günlerde farz kılındı..."

Hz. Muhammed, Muharrem ayında Hira mağarasında inzivaya çekilerek, oruç ibadetini tamamlar..Sonundada Nuh peygamber'in Kurtuluş çorbasını pişirip, fakir fukaraları doyururmuş. Mekki surelerinde "SAVM" diye geçen kelşmenin Türkçe karşılığı "SÛKUT" yani söz sarf etmeme analamına gelirki buda insanlarla ilişkiyi kesip ibadet etme anlamına gelir.

islam öncesi dönemde putperest araplarda oruç tutulduğuna dair herhangi bir kaynak yokken, Kureş'ten bazı kimselerin yılda bir ay müddetle (muharrem ayında) "TAHANNUS" (günahlara kefaret) olarak Hira dağına çekilip ibadet ederlermiş.. (kaynak: prof. dr. Fhilip K. Hitti çeviri: prof. Dr. Salih Tuğ, islam tarihi cilt 1, s: 202)

Allah Eyvallah


Mah-ı muharrem oldı meserret haramdur
Matem bugün şeriata bir ihtiramdur
Şad olmasun bu vakıada şad olan gönül
Bir dem bela vü gussadan azad olan gönül. "

Fuzuli



Muharrem Orucu: Hz. Hüseyin'in Kerbela da mel'un yezit ordusunca acımasızca şehid edilmesinin anısına, Oniki İmamlar'ın anısı ve sembolizminin de eklenmesiyle yüzyıllardır Muharrem orucu tutulmaktadır. Ayrıca Muharrem'de oruç tutmanın gerekliliği Kur'an-ı Kerim'deki Araf Suresinin 142. ve Fecr Sûresinin ikinci ayet-i kerimesi dayanır.

"...Musa ile otuz gece için vaadleştik. ve bunu, bir on ekleyerek tamamladık. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye ulaştı. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Toplulum içinde benim yerime sen geç,barışcı ol, bozguncuların yolunu izleme!" Araf Suresi 142.

""On geceye yemin olsun" Fecr Suresi 2.


Hicri takvimin birinci ayı olan Muharremin birinci günü başlayan oruç, hz. Hüseyin ve On İki İmamlar'ın aşkına 12 gün tutulmaktadır.

Muharrem oruç'unda, Hz. Hüseyin'in susuz şehid olması anısına su içilmez, kurban kesilmez,tıraş olunmaz,eğlence düğünlere ara verilir. Akşamları kerbela olayını anlatan kitapler okunur,mersiyeler söylenir. oruç sonunda kurban kesilir ve Aşure çorbası yapılıp dağıtılır. Bu kurban ve Aşure ise Kerbela'da İmam Zeynel Abidin'in kurtulması ve Ehl-i Beyt soyunun devam etmesinden dolayıdır.

Muharrem ayı peygamberimiz tarafından da tutulmuştur. Peygamberimiz bu ay için;

""Şehrullahi'l-Muharrem- Allahın ayı" yani İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır demiştir.

Âşura Günü ise Muharrem'in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.

Muharrem ayının onuncu günü, Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan'da bulunmuştur;

1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

"Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.

Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.

Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam,

"Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.

Yine başka bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."

Diğer bir hadiste Peygamber şöyle buyurular:

"Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder. Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder."

Allah Eyvallah Şeyhen İlallah

Saygı ve Sevgilerimle

Muharrrem Orucu ve Kur'ani Temelleri Üzerine



Muharrem Orucu İçin Kur’an’da;

“...Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz....” deniyor.(Bakara, 183)

Yine Kur’an’da:

“...Şu sayılı günlerde olmak üzere oruç size farz kılındı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde tutar...” deniyor. (Bakara, 184)


Görüldüğü gibi Bakara Suresi183. Ayette: Sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi demekle; Hazret-i Muhammed öncesi peygamberleri ve onların ümmetlerini kast ediyor. Yine Bakara Suresi, 184. ayette de sayılı günlerden bahsediyor. Sayılı günler, muharrem ayı içersindeki oruç tutulması gereken günlerdir..

Bir Başka Kur'an Ayetinde Yüce Allah Şöyle Buyuruyor:

“....Sizden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan Yasa da buydu. Sen bizim yol ve yasamızda değişme bulamazsın...” deniyor. (İsra Suresi, 77)


Bakara Suresi, 183. ayette, Sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi dediği orucu, şu peygamberler tutmuştur.


1. Adem Peygamber, 10 Muharrem günü eşi Havva ile buluştuğu zaman, yüce Allah’a bir gün şükranlık orucu tutmuştur.

2. Nuh Aleyhisselam, 10 Muharrem günü tufandan kurtulunca, şükranlık orucu tutmuştur. Ayrıca o gün gemide kalan erzakları bir araya getirerek aşure pişirmiştir. Aşr, on demektir, aşur veya aşura, Muharrem’in onuncu günü pişirilen buğday tatlısıdır.

3. Hz. İbrahim Peygamber, Nemrut’un attığı ateşten kurtulunca, Allah’a şükretmek için oruç tutmuştur.

4. İshak veya İsmail Peygamber, kurban olmaktan kurtulunca, şükranlık için oruç tutmuştur.

5. Yakup Peygamber, oğlu Yusuf’a kavuştuğu zaman şükranlık için oruç tutmuştur.

6. Eyüp Peygamber, ağır dertlerinden kurtulunca şükranlık için oruç tutmuştur.

7. Yunus Peygamber, balığın karnından kurtulunca şükranlık için oruç tutmuştur.

8. Musa Peygamber, Firavun’un gazabından kaçarken, Kızıl Denizin, mucizevi bir şekilde kendisine yol vermesinin şükranlığı için oruç tutmuştur.

9. İsa Peygamber, şükranlık için oruç tutmuştur

10. Allah’ın Resulü, Hz. Muhammed Mustafa da Emevilerin zulmünden kurtulmak için 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etti. Medine’ye sağ salim dönmesinin şükranlığı olarak on gün oruç tuttu. İşte, isimlerini saydığımız bu peygamberler, kendileri için kurtuluş, kavuşma ve müjde günü sayılan bu günlerde, bir gün kendileri için oruç tuttular.

Aynı zamanda bu peygamberlerin ümmetleri de bu oruçları tutmuşlardır. Bu peygamberler için kurtuluş veya müjde günü sayılan on muharrem günü, Hz. Peygamber’in torunu Hz. İmam Hüseyin ve yakınları için felâket ve musibet günü olmuştur.

Bundan dolayıdır ki, Alevi-Bektaşi inancına mensup kimseler de peygamberlerin uyguladıkları bu on günlük oruca, İmam Hüseyin ve yakınları için iki gün ilave ederek, 12 gün oruç tutarlar. Bakara Suresi, 184. Ayete göre de tutamadıkları günler için bir başka gün oruç tutarak, oruçlarını tamamlarlar. Görüldüğü gibi muharrem orucu tamamen Kur’an’a dayanır. Bu oruç, aslında tüm Müslüman âlemi için farz kılınmıştır.


kaynak:

HAKKI SAYGI (BABA)

Bu konuyu yazdır


Yazar: bektasi
10-26-2013, 03:02 AM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

Tags: Muharrem Ayı , Muharrem Orucu nedir, Muharrem Orucu nasıl tutulur

Yası matem diye bilinen aylar,üç aylardır. Bunlar İmam Hasan’ın gayba girdiği (dünya değiştirmek) Aralık ayında başlar, Hz. Ali’nin gayba girdiği Ocak ayı ve Hz.Üseyin’in gayba girdiği Mart aylarını kapsar.

15 Aralıkta Hz. Hasan, ikinci eşi olan Ömer’in kızı Ayşe’nin küçük bacısı Eşe’nin hazırlayıp bal şerbetine karıştırdığı zehiri içmiş ve 16 Aralıkta gabya girmiştir. 15–16 Aralık Hz. Hasan’ın yası matem orucu olup, iki gün sürmektedir.

İmam Hasan’ın zehirlenerek şehit edilişinden 32 gün sonra Ocak ayında Hz. Ali, Ömer ve oğlu Milcan (Sıddık) tarafından tuzaklar kurularak Pazartesiyi Salıya bağlayan sabah namazında 05.30’da Milcan tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir.

Hz. Ali şehit edildikten sonra kendisi Arap donunda gelerek, kendi cenazesini yıkamış ve kendi tabutunu küfürlü içerikürerek kerametini göstermiş ve cenazesini üç gün bekleterek Perşembe günü toprağa vermiştir.

Bundan dolayı Ocak ayının 18-19-20. günlerinde Hz. Ali’nin yası matemi olarak oruç tutulmaktadır.

“Güzümüzde bazı yörelerde Hızır Orucu diye tutulan 3 günlük oruç aslında Hz. Ali’nin yası matem orucudur.”

Hz. Ali’nin şehit edilişinden sonra Muaviye tarafından Hz. Üseyin Fırat Nehri kenarında abdest alırken balık ağında Mart’ın 3’ünde yakalanmış, 12 gün işkence gördükten sonra Mart’ın 15’i Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece sabaha karşı saat 05.30’da Hz. Üseyin’in başını ensesinden keserek katletmişlerdir.

Hz. Üseyin katledildikten sonra Ehlibeyt ve Ehlibeyt’i sevenler çeşitli işkencelere maruz kalmışlardır.

Şubatın 26’sından başlayarak üç gün Hızır orucu tutulur.

Mart ayının 1-2-3’ü Eba Müslüm’ün yası matemi diye bilinir. Annesi Yeter Ana’nın Kırıkkale’nin Keskin kazasında yatan Haydar Sultan için tuttuğu oruçtur.

“Üç ayların sebepleri, bu gerçeklerin peş peşe şehit düşmesindendir. Bununla ilgili ayrıntılı bilgiler Zöhre Ana’nın “Ali Pirimdir Yolu Bizimdir” adlı 3. kitabında mevcuttur.”

“ŞUBAT 25’i 26’ya BAĞLAYAN GECEDEN” MART AYININ 15’I AKŞAMINA KADAR KESİNTİSİZ OLARAK 18 GÜN YASI MATEM TUTULUR.

ŞUBAT 26’SI İLE MART 15’I ARASINDAKİ YASI MATEMDE;

SU İÇİLMEZ
ELMA,
KUŞBURNU,
MADIMAK OTU YENİLMEZ.
MART’IN 3’ÜNDEN İTİBAREN KURBAN KESİLMEZ.

Zöhre Ana’nın bildirdiğine göre kirli kirli ibadet olamaz ve temizlik insanın hem özünde hem de bedeninde olması gerekmektedir. İman temizliğinin yanı sıra beden temizliğinin de önemi büyüktür.

Yası matem tutulurken gece mutlaka sahura kalkılmalıdır. Sabah saat 4’ten sonra yeme-içme kesilmeli ve iftar akşam saat 6’da yapılmalıdır. Sahura kalkılmadan oruç tutulamaz. Yemek yenmese dahi sahura kalkılmalı, abdest alıp niyetlenilmeli, yine iftar vakti abdest alınarak bu gerçekler yüzü suyu hürmetine dilekler tutularak oruç açılmalıdır.

Orucun HURMA veya ÜZÜM ile açılması sevaptır.

Hz. Üseyin defnedildikten sonra can yemeği olarak aşure çorbası yapılmış ve Hz. Üseyin’in canı için yedirilmiştir.


18 gün yası matem orucu tutulduktan sonra kurban kesilir. Kurbanın sulu yemeği yapılır. Aşure pişirildikten sonra Ehlibeyti sevip sayanlar ve bu lokmaya layık olanlar eve davet edilir, abdest alınarak dilekler tutulur ve lokmalar yenir. Lokmanın bir tanesi bile Hak katında çok üstün olduğu için kesinlikle milletin ayağına küfürlü içerikürülerek kapı kapı dağıtılmamalıdır.

Her On iki İmamlar adına ait olan çorba, aşure değildir. Aşure, sadece İmam Üseyin adına can ekmeği olarak verilen lokmadır.

Oruçsuz, kurbansız, kan akmadan aşure çorbası yapılamaz ve kapı kapı dağıtılması günahtır. Bizzat kendi evlerinde pişirilip inançlı ve saygı duyan insanlara kısmet edilir. Çünkü çok kutsal bir ibadettir. Kendi ailelerinde ne kadar değeri varsa, onlardan üstün, insanlık adına can cömertliği yapan, Allah yoluna can veren Şahımız olduğu için saygılı olarak bu ibadetimizi yerine getirmeliyiz.

Ehlibeytin Yası Matem Günleri | Yaşayan Tek Alevi Piri Zöhre Ana

Bu konuyu yazdır


Yazar: bektasi
10-25-2013, 09:02 PM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

Tags: muharrem ayı, muharrem ayı 2013, muharrem ayı ne zaman, muharrem ayı 2014, muharrem orucu, muharrem orucu nedir, muharrem orucu ne zaman, muharrem orucu 2013

Muharrem Yası Matemi

Ehlibeyt'e gönül veren bir kişinin onun çektiği çileden de bihaber olması düşünülemez. Ehlibeyt'in atası Muhammed Ali de dahil olmak üzere gelen bütün evliyalar yaşadığı dönemde hep çile çekmiş ve akıl almaz işkencelere, hakaretlere, kötülüklere maruz kalmışlardır. Ehlibeyt'in içinde istisnasız bütün ermişler çile çektikleri halde Hz.Üseyin 'in yerinin farklı olduğu yine Ehlibeyt'in kendi dilinden, nefesinden anlaşılmaktadır . Hz.Üseyin, Hak divanının sahibi ve Allah yolunun şehididir. Onun Muhammet Ali yoluna can cömertliği yapması Hakkın emridir. Hz.Üseyin, Yezid'e biat etmemiş, dedesi Muhammet Mustafa'nın Hakikat Kur'anını bu soysuzlara vermemiş ve en sonunda bu uğurda serini vermiştir. Hz.Üseyin şehit edildikten sonra öncelikle Ehlibeyt ve tüm sevenleri karalar bağlamıştır. Yüzyıllardır O'nun için yası matem tutulur ve göz yaşı dökülür. Onun için ağıtlar, mersiyeler yakılır, söylenir.


Gelen her evliya nefesine Hz.Üseyin ile başlar, O'nun sesini duyurur ve onun çektiği çileleri bu dünyada yaşar. Pir Zöhre Ana'nın " Benim testim Kerbela suyudur" nefesi buna örnek olarak verilebilir. Çünkü Zöhre Ana'nın 30 yılı aşkın süredir verdiği mücadele Ehlibeyt, Hasan Üseyin mücadelesidir. Bu mücadele verilirken bir takım yetkililer de Mürşit Zöhre Ana'ya Nesimi'yi hatırlatmaktan geri durmamışlardır !


Kerbela'da öyle bir zulüm yaşanmıştır ki 1500 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ yüreklerdeki acısı dinmemiştir ve dünya durdukça da dinmeyecektir. Dökülen kan, İmam Üseyin'in mübarek kanıdır, peygamber torununun kanıdır. Bu zulüm Hz.Üseyin' e yapılmakla beraber Muhammed Ali nesline yani Ehlibeytine de yapılmıştır.


Hz.Üseyin ile Yezid'in mücadelesi Hak ile Batıl'ın, iyi ile kötünün mücadelesidir. Lanet Muaviye'nin Ehlibeyt'in büyüklüğünü kabul etmemesi, Hz.Muhammet Mustafa'nın Kur'anını ele geçirmek istemesi ve Ehlibeyt'in çektiği İnsanlık sancağının çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle başlattığı kirli bir oyundur. Tarihin sayfalarında yazıldığı gibi bu bir "iktidar" kavgası değildir. Bütün dünyayı değil bütün evreni yaratan Allah'tır. Allah yolunun sahibi olan Ehlibeyt'in dünya saltanatı peşinde olması düşünülebilir mi? İzan sahibi herkesi düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyorum.


Ehlibeyt; Hak sancağını çekmek, toplumu inanç, ibadet, sevgi ve insani bütün ulvi değerlerle yoğurmak için vardır. Taht, saltanat, benlik şeytanın işidir ki bunların hepsi Ehlibeyt düşmanlarının ortak özelliğidir.


Mürşit Zöhre Ana, tarihte anlatılan ve bir çok Alevinin de inanmadığı "Resmi İslam Tarihinin" bilinçli olarak tahrif edildiğini bildirmektedir. Her gelen Evliyanın bir görevi, misyonu vardır. Pir Zöhre Ana, din üzerine gelen bir Evliyadır. İnancımıza göre Mustafa Kemal Atatürk te bir Evliyadır ve O'nun görevi tükenmiş ve toprakları parçalanmış olan Osmanlı Devleti'nin yerine Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmaktır.


Resmi tarih öyle tahrif edilmiş, yüzyıllardır insanlar öyle kandırılmıştır ki her insanın doğum ve ölüm tarihleri belli ve sabit bir gün iken Hz.Üseyin için yası matem tutanlar her yıl farklı tarihlerde muharrem yası matemini tutar hale gelmişlerdir ! Muharrem yası matemi, en ufak bir alakası olmadığı halde Ramazanın peşine takılmış ve her sene on gün geri gelerek "davalaşan, bize de kısmet olsun" diye aylar cana gelerek konuşturulmuştu r !..


Muhammed-Ali'nin ailesini ve Ehlibeytini asıp kesenler bu mübarekler gayba girdikten sonra karşılarında doğruyu haykıracak ve karşı duracak kimse kalmadıktan sonra "İslam" adı altında zulüm devleti kurmuşlar ve medreseler kurarak bugün yaşanan "İslam'ın" temellerini kurmuşlardır. Peygamberimizin gaybından en az 200 yıl sonra ortaya çıkan sözüm ona din alimleri aradan geçen seneleri unutup peygamberin yanındaymış gibi "Hadis" , "Sünnet" adı altında Emevi,Abbasi geleneklerini, adetlerini peygamber sözü , davranışı diye yutturmuşlardır . Durum öyle hal almıştır ki bugün bu hadislere baktığınızda her mezhebin kendine has hadis kitapları vardır ve birinin A dediğine öteki B demektedir. Hakikatın yerini yalan almamış olsaydı zavallı kadınları göğüslerine kadar toprağa gömüp sonra taşlatan (recm) bir "İslam" olmazdı.

[Resim: 2j64e94.jpg]

Esas konuya dönecek olursak bu ahir zamanda Alevi olsun Sünni olsun kimse Hz.İmam Üseyin'e yapılan o zulümlere , mübarek bedenine yapılan işkencelere sessiz kalamaz kalmamalıdır !!!


Aşağı yukarı 8 milyarlık dünya'da Hz.Üseyin için yası matem tutan tek inanç insanı Alevilerdir. Bu durumu nazarı dikkatinizden kaçırmamanızı istiyorum.

SORU: Ey Aleviler siz Muharrem Yası Matemini niçin tutuyorsunuz?
CEVAP: Hz.Üseyin'in susuz bırakılması, türlü işkencelere maruz kalması ve 12'inci günün sonunda mübarek başının gövdesinden ayrılması nedeniyle onun yasını tutuyoruz. 12 günün sebebi budur ve "oruç" değil yası matem dememizin sebebi de mübareğin çile çekmesidir.


SORU: Siz yası matemden sonra Kurban lokması yapıp ve Aşure pişiriyor musunuz ?
CEVAP: Evet. Yası matemimizi tutar akabinde "Ya İmam Üseyin sen mübarek başını Hak yoluna, Atalarının kurdukları Hak Muhammet Ali yoluna feda ettin, can cömertliği yaptın, biz boş mahlukatlar olarak senin gibi kendimizi, başımızı Hak yoluna feda edemiyoruz ama kestiğimiz bu Hak kurbanını yerimize kabul eyle. Bizleri bağışla." deriz ve Kurban kestikten sonra Hz.Üseyin'in can aşı olarak Aşure lokması pişirilir ve Ehlibeyt'in yasını çeken tüm eş ,dost ve akrabalar bu lokmaya davet edilir.

Yası Matem tutmadan, Ehlibeyt'in çektikleri çileler için gözyaşı dökmeden, eline diline beline sahip olmayarak düzensiz bir yaşam süren bir insanın Aşure yapması veya Kurban lokması kesmesi söz konusu değildir.

Pişirilen lokma Ehlibeyt'in olması ve Yası Matem lokması olması nedeniyle kimsenin ayağına küfürlü içerikürülmez herkes zahmet eder lokma pişirilen eve gider. Pişirilen lokma kapı kapı dağıtılmaz asla.

Peki lokmalar neden kapı kapı dağıtılmaz?

Çünkü , sizler bizler cenazelerimiz olduğunda onların ruhu için lokma yaparız ve dikkat edin cenazemiz için EVİMİZE GELEN tüm dostlarımıza, akrabalarımıza bu lokmadan ikram ederiz.


Sıradan mahlukatlar için böyle mantıklı bir uygulama yapan bizler neden Hz.Üseyin gibi Allah şehidi olan bir yüce Şahın lokmasını kapı kapı , sokak ortalarında düzensiz ortamlarda dağıtız.
Madem bu size mantıklı geliyor o zaman babanızın, annenizin cenazesinde lokmalarınızı Sıhhiye meydanında, Kadıköy meydanında dağıtın !..

Allah haklarından gelsin siyasi parti liderlerini, milletvekilleri ni geçiriyorlar Aşure kazanının başına güle oynaya sözüm ona Aşure dağıtıyorlar.

Hz.Üseyin baş verdi , onun acısını çektin 12 gün ,sevincini değil. Azıcık ta mı hayanız kalmadı , senin Yezid' ten ne farkın kaldı söyler misin?


Hz.Üseyin'i bilmeyene, tanımayana, onun için çile çekmeyene, Muaviye'ye hazret diyene Aşure vermek doğru mudur? Siz bu davranışınızla sevaba girdiğinizi mi düşünüyorsunuz?

Ey Aleviler; Aşure haşa bir tatlı türü değildir. İmam Üseyin'in can aşıdır, can lokmasıdır. Hayal edemeyeceğiniz kadar da kutsaldır.

Düzenli düzenli abdest alınarak, Ehlibeyt aşkıyla , dilek murat şifa şefaat temennileri ile o lokma yenir ve Hakka bir daha kısmet olması için dua edilir. Güzelce lokmalar bittikten sonra ev halkına "Hak Muhammet Ali , 12 İmam , Ehlibeyt ve İmam Üseyin" lokmalarınızı kabul etsin denir ve Sofra duası okunur.

İşte bizim Ehlibeyt ocağında, Hz.Ali'nin nefesini döken, Ehlibeyt'in, Kırklar ceminin nuru Mürşit Zöhre Ana'dan öğrendiğimiz yası matem budur, İmam Üseyin saygısı budur !!!

Aşk ile...

Bu konuyu yazdır


Yazar: Dede-baba
08-07-2013, 05:46 PM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

YOL DÜŞKÜNÜ OLMAK

Alevilik yani Hakk-Muhammed-Ali yolu... Şeriat makamından sonra gelen....anlam ve manasını bulan bir yoldur... Şeriat Ehli alevi olamaz...Hakk'a Ulaşamaz... "yol düşkünü" Tarikat makamına laik olamayan.. Edeb-erkan'ına uyamayan, aşamayan... ve şeriat makamına düşen anlamanındadır...

Yoksa Düşkün sayılan can, sünni/şii islam anlayışındaki gibi eli kolu kesilmez.. yada öldürülmez.. Sadece toplumdan dışlanır.. kimse bu Can'a, temel ihtiyaçları dışında yardım edemez.... Hatta konuşamazlar bile.. bu bir çeşit yaptırımdır..

Alevi-bektaşi anlayışında en ağır ceza olan bu ceza.... Ayin-i Cem'de toplum rızası ve kararıyla verilir... yol düşkünü can çok büyük bir suç (cinayet-zina- vb) işlemiş ise geçerlidir... Bazen can, düşkünler ocağına da gönderilebilir... fakat bu ceza Allah adına ve O'un yetkilerini paylaşarak yada din adına verilmez.. Sünni şeriat mahkemerinden farkı budur.... Ayrıca dede yada baba'da "Yol Düşkünü" olabilir.. O'da diğer canlar gibi Hakk-Muhammed-Ali Meydanında yargılanabilir..

Dar-ı Mansur' da... Birbirinden Razı olmayan canlar..

Dede-baba ve Cemaat huzurunda...

Canlar birbirinizden Razı mısınız Telkini ile... (üç kez söylenir...)

Dile gelinmesi ve şikayetin arz edilmesiyle başlar..

Birbirinden şikayetçi canlar, Yan yana gelerek sağ ayak baş parmağı sol başparmağın üzerinde ayaklar kilitli baş önde eller göbek hizasında bağlı Huzura gelerek Dar'a durur..

Hakk-Muhammed-Ali Dar'ında, Canlar birbirinden Razı olup, birbiri üzerlerindeki haklarını helal ederlerse... Ayin-i cem'e geçilir..

Rızalık alınmazsa.. Hakkı yenen can, diğerinden hakkını talep eder.....Fakat asla bedenine ve canına kast etme, intikam gibi karşılık verme şeklinde olamaz bu ceza... Bu yasaktır..

Karar verme, Dede-baba'ya ait değildir... Canlar kendi arasında helalleşir...

Dede-baba sadece uygulayandır...eğer bu dünyada canlar birbirinden Razı olur ise... (bu şarttır.. yoksa rızalık alamayan Ayin-i cem'e de giremez..) sorun çözümlenir.. Yok razılık verilmez ise.. İlahi ceza Allah'a aittir ve Ulu divana... mahşerde karşı karşıya gelinir...

Cemaat ve huzurunda suçlu görülen can,

Tarikatten düşer... Yani yoldan düşer, fakat bu can'ın dinden çıkması yada aforoz değildir.. düştüğü yer şeriat makamıdır.. çünkü can... Cemal cemale kıldığı halka namazının.... Tuttuğu orucun...ve cümle ibadetlerin anlamına erememiş.. hamlığı üzerinden gitmemiştir.. daha çiğdir.. pişmesi gerekir...

Degerli canlar...

Hakk-Muhammed-Ali yolundan düşen yani Tarikat makamından mahrum kalana bir daha bu kapı açılmaz..."Yol Düşkünü olan, bir daha ayin-i cem'e giremez...Şeriat makamından öteye geçemez..

Hakk-Muhammed-Ali yoluna girişte Pir Can'a telkinde bulunur... Bu Telkin'in işte Yolun zorluğunu ... Güçlüğünü anlatmak içindir..

"GELME GELME.... DÖNME DÖNME!... GELENİN MALI DÖNENİN CANI!...".


Alevi-bektaşi inancında Hakk-Muhammed-Ali yoluna..."İKRAR CEMİ" yapılarak girilir.. Bu cem, Can'ın dünyadaki heves ve nefsini öldürdüğü ayindir... Bu şekilde yola gelen can malından varlığından vaz geçer.. dünya hevesini bir yana bırakır...İkilikten, hasetten, cümle benlikten arınır..... (GELENİN MALI, denmesi bu yüzdendir...) Hırstan kibirden arınmak... Her türlü dünyevi isteklerinden arınmak,. zordur... "Bu nedenle Can'a yola girmeden telkinde bulunulur...

Hakk-Muhammed-Ali Yolu için..

"DEMİRDEN LEBLEBİDİR YENİLMEZ....YÜCE DAĞDIR AŞILMAZ..." denir... Bu cem Can'ın ölümü olarak kabul edilir... "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" tabiri... Bu Ayin'i Cem için kullanılır...

Bu koşulları kabul eden Can.... Pir'ine Hakk-Muhammed-Ali Yolundan dönmeyeceğine dair... Bağlılılğını sunar.. Pir'de Ceddi Muhamed-Mustafa adına... Bu canları Din-i İslama Ehli-Beyt yoluna kabul eder....

"EL ELE EL HAKKA'A"

"... Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerinedir. O halde, kim ahdini bozarsa yanlızca kendi alehine bozmuş olur. Ve kim Allah'a karşı taahüdüne uyarsa, Allah ona büyük bir ödül ihsan edecektir. ( Fetih Suresi 48/10)"


İkrar Cem'inden önce TARİKAT ABDESTİ ALDIRILIR.....Can, daha önceki cümle günahlarına tövbe eder... AYİN-İ CEM BAŞLAR...Ayin-i cem bittiğinde... Can...Yeniden doğmuş ve dünyaya yeniden gelmiş kabul edilir.. Yani DİRİLMİŞ.. CAN Bulmuş sayılır... Böylece Can.. islam olmuş ve Mü'min olmuş sayılır...Nefsini öldürmüş.. hakikatler dünyasında gözünü açmıştır..

Eğer ki...Bu Can...yoldan düşerse...

Telkin edilen... "DÖNENİN CANI" gider yani..... Tarikatten düşen... Hakk-Muhammed-Ali yoluna asi olan.... Bir daha asla Tarikata giremez.. Bu kuraldır... Bu can için bir daha İkrar cemi yapılmaz.. Can artık ŞERİAT'nın ehlindendir...Bu makamdan yukarı çıkamaz...Artık Bu Şeriat ehlindeki bu can ölüdür..gerçeğe gözünü açamayan anlamında... gözündeki sır perdeleri açılmamış manasında.... Nefsine uyan.. Ölü kabul edilir... kimse Bu cana selam dahi vermez.. yeme ve içme ihtiyaçları dışında münasebet yasaktır... Can bazen toplumdan bile süreülebilir...

Bu yüzden "YOL DÜŞKÜNÜ" olmak yaptırımların en büyügüdür.. Alevi-bektaşilik içinde... Çok büyük şuçlar işlenmedikçe... bu ceza verilmez...

Allah Eyvallah..


Tövbe ve Af Dilemek


Kur'an-ı Kerim'in Tövbe Suresi'nin 112. ayeti ve Tahkim Suresi'nin 8. ayeti:

".. Ey kullarım, gönülden inanarak tövbe edesiniz, tövbeleriniz kabul olur, günahlarınız af olur..."

Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli:

"... Bir kar topu, güneşin karşısında nasıl eriyorsa, itikatla gönülden yapılan tövbenin karşısında günahlar öyle erir..."

Bism-i Şah Allah Allah

Tövbe günahımıza, Tövbe Estafurullah

Elimiz ile dilimiz ile belimiz ile yaptığımız bütün günahlarımıza tövbe estafurullah

Dünü günü hata etmek işimiz
Tövbe günahımıza tövbe estarullah
Muhammed Ali'ye bağlı başımız
Tövbe günahımıza tövbe estarullah


Hasan Hüseyin'im balkır nur ise
İmam zeynel sır içinde sır ise
Gönlümüzde benlik kibir var ise
Tövbe günahımıza tövbe estarullah


Muhammed bakır'ın izinde olmak
Yükünü Cafer'in ilminden tutmak
Laiyık mıdır hatır gönül yıkmak
Tövbe günahımıza tövbe estarullah


Musa, Kazım, Rıza katınca maya
Taki, Naki emeğimizi vermesin zaya
Dünü günü yaptığımız Dedikoduya
Tövbe günahımıza tövbe estarullah


Hasan al Askerin gülleri bite
Mehdi gönlümüzün gamını ata
Leyli nahar yaptığımız goy gıybete
Tövbe günahımıza tövbe estarullah

Şah Hatayim der Bağdat Basra
Kaldık böyle asıra hem zamana
Sen kerem Kanisin kalma kusura
Tövbe günahımıza tövbe estarullah


ŞAH HATAYİ

Bu konuyu yazdır


Yazar: Dede-baba
08-07-2013, 05:29 PM
Forum: Alevi İnançları
- Yorum Yok

İkrar cemi ve yapılısı (Aleviliğe kabul cemi)


Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmek” demektedirler.

Bu öğreti için, kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (Teslim-i Rıza anlayışıyla), mana aleminde, ruh bakımından hayat bulacağına inanılmaktadır.

Alevilikte Batıni yorumda iradi olarak ölen yani ikrarını alan can, dünyaya yeniden gelmiş gibidir. Yani, insanların yaşamları boyunca yaptıkları pek çok şeye, ölümle karşılaştıklarında pişmanlık duyacak olmaları ve “bir daha dünyaya gelsem böyle yapmazdım” düşüncesine varmaları “ikrar töreni”ile canlara kavratılmaktadır.

Böylece insanın son veda anındaki hesaplaşmasını, önceden ikrar töreninde yaşayan Aleviler, kendilerini yeniden doğmuş olarak kabul ederler ve bu olayı da “ikinci doğum” olarak adlandırırlar. Yola girmenin ön koşulu olan “ölmeden önce ölmek” (iradi olarak ölmek), Aşık Veysel tarafından şöyle dile getirilmiştir:

Topraktandır cümle beden
Nefsi öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan

Yine iradi olarak ölmeyi ve ikinci doğumu Şâhi bir nefesinde şöyle anlatmaktadır:

Dört kapı selâmın verip aldılar,
Pirim huzuruna çekip yettiler;
El ele, el Hakk’a olsun dediler,
Henüz mâsum olup cihana geldim.


İkrar cem-i : Aleviliği kendi rızası ile kabul eden, Can'a yapılır. cem görgü cem'inden farklı olarak , ikrar veren can'a Pir tarafından, su tavsiyeler de bulunulur. ve su sözleri vermesi istenir;

Pir darda duran cana'a bazı telkinlerde bulunur;

Rehber öncelikle, "Marifetten gelip sırrı hakikate gidiyoruz destur Pirim." der.


Pir:

GİDEMEZSİNİZ! Kış var, aşılmaz yüce dağlar, geçitsiz ırmaklar var. Bu belleri aşamazsınız. bu selleri geçemezsiniz. çok büyük engeller var, çok zor ortam var. demirden leblebidir yenilmez. Ateşten gömlektir giyilmez. GELME! Gelirsen dönme! gelenin malı gider, dönenin canı gider. Öl ama ikrar verme. Öl, ikrarrından dönme! hal böyledir. Bu halleri ben size demiş ve duyurmuş olayım evladım."

Can rehberi eşlinde Pir huzurunda, ve rehber can adına ;

" Pirim cematın varlığına, Tanrı'nın birliğine inanarak, Muhammed-Ali'nin yoluna, Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin katarına girerek, Muhammed'e ümmet, Allah'a kul, Hüseyin'e talip olmak için adlarını andığımız kişilere inanarak, güvenerek geldik. Ölümüz olur, dönüşümüz olmaz basımız acık, ayağımız yalın. özümüz darda, yüzümüz yerde. pir'den ne gelirse "Alllah eyvallah" dedik, durduk darına. Boynumuz kıldan ince, yolumuz kılıçtan keskin. İnandık iman getirdik. Huzurunuzda birliğe yettik"

Pir: "Eyvallah talip! İkrarın imanına yoldaş olsun! Hak, Şahımerdan, doğru yoldan ayırmasın. Büyükleri sayacaksınız, küçükleri seveceksiniz. Ulu Tanrı'nın buyurduklarını tutup, yasak dediğini yasak, gerçek dediğini gerçek bileceksiniz. Tanrı'nın yolundan ayrılmayacaksınız. işittiniz mi Evladım."

Sevgi ve Saygılarımla, Değerli Canlar


(08-07-2013, 05:29 PM)Dede-baba yazdı:  İkrar cemi ve yapılısı (Aleviliğe kabul cemi)


Aleviler öğreti yolunda, bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmek” demektedirler.

"Yedullah ayeti?" İkrar Ceminde ( Yola kabul) okunan ayetlerdendir. El- Fetih Suresi'nin 10. ayeti'dir. Bizzat Hz. Muhammed ve Hz. Ali tarafından Medine'de Mümin olmak isteyenlere Biat ( İkrar) alınarak okunmuştur.


İsmişah! Bismişah Allah Allah...

Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...

Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...

Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...

"... Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerinedir. O halde, kim ahdini bozarsa yanlızca kendi alehine bozmuş olur. Ve kim Allah'a karşı taahüdüne uyarsa, Allah ona büyük bir ödül ihsan edecektir. ( Fetih Suresi 48/10)"


Ey Muhammed! Bil ki sana biat edenler aynen,
Tanrı'ya Biat etti. Gelip senin ile el tutan.

El tutarak sözleşenler senin elin üstündedir.
Hakk'ın eli ise, tüm cümle ellerin üstündedir.

Sözünü kim bozarsa ikrarından dönmüş olur,
De ki; Kendi öz nefsine yararı değil, zararı olur.

Yüce Hakk'ın andını kim yerine getirir
Büyük ödüller, sevap, o'na verilir.
(Fetih Suresi, Ayet10)


İkrara cemi, Tanrı buyruğu, Hz. Muhammed-Ali'nin Sünneti ve İmam cafer Erkanındandır...

Hz. Muhammed ve hz. Ali Efendinmiz.... Hakk-Muhammed-Ali yoluna girmek isteyenleri Bu biatı verdirerek kabul ederlerdi.. Sünni ve şii islam ekolünde (Akabe biatı olarak bilinir)

Peygamber ve hz. Ali, Rıdvan Ağacının altında İslam dinine girmeye gelenlere bu Biatı verdirir Sırtına "İkrarın Kabul oldu" manasında sırtına eliyle vururdu... Hz. Ali ise, Rıdvan ağacından bir dal (Alevi-bektaşi ocaklarındaki TARIK) ile taliplerin sırtına vururdu...

Bu ikrar, 12 İmam ve nesli aracılığıyla önce Horasan'a ve seyidler ile Anadoluya taşındı...

Şimdi İkrar cemi hakkında bilgi verelim..


Alevi-Bektaşi inancında Hakk-Muhammed-Ali yoluna..."İKRAR CEMİ" yapılarak girilir.. Bu cem, Can'ın dünyadaki heves ve nefsini öldürdüğü ayindir... Bu şekilde yola gelen can malından, varlığından vaz geçer.. Dünya hevesini bir yana bırakır...İkilikten, hasetten, cümle benlikten arınır.....

Hırstan kibirden arınmak... Her türlü dünyevi isteklerinden arınmak,. zordur... Bu nedenle Can'a yola girmeden telkinde bulunulur...

"GELME GELME.... DÖNME DÖNME!... GELENİN MALI, DÖNENİN CANI!...".

Sözü'nün manası budur....

Hakk-Muhammed-Ali yoluna kılıçla zorla cebirle değil.. Teslimi Rıza ile girilir... Bu nedene talip yola girmeden uyarılır.. hatta başaramayacaksa girmemesi söylenir..

Hakk-Muhammed-Ali Yolu için..

"DEMİRDEN LEBLEBİDİR YENİLMEZ....YÜCE DAĞDIR, AŞILMAZ...GELENİN MALI DÖNENİN CANI" denir... Bu cem Can'ın ölümü olarak kabul edilir... "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" tabiri bu nedenle kabul edilir.....

Bu koşulları kabul eden Can.... Pir'ine, Hakk-Muhammed-Ali Yolundan dönmeyeceğine dair... Bağlılılğını sunar.. Pir'de Ceddi Muhamed-Mustafa adına... Bu canları Hakk-muhammed-Ali yoluna, Ehli-Beyt Kervanına kabul eder....

"EL ELE, EL HAKKA' Desturunun.. Sırr-ı manası budur...

İkrar Cem'inden önce TARİKAT ABDESTİ ALDIRILIR.....Can, daha önceki cümle günahlarına tövbe eder... AYİN-İ CEM BAŞLAR...Ayin-i cem bittiğinde... Can...Yeniden doğmuş ve dünyaya yeniden gelmiş kabul edilir.. Yani DİRİLMİŞ.. CAN Bulmuş sayılır... Böylece Can.. islam olmuş ve Mü'min olmuş sayılır...Nefsini öldürmüş.. hakikatler dünyasında gözünü açmıştır..

Eğer ki...Bu Can...yoldan düşerse...

Telkin edilen... "DÖNENİN CANI" gider yani..... Tarikatten düşen... Hakk-Muhammed-Ali yoluna asi olan.... Bir daha asla Tarikata giremez.. Bu kuraldır... Bu can için bir daha İkrar cemi yapılmaz.. Can artık ŞERİAT'nın ehlindendir...Bu makamdan yukarı çıkamaz...

Artık Bu Şeriat Ehlindeki bu can ölüdür... (gerçeğe gözünü açamayan anlamında... gözündeki sır perdeleri açılmamış manasında...) tarikat makamında, Nefsine uyan.. Ölü kabul edilir... Kimse Bu cana selam dahi vermez.. yeme ve içme ihtiyaçları dışında münasebet yasaktır... Can bazen toplumdan bile süreülebilir...

Yoldan düşen bu cana "YOL DÜŞKÜNÜ" denir...Alevi-bektaşilik içinde... yaptırımların en büyügüdür.. Çok büyük şuçlar işlenmedikçe... bu ceza verilmez...

Allah Eyvallah..

Bu konuyu yazdır